Şehirlilerin tarım projesi
Türkiye
tarımsal üretimini her geçen yıl artırmasına rağmen tarımdaki üretici ve
tüketici tarafındaki
memnuniyetsizliği
bir türlü bitiremiyor.
Tüketici
için ana sebep ücret ve kalite…
Vatandaş
ücrete razı olsa bile istediği kaliteye bir türlü ulaşamıyor.
Geleneksel;
verimsiz ve pahalı olan ve bir alışkanlık haline gelen üretim yöntemlerinden
vazgeçmek
istemeyen
köylülerin “çiftçi” mantığı ile işi sanayileştirmek istememesi en büyük sebep…
Bu direnç
tarımda maliyetlerin düşmesini, rekabetin oluşmasını ve kalitenin artmasını
önlüyor.
Aslında
mesele her eve bir traktör, her köye bir biçerdöver her yere bir kanal vs. vs.
diye giden ve
“onda varsa
bende de olmalı” anlayışının kendisini tekrar etmesinden ibaret.
Daha fazla
şirketleşmek ve daha verimli üretim anlayışının hâkim kılınması gerekiyor.
Bunun
gerçekleştirilmesi için birçok yasal düzenleme yapıldı ama tam bir sonuca
ulaşamadı.
En basit
“arazi toplulaştırması” çalışmalarında bile vatandaşın tavrı, “Benim malıma
ortak mı olacak”
anlayışı
kırılamadı.
Son 20 yılda
tüm dünyada olduğu gibi köylerden kentlere göç oldu. İnsanlar popüler kültürün
dayatması
ile de şehir yaşamını tercih etmeye başladı.
Köyde yıllık
100 bin TL kazanç elde edenler şehirde 30 bine TL’ye razı oldu.
Hâlâ da
olmaya devam eden oldukça fazla…
“Aman ne
yapacağım köyde…”
“Orası
sadece zahmet…”
“Şehirde
hayat var. Peki, köylerde ne var?”… diye uzayıp giden birçok hayıflanma var.
Köylüler,
karşı konulmaz bir arzu ile şehri istiyor ya; tam tersi durum da son yıllarda
şehirdeki insanlar
için geçerli
olmaya başladı.
“Organik
yaşama geçiş” adı altında daha sakin ve öngörülebilir bir hayat isteyenler
sayısı giderek
artıyor.
“Toprakla
uğraşmak neymiş ki ben insanla uğraşıyorum. Toprağın suyun sıkar yine de
ekmeğimi
kazanırım”
diyerek şehirlerden köylere göçenlerin hikâyelerini de sıkça duymaya başladık.
Bazıların
artan zenginlik hırsını ortaya giderme çaresi olarak “toprak”ı görse de
birçoklarının aklının
bir
köşesinde duran “köye geri dönüş” fikri aslında devlet tarafından verilecek iyi
bir destekle hayata
geçirilebilir.
Bir köyü
olmayan ama tarım yapmak için fırsat kollayan birçok vatandaşın da
girişimciliği
köreltilmemeli…
MAK
Danışmanlığın gençler üzerinde yaptığı son ankette gençlerin büyük çoğunluğunun
kendi işinin
patronu olma
hayali kurduğu ortaya çıktı. Gelişmiş ekonomilerin lokomotifi girişimcilerdir.
Böyle
düşünen vatandaşların bulunduğu şehirlerdeki kırsal kesimlerde bu üretim
arzusunu
değerlendirecek
bir projede başlatılabilir.
İnsanlarımızı
ufak hobi bahçelerinden ciddi tarımsal üretime kanalize edecek adımlar atarsak
tarımsal
gelirlerimizi
artıracağımız gibi çeşitliliğimizi ve kalitemizi de artıracağımızdan şüphem
yok.
Üstelik tüm
bunları yapmak için devletin kaynak ayırmasına bile gerek yok.
Üretim sürecinin
organize edilmesi yeterli…
Türkiye’nin
gündeminde büyük bir yer alan ”Çiftlik Bank”ı kuran Tosuncuk işte bu ihtiyacı
gördü.
Ahlaksızlık
ile yaptığı vurgunculuğun hesabını muhakkak verecektir.
Ama güzel
bir fikri bir dolandırıcının yaptıklarıyla heba etmeyelim. İlk etapta
Büyükşehir belediyelerinin Tarım ve Orman Bakanlığı ile koordine olması güzel
bir başlangıç olabilir. Belediyelerde koronavirüs pandemisi nedeniyle daralan
piyasaların açılmasına ön ayak olur ve açılan yeni işletmelerle vergi gelirlerini
artırabilirler.
Seçmenlerden
gelen “iş” taleplerine karşı bu sahaları gösterebilirler. Bakanlığın son
projesi Dijital Tarım Pazarı (DİTAP) pazarlama aşamasındaki sorunları da
giderektir. Son yıllarda yoğun bir şekilde kullanılan Amazon, hepsiburada, gittigidiyor,
N11 vs. gibi uzatılabilecek birçok örneğin bulunduğu “Pazar Yeri” uygulamasının
“Üretim Yeri” uygulamısı şeklinde kurgulanmasına ihtiyaç var.
Türkşeker’in desteklemek amacıyla direkt çiftçiden pancar temin etmesi modelinin ne kadar başarılı olduğu ortada. Belediyelerin kontrolünde olan bir sistem ile arazi kullanımına izin verilirse bu işten Türkiye kârlı çıkar.