Şehirlerin Kıymetini Bilmek
Suriye’de
son yaşananlar, şehirlerimizin kıymetini bilmenin önemini bir daha herkese
gösterdi. Zira vatan, şehirlerden meydana geliyor.
Pazar gününden itibaren
Suriye’deki halklar, Türkiye’de yaşayan Suriyeli kardeşlerimiz ve insana değer
veren herkes sevinç içinde. Rusya’ya sığınan, halkının katili katil ve zalim Esad’ın
yaptığı zulümler bir bir ortaya çıkıyor. Hapishanelerde yaşananlar kan
dondurucu, insanları ürpertiyor. İnsan havsalasının almayacağı işkencelerin
yaşandığını tanıklardan öğreniyoruz. Elbette kaçırdığı paralar ve altınlarla
Esad bunun hesabını verecek. İnsanlık vicdanı bu kanlı diktatörün peşini
bırakmayacak. Nitekim Rusya kamuoyunda da Esad’ın ülkelerine girmesi
rahatsızlıklara yol açmış bulunuyor.
Durumdan fırsat çıkaran
katil ve hırsız İsrail terör örgütünün Golan Tepeleri’ne yerleşmesi, hatta
Suriye topraklarını işgale başlaması, Ortadoğu’nun bu baş belasının daha uzun süre
dünyanın birinci problemi olacağını gösteriyor. Bu arada taşlar yerli yerine
oturmaya başladı. PKK elebaşları İsrail’i savunan açıklamalar yaparken İsrailli
alçak bakan ise Türkiye’nin, ABD ile birlikte ortakları kabul ettikleri
PKK/PYD’yi sıkıştırmasından rahatsız. Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan ise İsrail’in
bu küstahlığı ve pervasızlığı üzerine, Suriye’de hareketlerine dikkat etmesi
gerektiği konusunda ciddi bir uyarıda bulundu.
Ve MİT Başkanımız
İbrahim Kalın’ın Şam’ı ziyareti, Emevi Camii’nde namaz kılması, halktan büyük
ilgi görmesi dışarıdaki bütün düşmanlarımızı fazlasıyla rahatsız etti. Bu,
Türkiye’nin artık Suriye’yi yalnız bırakmayacağı anlamına geliyor. Bütün bu
gelişmeleri ibretle, dikkatle ve rikkatle takip ediyoruz. Türkiye’de yaşayan bazı
Suriyeli kardeşlerimiz, ülkelerine dönerken Cumhurbaşkanımıza ve aziz
milletimize teşekkür ediyorlar. “Teşekkürler Türkiye” sözü neredeyse her
Suriyelinin ağzında bir slogan! Gösterdiğimiz vefanın karşılığında bu
kadirbilirlik de önemlidir. Bütün bu gelişmeler şu hakikati gösteriyor: Vatanın
küçük parçaları olan şehirler çok önemlidir ve kıymetleri bilinmelidir. Daha
düne kadar isimlerini bilmediğimiz sınır komşularımızın şehirlerini artık ismen,
cismen biliyoruz. İslam dünyasına ve bilhassa coğrafyasına ilgimiz arttı. Zira
haberlerde adlarını dinliyor, orada yaşananlara tanık oluyoruz. Şam ve Halep
Türkiye’ye uzak değil. Aksine bu güzel şehirlerde soydaşlarımız ve
dindaşlarımız yaşıyor. Onlara hiçbir şekilde lakayt kalamayız.
YOLUN BİTTİĞİ YERDE
Tam da bu günlerde
Muhsin Kızılkaya’nın, Beyan Yayınları’ndan çıkan Yolun Bittiği Yerde kitabını okudum. Yazar doğduğu şehri,
Hakkâri’yi anlatıyor. Aslında anlattığı, Türkiye’nin Güneydoğu bölgemizde bu en
uç, serhat şehriyle birlikte son yarım yüzyılımızın hikâyesi… “Önsöz”ün ilk
satırları şöyle başlıyor:
“Yakın zamanlara kadar
Hakkâri’de yol biterdi. Oradan bir yere gitmek için; herhangi bir modern vasıta
aracı kullananlar veya o araçla gelenler geldikleri yoldan tekrar Van’a dönüp
oradan nereye gideceklerse oraya giderlerdi. Aşağıdan, Güneydoğu bölgesine o
vilayeti bağlayan başka bir yol yoktu. Bu yüzden Hakkâri yolun bittiği şehirdi.
Buraya çok az insan gelirdi ve dışarıya çok az insan giderdi.”
Kızılkaya’nın
yazılarından oluşan kitap bir deneme tadında. Ama roman veya şehir kitabı da
diyebiliriz. Bölgenin çocuğu olan yazar, daha sonra sanat, edebiyat ve basın
dünyasında tanıdığı, etkilendiği ünlü edebiyatçılardan da bahseder, onların
görüşlerini sayfalara yansıtır. Sevilen şairlerin mısraları kitabı süslerken
biz hem bir Anadolu yolculuğuna çıkıyor hem de düşünce hayatından izler taşıyan
metinlerle karşılaşıyoruz. Şehir hakkında yazılan romanlar ve bu romanlardan
yola çıkılarak çekilen filmler. Şehrin sinema dönemi!
