Sekülerlere 28 Şubat'ı anlatalım!
Her 28 Şubat’ta, postmodern darbeyi hatırlatmaya çalışanlara seküler kesimin, “Şu başörtüsü üzerinden mağduriyet çıkarmadan bıkmadınız,” yollu küçümseme, bıkkınlık, yok sayma vs bir tutum sergiledikleri görülür. Bu yıl da sürpriz yaşanmadı ve darbeyi hatırlatmaya çalışanlar, bu amaçla yapılan haberler, paylaşımlar söz konusu eleştirilerden nasibini aldı.
28 Şubat darbesinden etkilenmemiş görünen bu camiadan gelen tutum, darbeye tanıklık etmemiş, görmemiş, etkilenmemiş bir kesim için -sloganik açıdan- etkileyici veya doğru görünebilir. Öyle ya, artık geçmişte kalmış bir yasak üzerinden bu denli hatırlatıcı kullanmak neden gerekli ve anlamlı olsun ki(!)
İlk bakışta çok masum ve anlaşılabilir gelse de aslında bu dillendirmenin hiçbir mantıksal karşılığı bulunmaz. Olguyu, tutumu sadece tarih bilimi bağlamında değerlendirmeye kalkışsak bile bu iddianın ne kadar yanlı ve propagandist bir yaklaşım olduğu ortaya çıkacaktır.
Özellikle yakın tarih gibi tarihin günümüzle en iç içe ve etkileşimli disiplini çerçevesinde değerlendirmek üzerinden hareket etmeye çalışsak bile 28 Şubat darbesinin sıklıkla hatırlatılması, hiçbir vakit unutturulmaması hakikati ile karşılaşırız!
Sadece 28 Şubat darbesi değil tabii ki! 27 Mayıs, 12 Eylül, 15 Temmuz, muhtıralar, brifingler, bilumum balans ayarı çekme teşebbüsleri yakın tarihimizin zifiri noktaları olarak hiçbir vakit unutturulmamalıdır!
Aslında seküler camianın yakın tarihimizin bu yüz karası teşebbüslerine karşı sergilediği tutum ile 28 Şubat darbesine karşı gösterdiği reaksiyon benzerlik göstermez. Hatta 15 Temmuz’un sıcaklığını henüz koruyor olması, gerçek vatansever insanların inanç ve ideolojiüstü bir tavırla 15 Temmuz’da devletin bekası, milletin bağımsızlığı için mücadele edenlerin safında yer alması dolayısıyla bu başarısız darbe girişimine karşı dik duruşları devam etmektedir.
28 Şubat darbesinin görünürde sadece dindar, muhafazakar insanlara, Refah Partisi’ne, başörtülülere karşı yapılmış olduğu algı ve düşüncesi seküler kesimin bu darbeye karşı umarsız bir tutum sergilemesinin başlıca sebebi olmuştur, olmaya da devam ediyordur.
Öncelikle seküler camianın en büyük yanılgısının bu darbenin tek kaybedenin dindarlar, muhafazakarlar olduğu düşüncesi olduğuna işaret etmek isterim. 28 Şubat sürecindeki ciddi ekonomik kayıpların, artan faiz oranlarının, kapanan bankaların sadece dindar, muhafazakar insanları etkileyen bir sonuç olduğunu kim söyleyebilir?
TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu'nun 2012'de açıkladığı rapora göre, 1997-2000 döneminde sermaye kesimine 34 milyar dolarlık fazladan faiz ödemesi yapıldı. 1997-1999 döneminde faiz giderleri 5 kat, 2000 yılı dahil edildiğinde 9,4 kat arttı.
1997'den 2001 krizine kadar geçen sürede TMSF'ye devredilen banka sayısı 20'yi aştı. Faiz harcamalarının GSYH'ye oranı 1997'de yüzde 5 iken 2001 yılına gelindiğinde bu oran yüzde 17 düzeyine çıktı. Türkiye ekonomisi 1997'de yüzde 7,5 büyürken, 1998'de büyüme hızı yavaşladı ve yılı yüzde 3,1 büyümeyle kapattı. Ekonomi, sürecin olumsuz etkileriyle 1999'da yüzde 3,4 daraldı. Türk lirası değer kaybetti, işsizlik arttı, büyüme hızı geriledi.
Şimdi bu ekonomik göstergelere bakarak 28 Şubat darbesinin sadece mütedeyyin insanları etkilediğini söyleyebilir miyiz? Ekonomisi sarsılan, bankaları iflas ettirilen, enflasyonu artan bir ülkede kaybeden herkestir!
Bununla birlikte kara listeye alınıp iflasa sürüklenen işletmeler, başörtülü oldukları için okullardan atılan, çalışma ve seçilme hakkından mahrum bırakılanlar, aile bütünlükleri, psikolojileri bozulanlar da dindar insanlar ve aileleriydi. Siyaseten bitirilmeye çalışılanlar, yok edilmeye, ezilmeye çalışanlar da öyle!
28 Şubat sürecinin ana etkisi, hedef kitlesi mütedeyyin insanlar olsa da bozulan ekonomi, siyasi yasaklar çerçevesinde darbeciler dışındaki toplumu etkileyen bir darbe olduğunu en başta gençlere sonra da sekülerlere anlatmak lazım gelecektir. Darbenin kazananının olmayacağını defaatle, sabırla anlatmaktan vazgeçmemek sosyal bir zorunluluktur!
twitter.com/sabihadogann