Şekercihan
Eğitim, Sosyal, Kültür ve Yardımlaşma Derneği Şekercihan, yeni bir kuruluş. Kısa zamanda bir çok güzel faaliyete imza attı. Geçen akşam, Risale-i Nur merkezli çalışmalar yapan yaklaşık 20 civarında kardeş vakıf ve derneğin yöneticileri, Şekercihan’ın Fatih’teki merkezinde buluştu ve birlikte iftar açtı.
Derneğin faaliyetleri ayrı bir bahis konusu. İftarda yapılan kısa konuşmalardan etkilendiğimi söylemeliyim. Zira yıllardır hasretini çektiğim hayırlı bir hizmetin gerçekleştiğini görmenin bahtiyarlığı içindeyim. İlk konuşmacı, Bediüzzaman Hazretleri’nin yakın talebesi Mehmed Fırıncı ağabeydi. Üstadın İstanbul’a ilk geldiğinde Fatih Malta’daki tarihî meşhur Şekercihan’da ikamet ettiğini ve bir bakıma medresesini burada açtığını belirterek, “Bu iman hizmetinin açılan ilk medresesi budur.” dedi. Şark vilayetlerinden payitahta gelen Said Nursi’nin İstanbul ulemasına karşı, “Burada her müşkil halledilir; her suale cevap verilir, fakat sual sorulmaz.” levhasını bu handa astırdığını hatırlattı. Adını bu mekândan alan derneğin merkezi, Şekercihan’ın bitişiğinde bulunuyor.
Şekercihan’ın faaliyet bülteninde şu satırları okuyoruz: “Bu zamanın en büyük farz vazifesini İttihad-ı İslam biliyoruz. Bu gayeye matuf olarak, Müslümanların nereden ve kimden olursa olsun istifadelerine taraftar olmayı ve ehl-i imanla maksatta ve esasta ittifakı hizmet anlayışımızın en mühim düsturu olarak kabul ediyoruz.” Yapılan konuşmaların mihverini ve anahtarını âdeta bu ideal söz teşkil etti. İttihad-ı İslam, yani İslam Birliği fikri. Nur merkezli STK’ların temsilcileri, neredeyse söz birliği etmişçesine bu yüksek ideal üzerinde durdu ve Müslümanların güçlerini birleştirmesi gerektiğini belirtti. Demek ki hastalık tespit edilmiş, şimdi bu derde deva olacak çareler aranıyordu.
Toplantıda Müslümanların günümüzdeki perişan hâli üzerinde durulurken, bu sıkıntıların yine ‘İttihad-ı İslam’ anlayışı ile çözülebileceğine inanılıyordu. Zaten Müslümanların kardeşliği de bu birlik ve beraberlik ruhunu gerekli kılmıyor muydu? Benim yıllardan beri hayalini kurduğum ve gerçekleşmesi için dua ettiğim, dindarların bir araya gelmesi, muhabbet ve samimiyetle istişare edip müşterek kararlar alması için ilk hayırlı adım atılmıştı işte.
Bütün vicdan sahibi insanlarımızın lânetle andığı 15 Temmuz FETÖ ihanet hareketi, şükürler olsun ki, devletimiz ile milletimizin feraseti, basireti, kararlılığı ve güçbirliği sayesinde püskürtüldü; bu hain örgütün beli kırıldı, taraftarları bertaraf edildi. Artçı sarsıntıları süren bu kanlı şebekenin, İslam dünyasının en büyük fitnesi olduğu konusunda herkes mutabık. Dindar cemaatlerin hiç birine benzemeyen dış kökenli bu istihbarat teşkilatı, İslam âleminin en büyük fitnesi oldu ve milletimizi/ümmetimizi kalleşçe arkadan hançerledi. Ne yazık ki en büyük zararı da büyük İslam âlimi Bediüzzaman’a ve Risale-i Nur hareketine vurdu. Zira cahil bir çok kişi, bu mukaddes iman hareketi ile ihanet örgütünü ilişkilendirmek istedi, daha da ileri gidenler ise, “Bütün tarikat ve cemaatler tehlikelidir, hepsinin bertaraf edilmesi gerekir.” gibi haksız, saçma ve akılsız bir algıyı oluşturmaya çalıştı. Şekercihan gibi bir dernek de işte bu tarihî dönemde ortaya çıktı. Bediüzzaman’ın eserlerini okuyup imana hizmet etmekten başka amacı olmayan masum insanlar, bu art niyetli iltibasın önüne geçmek için harekete geçtiler. Şimdi aynı yolda olan diğer vakıf ve derneklerle işbirliği hâlinde, güzel hizmetlere imza atmaya devam ediyorlar.
Bu istişare toplatılarının devam etmesi zaruridir. Sadece Nur talebeleri grupları ile değil, diğer tarikat ve cemaatler arasında da bu uhuvvetin tesisi şarttır. “Kahırdan lütuf doğmalı”, 15 Temmuz’un böyle hayırlı bir neticesi olmalıdır. Mazlumların biricik kalesi olan Türkiye, bu dirilişe ve şahlanışa mecburdur. Bu birliğin sağlanmasının ardından perişan vaziyette olan İslam âlemine de el atılmalıdır. Şekercihan Derneği yöneticilerini yürekten kutluyorum. Ellerine, gönüllerine sağlık. Bir ümidim de şudur ki: Madem ki Bediüzzaman, Şekercihan’da ilk medresesini kurmuş ve âlimlerle burada müzakereler yapmış. Öyleyse bu tarihî hanın “Bediüzzaman Müzesi” yapılması da pek isabetli olur. Temenni ve dua edelim, inşallah olsun. Yeni nesiller, büyük İslam âliminin hayatını, eserlerini ve tesirini bu tarihî handa görüp öğrenmelidir.