Geçmişte Hakkâri’nin
‘sürgün’ yeri olduğunu hatırlatan yazar, son yıllarda yapılan geniş yolları,
şehrin gelişmesini ve havaalanını unutmuyor. Bir bakıma “Dünkü ve bugünkü
Hakkâri”nin çarpıcı bir fotoğrafıdır bu. Arka kapak yazısından birkaç satır
daha: “Dağlar arasında gizlenmiş, içinden coşkun ırmaklar akan şahane bir
şehirdi. Orada yaşayanlar için ‘dünyanın en güzel yeri’ydi. Sağcılık-solculuk
buradan yayılmıştı dünyaya. Klasik Kürt edebiyatının hemen hemen bütün
ediplerinin, şairlerinin yurduydu. İlk Kürtçe mevlit burada yazılmıştı, ilmin,
irfanın toprağıydı. Çağdaş bazı yazarların gemileri de burada kayaya çarpıştı.”
Hakkâri’ye dair bu denemeleri okuyanlar hem bu şehrimizi, hem de şehirde
yaşayan insanları daha çok seveceklerdir. Sözü şöyle bağlayayım: Her yazar
çocukluğunun masal şehrini yazmalı, burada yaşadığı güzellikleri herkesle
paylaşmalıdır.
MTTB’İN ÖNEMİ
Önemli kurum ve
kuruluşlarda yöneticilik yapmış olan kişilerin hatıraları önemlidir. Zira birer
sivil toplum kuruluşu olan vakıfların,
derneklerin, cemiyetleri her biri toplumun bir yansıması, aynasıdır.
Türkiye’nin efsaneleşen müesseselerinden biridir Milli Türk Talebe Birliği.
Asırlık bir mazisi olan bu dernek bünyesinde cereyan hadiselere baktığımızda
başta siyasi hareketler olmak üzere birçok dalgalanmanın önce buralarda tezahür
ettiğini görebiliyoruz. Sağcılık, solculuk, milliyetçilik, dindarlık
kavramlarına bağlı olan gençlerimizin ilk göz ağrısı MTTB olmuştur. Hatta bu
tabelanın altında hükmünü yürütenler bir bakıma ülkeye de yol çizmeye, yön
vermeye başlamışlardır.
MTTB’nin tarihi bir
bakıma Türkiye’nin tarihidir. Bunu geçenlerde Yeni Dünya Vakfı’nda
“Eyüpsultan’ın Ebedî Sakinleri” programında şehit MTTB’li Mustafa Bilgi’yi
anarken bir daha yaşadık. Hüseyin Öztürk, Yaşar Karayel ve Hasan Güneş ile
diğer dostları Mustafa Bilgi’yi anlatırken onun kutlu mücadeleleri etrafında
kısa bir Türkiye tarihini de dile getirdiler. 1969 yılında MTTB’ye atılan bomba
sonucunda Bilgi’nin şehadete erişinin yurt sathında nasıl dalgalanmalara,
hareketliliğe yol açtığını ifade ettiler. Gencecik yaşta şehit düşen
Mustafa’nın Türkiye’de ilk Mescid-i Aksa ve Kudüs kahramanlarından biri
olduğunu idrak ettik. İslam Birliği ve Müslümanların kardeşliğine ilk dikkat
çeken müminlerden olduğunu anladık. Sonra da büyük bir kalabalıkla Mustafa
Bilgi’nin, Eyüpsultan Mezarlığı’nda Türk bayrağının dalgalandığı kabrini
ziyaret ettik, dualar ettik. O gün şunu düşünmüştüm: Mustafa Bilgi büyük ölçüde
MTTB’dir. MTTB de bir yönüyle Türkiye’dir.
MASUM
HİKÂYE
Masum
Hikâye tam da bu kuruluşun hatıralarından meydana geliyor.
Eski Başkanlardan Cavit Okur “Bir MTTB Başkanının Hatıraları” alt başlığıyla
kitabını kaleme almış. Ama serencamı ilginç. Yazar, “Mukaddime”de bir nebze
bahsediyor: “Çok yer gezdim, sonunda Nasreddin Hoca misali Muğla’nın Köyceğiz
ilçesine yerleştim. Araştırmalarımda gördüm ki Muğla’da Müslümanlar hiç dergi
çıkarmamış, Cemil Meriç de ‘dergi hür tefekkürün kalesi’ der. Ben de bu anlayışla
hemhâl olduğum arkadaşları topladım, konuştuk ve bir dergi çıkarmaya karar
verdik. Yazar kadrosunun da Muğla’da yaşayan veya geçmişte Muğla’ya yolu düşmüş
olanlardan oluşmasına karar verdik. Dergiyi bir okul telakki edip belki bizden
de küfre kale olacak hür tefekkürlü yazarlar çıkar diyerek yola çıktık..” Daha
önceleri dergi çıkarma teşebbüslerinden de bahseden Okur, Türkiye’de sadece
Köyceğiz çevresinde yetişen hoş kokulu reçinesi olan “Sığla” ağacını dergiye
isim yaptıklarını söylüyor. Bu kitapta yer alan hatıraları da “Masum Hikâye”
adı altında dergide yazmaya başlıyor. Sonuçta bu eser ortaya çıkıyor. Bu keyfiyet
de dergilerin bazen ne kadar hayırlı işlere vesile olabileceğini gösteriyor.
