Şehirleşme ve terör
Dünya, son elli yılda çok hızlı bir şekilde şehirleşmiştir. Kırsalda yaşayan nüfus gün geçtikçe azalıp şehir nüfusları çoğalmış. Dünya nüfusunun yarısı, istatistiklere göre artık şehirlerde yaşıyor.
Şehirlerdeki nüfusun artışı şehirlerin sorunları üzerine yeni sorunlar ekliyor. Altyapı, üstyapı, barınma, istihdam, sosyal ve toplumsal hayat gibi pek çok alanda her gün yeni sorunlar ortaya çıkıyor.
Şehirlerdeki toplumsal hayat, akıl almaz bir karmaşaya girdi. Şehirlerde yaşayan bazı toplumsal yapılar, neredeyse homojenize olmuş bir durumdadır. Irk, din, dil, kültür, v.s. yerini oldukça hızlı ve kimliksiz bir şehirli türüne terk etmiştir.
Diğer taraftan, özellikle alt gelir gruplarında belki de tarihin en katı ırk, din, mezhep ve benzeri gruplaşmalarına, daha küçük gruplar kurmalarına da yol açmıştır. Görünen o ki bu gruplar, varlıklarını ağırlıklı olarak terör aracılığı ile sürdürmeye çalışmaktadırlar.
Şehir hayatlarının daha fazla homojenize olması gerek olumlu konularda gerekse olumsuz konularda, oldukça yüksek duyarlılıkta ve hızda etkilenmelerine yol açmıştır.
Geçmiş yıllarda üst üste yaşanan birkaç kanlı terör saldırısı, ülkemizin turizmini, ekonomisini, sosyal yapısını derinden etkilemiştir.
Şehirleşme pek çok konuda yararlar sağlarken, onulmaz insanlık hasarlarına yol açtı. Hayatın bütün zorluklarını beraberce yaşayan, birlik içinde ve zorunlu dayanışma ile yaşayan köy insanları köyden kente göç sonrası şehirde milyonlarca kalabalıklar içinde yalnız kaldı.
Şehirde karşılaştığı, yeni tanıştığı bireysel sorunlarını, kendisi çözmeye çalıştı. Kendisinin çözemediği, çözülmesine yardım alamadığı sorunları ve insanların duyarsızlıkları, kalpleri soğuttu. Bu durum insanların arasına sosyal ve manevi mesafe koymalarına sebep oldu.
İnsanları sevmek duygusu, yerini insanlardan nefret etmeye bıraktı. İnsan nefrete dönüşmeye görsün, yeryüzünde hiçbir canlı nefret etmiş insan kadar canavarlaşamaz. Yeter ki bu insana bardağı taşıracak son damlalar bir şekilde sunulsun.
İster ırk denilsin ister soy denilsin ister inanç denilsin. Ne denilirse denilsen yeter ki onu rahatsız edecek bir şey söylenilsin. Eline silahı alıp kahvehane de tarayabilir yahut alıp otobüs de yakabilir. Üstüne bomba bağlayıp çoluk çocuk insanları da parçalayabilir. Belki parçaladığı en sevdiği dostları, akrabaları, dindaşları olsun.
Önlem alınmazsa içinde yaşadığımız yüzyılın belki de yüzyılların böylesine insanlar tarafından cehenneme döndürüleceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Nerede sevgi noksan, nerede adalet yok, orada nefret kazanları kaynatılacak ve bir şekilde insanlar yakılacaktır.
İyi insanların olduğu kadar kötü insanların da olduğu bu dünyada ister içeride olsun ister dışarıda olsun pek çok şeytanlaşmış insan, yapı, devlet bu nefret tohumlarını hem ekecek hem harekete geçirecek hem de bu insanları yönlendirecek ve insanların hayatlarını mahvedecektir.
Sorun bellidir, çözüm bellidir. Sırtını sevgiye ve adalete dönen her insan, her grup, her toplum, her devlet, her bölge, her evrensel yapı cehenneme ateş taşıyan unsurlardan başkası değildir.
Ne olursa olsun sevgi dilinden ve adaletten şaşmayınız. Nefret ettirmektense sevmek ve sevdirmek milyarlarca kez kıymetlidir. Ne olursa olsun ne söylenirse söylensin, hiçbir inancı dışlamayınız. Hiçbir ırk, hiçbir kültürü aşağılamayınız. Hiçbir ulusu daha kıymetli ya da daha kıymetsiz görmeyiniz.
Bende sorun yoksa haneme dert uğramadıysa başkalarının canı cehenneme yaklaşımı, kendilerinin canının da cehenneme yaklaştığının açık delilidir. Oysa bize yaklaşan sadece cennet olmalıdır.