Selam yurdu
Avrupa’nın ortasında bir soykırımın yaşandığı Bosna Savaşının devam ettiği yıllardı. Savaş denildiğine bakmayın. Şehirleri işgale uğrayan, kadınlarına tecavüz edilen, çocuk-büyük demeden kurşuna dizilen Boşnakların başına gelen tam anlamıyla barbarlıktı. O yıllarda ülkemizde de Bosna’ya destek gösterileri yapılıyor, toplantılar-konferanslar düzenleniyordu. O konferansların birinde Bosna-Hersek’e destek çağrısı yapmak üzere Grozni’den bir elektrik mühendisi gelmişti. Anlattıkları özetle aklımda:
“Biz kendi içimizde politik görüşlerimize göre ayrıştık; dindar olan-dindar olmayan diye farklılaştık. Dini anlayışımıza, dünya görüşümüze göre kutuplaştık. Ardından bir gece bir geldiler, sadece benim yaşadığım kasabada üç bine yakın Boşnak öldürüldü ve öldürülürken siyasi görüşümüze, dindar olup-olmayışımıza da bakmadılar” dedi.
Suyun içinde suyun kıymeti bilinemiyor.
Havanın kıymetini, nefes alabilmenin değerini yoğun bakımda oksijen tüpüne bağlı hastaya sormak lazım.
Devletin ne anlama geldiğini yetim kamplarındaki binlerce çocuğa; onların sorumluluğu bellerini iki büklüm eden annelere sormak lazım.
İmanla eman yani güven aynı kökten. Güveni sağlamak, emniyeti temin etmek imani bir sorumluluk aynı zamanda. İslam’la selam ve selamet de aynı kökten. Müslüman olmak selamı, selameti, barış ve esenliği yaymak demektir.
Müslümanların yaşadığı yurtlar emanet ve selamet yurdu olmalı. İnsanlar canları ve malları konusunda güven içinde olmalı.
Biz biliyoruz ki, güzel komşu olmadan güzel mümin olunmuyor.
Güzel akraba, güzel eş, güzel evlat, güzel anne-baba olmadan da…
İslam’ın selamı; imanın emanı sağlaması gerektiğini kim gösterecek?
İslam’ın emanet, adalet ve selamete dair söylediklerini kim hayata geçirecek?
Fakirin, yetimin, yoksulun acısına duyarsız kalarak Rabbimizin razı olduğu bir kul olamayız. Yetimi gözetmez, yoksulu-muhtacı doyurmaya teşvik etmezsek; malı-mülkü nereden kazandığımız sorulmayacakmış gibi biriktirip, nereye harcadığımıza bakılmayacakmış zannederek yiyip tüketirsek yeryüzünün lime lime olduğu gün akıl başa gelir, pişmanlık duyulup gerçek anlaşılır ama faydası olmaz.
Safları sıklaştırmalı…
Bir tarağın dişleri gibi sık ve yan yana olmalı.
Birlikte olunca güçlü olduğumuz bir hakikat.
Gücümüzü artıracak, birlikteliğimizi güçlendirecek şekilde davranmak; merhamet ve muhabbeti davranışlarımızın merkezine yerleştirmek de imani bir sorumluluk.
“Allah’a ve Resulüne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal,46)