Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.75
Gram Altın
2964.17
BIST 100
9647.1
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 Şubat 2014

ŞEHZADE MUSTAFA ÖLDÜ MÜ?

Günümüzün Post/Modern aurası, zaman ve gerçeklik algılarını ciddi biçimde dönüştürüyor. Postmodernliğin bu bağlamda en temel karakteristiği sanallık ile gerçeklik arasındaki ayrım çizgisini kaybetmesidir. Televizyon ekranları ve sanal alem, bu ayrımların bulanıklaştığı; kimi zaman reel hayat ile ekranların birbirine karıştığı yeni tür mekanlar.

Bunun en canlı örneğini Muhteşem Yüzyıl dizisinde Şehzade Mustafa'nın öldürülmesi olayında yaşadık. Dizide bu enstantane gerçekleşince, Şehzade Mustafa'nın kabri ve aslında kendisi yeniden keşfedildi. Sanki daha dün öldürülmüş gibi, üzüntüler ayyuka çıktı. İşin daha ilginç tarafı; Kanuni'ye bu ölüm fermanı vermesinden ve haksızlık yapmasından ötürü suç duyurusunda bulunanlar vb. ortaya çıktı. Böylece biz ve tarih arasındaki mesafe ekranda sıfırlandı ve gerçek hayatımız ile dizi arasındaki mesafede sıfırlanarak, nerede gerçek hayatın başladığı nerede sanallığın başladığı "ekran" üzerinde aynılaştı.

Mesele sadece bu dizi özelinde olup bitmiyor. Karşımıza çıkan ekran'da izlediklerimiz ve aslında bize bildirilenlerde "gerçek"liğin kaybolması söz konusu. Bu da insan kitlelerinin oldukça yoğun sanallıklar üzerinden yönlendirilmesi gibi bir sonucu doğuruyor; ancak bunu izleyenlerin "gerçek" ile "sanal" arasında ayrıma dair bir farkındalıkları oluşmuş değildir.

Artık dünya klasik anlamda düşmanlıklar, savaşlar ve gerilimler yaşamıyor. Modern dönemin bütün aurası, açıktan işgal, açıktan darbe, açıktan el koyarak sömürme biçiminde gerçekleşiyordu. Şimdi bunlar farklı biçimlerde gerçekleşiyor. Savaşlar, gerilimler, sömürüler borsada, ekonomide, kültürel alanda gerçekleşiyor; ama yanıltıcı olan tarafı ortada bunu doğrulayacak hiçbir done yok. Jean Baudrillard'ın kusursuz cinayet dediği şey biraz da budur. Her şey olup biterken, ortada aktörler, suç aletleri görünmüyor. Fakat bunları ruhumuza ve iliklerimize kadar hissediyor ve yaşıyoruz.

Bugünün dünyasında ekran (yani televizyon, internet) bu bağlamda kitleler için daha çok büyü işlevi görmeye devam ediyor. Derler ki Yılan avını önce kıpırdayamaz bir hale getirip kendi büyüsü altına alırmış. Avının bütün farkındalık mekanizmalarını dumura uğratıp felç ettikten sonra kendi etki alanında avını güzelce yermiş.

Ekranlar bugünün insanın düşünme ve farkındalık mekanizmalarını elinden alırken, tıpkı Hz. Musa'nın (AS) karşısında sihirbazların asa ve ipleri yılan ve ejderhaya dönüştürmeleri sonucu, dönemin insanlarını sanki bir şey varmış gibi etkisi altına almaya benziyor. Doğrusu, böyle bir büyünün karşısında ancak Hz. Musa'nın asası gibi, onun bir büyülenme olduğunu ortaya koyacak ilahi referanslı uyarılara ihtiyaç var.

Yani geniş kitleler bu büyü altında "gerçek" bir iş yaptığını zannederek hayatlarına devam ederken, bu arada ortada görünmeyen aktörler bizden epey bir şeyler götürmeye devam ediyor.