Şehirli ve Medeni
İslam, Mekke gibi Arabistan yarımadasının en önemli şehirlerinden birisine geldi. Ticaretin ve dinin adeta başkenti olan bu şehir; dalalet, azgınlık ve sapıklıkta o kadar ileri gitmişti ki tarihteki pek çok örneğinde olduğu gibi Allah (c.c) seçkin bir Nebi ve Resulünü bu bölgeye gönderdi. İnsanları doğru yola çağırsın ve tebliğini yapsın, Hakkı, adaleti, insanlığı ayağa kaldırsın diye.
İslam güneşi önce Mekke’de doğdu ve sonrasında Müslümanlar dini daha rahat tebliğ edip daha rahat yaşayabilecekleri bir kutlu beldeye hicret ettiler. Hicretten sonra Hz Peygamber ve Medine halkı el ele verdiler, insanlık tarihinin en medeni, en yaşanabilir, en huzurlu beldesini kurdular. Medine, İslam’la yeniden ihya ve inşa olundu. İslam’ın medeni boyasıyla boyandı ve bambaşka bir hale geldi. Ve İslam tarihinde Asr-ı Saadet dediğimiz kutlu zaman dilimi burada yaşandı.
Çarşı pazara düzen geldi. Dünyanın ilk yeşil alan-sit uygulaması burada yapıldı. İnşa edilen evler ve ibadethaneler İslami ilkeler esas alınarak yapıldı. Kimsenin güneşini, rüzgarını kesmeyecek evler yapıldı. Hayatın merkezine bugün halen Hz Nebi’ye ev sahipliği yapan Mescid-i Nebevi inşa edildi. Cami merkezli bir hayat etrafında birlik ve dirlik şuuru etrafından kucaklaşan Medineliler kardeşliğin, yardımlaşmanın, fazilet ve civanmertliğin en güzel örneklerini verdiler.
En büyük kahramanlık hikayeleri burada yazıldı. Bedir’de, Uhud’da ve Hendek’te Müslümanlar bir taraftan hayatta kalma ve var olma mücadelesi verirken öbür taraftan şehitliğin ve gaziliğin en yüksek mertebelerine ulaştılar. Bir yandan savaşlar devam ederken öbür yandan Medine’de büyük bir medeniyet kuruldu. Bu medeniyet ki kendisinden donra kurulan pek çok İslam şehrine örneklik teşkil etti. Abbasiler, Emeviler, Endülüs, Selçuklu ve nihayet Osmanlı şehirlerini inşa ederken, Medine modelini örnek aldılar. Bu örneklik sadece mimari alanda değil sosyal hayatın, çarşı pazarın dizaynında da Müslümanlara rehberlik etti.
Dünyanın en nazik, en kibar ve en beyefendi insanı olan Rahmet Peygamberi Hz Muhammed Mustafa (SAV), çöl ikliminde yetişmiş ve kız çocuğunu hiç acımadan diri diri toprağa gömen kaba saba adamlardan çeyrek asırlık bir zaman diliminde merhamet, şefkat ve nezaket abidesi insanlar yetiştirdi. Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük sosyal devrimcisi olan Hz Muhammed Mustafa (S.A.V) hem askerliğin, hem öğretmenliğin, hem eğitmenliğin, hem devlet başkanlığının, hem aile babalığının, hem arkadaşlığın hem dostluğun en zirve örneklerini insanlığa armağan etti. Arkasında, adeta yaşayan Kur’an olarak çok ama çok büyük bir miras bıraktı. Müslümanlar bu mirasa ne zamanki sahip çıktılar, bütün dünyaya meydan okuyacak büyük bir güce ulaştılar. Ne zamanki sırtlarını döndüler, o vakit zelil duruma düştüler, postu beş para etmeyen gavurun gözünün içine bakacak hale geldiler, izzetlerini kaybettiler.
Bugün İslam dünyasının genel manzarasına bakıldığında, fakirlik, yoksulluk, cehalet, eğitimsizlik, bilgisizlik, kabalık, yobazlık, adaletsizlik ve zulüm maalesef İslam beldelerini işgal etmiş vaziyettedir. Hz. Peygamberin mirasını sakaldan, sarıktan, cübbe ve misvaktan ibaret zanneden Müslümanlarla, Müslümanların eğitimsizliğinden ve fakirliğinden istifade etmek isteyen emperyalistler el ele vererek Müslüman toplumları bu hale getirdiler. İslam dünyasının her tarafı kan ağlıyor. Savaşlar, soykırımlar, işgaller, yoksulluk, siyasi belirsizlik ve huzursuzluklar almış başını gidiyor. Elbette bu tablonun tek sorumlusu Müslümanların kendisi değil. Ancak başımıza gelen musibetlerin büyük çoğunluğu kendi ellerimizle işlediğimiz kötülükler yüzünden değil mi?
Öyleyse Medine modeline geri dönmemiz gerekiyor. Sanki Hz. Peygamber başımızdaymış gibi, sanki Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Ebu Ubeyde, Ebu Zer, Zeyd, Bilal hemen yanı başımızdaymış gibi. Evlerimizi inşa ederken, çarşı pazarda tezgah açarken, birbirimizle sokakta karşılaşırken, çoluk çocuğumuzla evimizde otururken, devlet yönetirken, ihale alırken, üniversitede ders anlatırken… Merhamet, adalet, sevgi ve saygıya dayalı yeni bir hayat kurmak zorundayız. Camiyi merkeze alan bir mahalle, içinde Kur’an okunan namaz kılınan bir ev, çatısı altında Allah’ın adının anıldığı bir mektep inşa etmek zorundayız. Merhamet, sevgi ve nezaket yeniden kucaklaştığımız vazgeçilmez değerlerimiz olmalı. Medeni ve şehirli bir insan, yürekli, azimli, inançlı ve cesur bir Müslüman prototipi etrafında yeniden buluşmak zorundayız. Kabalıktan, cehaletten, saygısızlıktan, bencillikten ve hizipçilikten uzak durmadığımız müddetçe başımıza gelecek her türlü musibete hazır olalım. Başkalarından şikayet etmek sadece acizliğin ve kolaycılığın bir sonucudur.