Şeker bayramınız esen geçsin, sırada et bayramınız var!
Her şeyi politize etmeye bayılan bir milletiz. Bunda salt fertlerin kabahatinden bahsetmek, sadece sivrilen kişileri suçlamak da yanlış olur. Osmanlıdan Cumhuriyete evrilen yol haritasıyla eskiye ait olanın -buna dini tüm belirteç, ima, çağrışım yapan öğeler de dahil- reddi mirası daha da kötüsü çoklukla devlet gücüyle yasaklanmasının hatrı sayılır etkisi bulunur.
Yeninin de eskimesi, eskinin yeniden anlam kazanmasına ilave, din/dini kimlik yasaklarının zaman aşımına uğraması, bu konuda bilinçli bir öğrenme/araştırma sürecine girilmesiyle birtakım inkar ve yadsımayla birlikte eskiye ait kılınanları günyüzüne çıkardı.
Bir yandan dini değer atfedilenlerin tekrar itibar kazanarak hayatımıza dahil olması diğer yandan toplumu dinden uzaklaştırma adına ya da en azından bu konuda suizan bulunanlara karşı bir savunma/sahip çıkma refleksi geliştiğinden bahsedebiliriz.
Bu bağlamda halihazırda verilecek en sıcak örnek, ramazan-şeker bayramı etrafında şekillenen tartışmalar olsa gerek. Bir kesim ısrarla kutlananın şeker bayramı olduğunu söyleyip bu yolda dümdüz ilerlerken diğer bir kesim de bayramın, ramazanla göbek bağının kesilmesine karşı çıkmakta.
Şimdi, zihnimizi bir an için tüm inanç ve öğretilerden, doğma ve önyargılardan/düşmanlıktan azade kılıp düşünelim. Tam bir ay tutulan oruç sonrası yapılan ve oruç emrini veren otorite (Allah c.c.) tarafından hem de ilk gününde oruç tutma yasağıyla başlanan bir bayramın oruç/ramazanla tüm ilişiğinin kesilerek sadece şekerle bağlantılı kılınması ne kadar mantıklı/rasyonel/realist!
Daha ilk mekteplerde çocuklara öğretildiği şekliyle: "Ülkemizde iki tür bayram vardır. 1-milli, 2-dini bayramlar" denirken, zihinlerden bunun dini bir merkezden verildiği silinmek istenircesine şekerle müsemma kılmak ne denli kabul edilebilir?
Bu dillendirmede, oruç tutmayanların -en azından bayrama dahil olma amacıyla- bayramı oruçla değil de şekerle bütünleştirme çabası olduğu iddiasını da göz ardı etmemek lazım.
Her ramazan gazeteleri süsleyen, bir kısmı artık şehir efsanesine dönüşmüş "oruç tutmayanlara dayak" bayat hikayelerinin tam gaz ilerlemesine mukabil oruç tutmayanların sayısının gittikçe arttığını hepimiz biliyoruz.
Oruç tutmayana dayak haberleri artık "gücü/anlamı mazide kalmış" efsanelere dönüşse de İslam karşıtlığı, toplum ayrıştırıcılığı üzerinden yayın yapmayı benimsemiş medya için bunlar rutin/klaysik haberler olsa da bu ülkede oruç tutanların sayısı hızla düşmekte.
Türkiye'de oruç tutanların oranlarıyla ilgili 2015'de yapılmış bir araştırma yok. Ancak konuyla ilgili birkaç yıl öncesine ait iddialar mevcut. Örneğin Milliyet'te 2012 yılında yayınlanan bir haberde BBDO referans gösterilerek verilen bilgiye göre kendini dindar olarak tanımlayanların oranı artarak %80'e çıkarken düzenli oruç tutanların oranı 2012'de %65'den %50'ye geriledi.
Ertuğrul Özkök de, 2013 ramazanındaki yazısında Wall Strett Journal gazetesinin Türkçe internet sitesinde yemek şirketlerinin firmalara yaptığı yemek dağıtımı üzerinden oruç tutma oranının %40'dan %32'ye gerilediğini yazmış. Her ne kadar oruç tutmamanın görünür bir şekilde arttığını kabul etsek de sadece bu kaynaktan yapılan bir analiz pek sağlıklı kabul edilemez elbette.
Öte yandan Diyanet'in 2014'de yaptırdığı ankete göre ülkemizde oruç tutma oranı %83.4. Yine Milliyet'te, 2011'de yayınlanan haberde Barem Research'ın 6 yıl süren ve 12 bin kişiyle yaptığı araştırmaya göre oruç tutma oranı %67, fakat sıcakların artması ve günlerin uzamasıyla bu oran değişkenlik gösterebiliyor.
Rakamlar farklı olsa da anketlerden çıkan ortak sonuç ve toplumsal kanaat sıcak ve uzun günler oruç tutmayı azaltan önemli bir sebep. Buna rağmen toplumun en az yarısının oruç tuttuğunu kabul edebilmek de mümkün.
Oruç tutanların sayısının azaldığı, geçmişinde dini çağrışım yapan her bir unsurun topyeku00fbn inkar ve reddi bulunan bir toplumda oruç tutup oruç bitme sebebiyle hediye edilen bir bayramın ramazanla bağının kesilip sadece şekerle sınırlanması büyük bir yanlış ve haksızlık. Tabii bunu yaparken bilinçli bir dini olandan uzaklaştırma projesine hizmet edenlerin amaçlarına uygun davrandıklarına şüphe yok.
Şükür-şeker dönüşümü üzerinden yapılan başkalaşım oruç tutma oranı %90'larda olan veya geçmişinde dinle göbek bağı koparılmaya çalışılmamış bir toplum için uygulanabilir olabilir. Lakin bunun ülkemiz gerçekleriyle uyuşmayacağı net ve kesin.
Sahi, bir ara çevremizde kurban bayramı için "et bayramı" diyenler de vardı. Şimdilerde sesleri biraz soluk çıksa da -kendi adıma- ülke realitesinden hareketle, kurban bayramına et bayramı demekle ramazan/fıtr bayramına şeker bayramı demek arasında bir fark göremediğimi söylemek istiyorum vesselamu2026
Twitter.com/sabihadogann