Keşke her şehrimizin, her ilçemizin, hatta her kasaba ve köyümüzün dergisi
olsa!
Yazarımız idealist bir
genç. Samimi bir müminin yüreğinden ve gönlünden akseden ölçülü, faydalı ve
düşündürücü hatıralar demeti…”Belki yanlışlarım da oldu ancak bilerek asla
İslam davasına, Müslümanlara zarar verecek bir fiil içimde olmadım. Hak
bildiğim, doğru bildiğim ne varsa onları
yaparken ısrar ve devamlılık esasım oldu.” diyor. Sorumluluk hissi taşıyan bütün gençler gibi
derdi tasası olmuş yazarımızın. Ülkesindeki ve dünyadaki gelişmeler karşısında
gamsız olmamış, lakayt kalmamış. “Ben hiç dertsiz, aşksız olmadım. Dertlerime
çare bulmak için de hem okudum hem de sohbet ettim. Hep bir davam oldu, hep
belki bu dünyada ulaşamayacağım büyük hayallerim oldu. Onun için gençleri hep
aşka, derde, içinde İslam olan hayallere davet ettim.” Bir ara Milat gazetemizde “Yaşı 60’ın üzerinde
olan herkes hatıralarını yazmalıdır.” tarzında bir yazı yazmıştım. İyi ki Cavit
Okur da hatıralarını kaleme almış. Okuyor ve istifade ediyoruz. Ders çıkarıyor,
kendimizi muhasebeye çekiyoruz. Şu satırlar da yazarımızın: “Buraya hem
yalnızken ve hem de gençlerle iken karşılaştığım olumlu olumsuz şeyleri
kaydettim. Bu ülkenin gençlerinin ya doktrinlerle ya da ahlaksızlıklarla
İslam’dan uzaklaştırıldığını gördüm. Onun için gençlerle sohbetin bu kitaptan, kitap
yazmaktan daha önemli olduğuna inandım İnsan yetiştirmek, kötülükleri önlemenin
en önemli yoludur diye düşündüm. Bu ülkede İslam’ı yaşar ve hakkıyla da
anlatabilirsek Allah’ın bizi ummadığımız başarılara kavuşturacağına inandım.
Herkesin bizi sevmesi değil ama özümüzle, sözümüzle, eylem ve yaşantımızla
herkesin bizi takdir edip bizi örnek almasına amaç edindim. Yalnızlığın ve
ötekileştirilmişiğin her çeşidini tattım. Ama hiç ümitsiz olmadım. Amacım
arkamda güzel bir seda bırakmaktır. Ve duam odur ki öldükten sonra da sevap
sayfaları kapanmayan bir defterim olsun.” İyi yayıncılar yazarları da teşvik
eder, hayatlarının birikimlerinin kitaplaşmasını sağlarlar. Bu konuda Beyan
Yayınları’nın yönetmeni Ali Kemal Temizer örnek bir yayıncı ve kültür adamıdır.
Bizi Muhsin Kızılkaya ile Cavit Okur’la ve eserleriyle buluşturduğu için kendisine
ne kadar teşekkür etsek az.
TARİHİN GERÇEK YÜZÜ
Beyan Yayınları
arasında yayın, kültür ve tarih dünyamıza armağan edilen “Tarihin Gerçek Yüzü”
çok önemli bir seri. Bu diziden çıkan her kitap ayrıca konuşulmayı hak ediyor.
Zira her birinde tartışılan konular gün ışığına çıkarılıyor. Hakikatler ortaya
konuluyor. Şimdilik eser isimlerini ve yazarlarını belirtelim: Batılılaşma Modernleşme mi, Yabancılaşma mı?
(Prof. Dr. Yasin Aktay), Sultan Vahdettin
Hain mi Mağdur mu? (Prof. Dr. Mehmet Ali Beyhan), 1. Dünya Savaşında Araplar Arkamızdan Vurdu mu, Vurmadı mı? (Prof.
Dr. Celil Bozkurt), Nutuk Gerçek mi,
Kurgu mu? (Prof. Dr. Bekir Biçer). (Beyan Yayınları, Ankara Caddesi, Nu:
21, 34112 Cağaloğlu-İstanbul Tel. 0 212 512 76 97 wwww.beyanyayinlari.com
eposta: [email protected]