Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
15 Aralık 2024

​Şehirlerin Kıymetini Bilmek

Suriye’de son yaşananlar, şehirlerimizin kıymetini bilmenin önemini bir daha herkese gösterdi. Zira vatan, şehirlerden meydana geliyor.

Pazar gününden itibaren Suriye’deki halklar, Türkiye’de yaşayan Suriyeli kardeşlerimiz ve insana değer veren herkes sevinç içinde. Rusya’ya sığınan, halkının katili katil ve zalim Esad’ın yaptığı zulümler bir bir ortaya çıkıyor. Hapishanelerde yaşananlar kan dondurucu, insanları ürpertiyor. İnsan havsalasının almayacağı işkencelerin yaşandığını tanıklardan öğreniyoruz. Elbette kaçırdığı paralar ve altınlarla Esad bunun hesabını verecek. İnsanlık vicdanı bu kanlı diktatörün peşini bırakmayacak. Nitekim Rusya kamuoyunda da Esad’ın ülkelerine girmesi rahatsızlıklara yol açmış bulunuyor.

Durumdan fırsat çıkaran katil ve hırsız İsrail terör örgütünün Golan Tepeleri’ne yerleşmesi, hatta Suriye topraklarını işgale başlaması, Ortadoğu’nun bu baş belasının daha uzun süre dünyanın birinci problemi olacağını gösteriyor. Bu arada taşlar yerli yerine oturmaya başladı. PKK elebaşları İsrail’i savunan açıklamalar yaparken İsrailli alçak bakan ise Türkiye’nin, ABD ile birlikte ortakları kabul ettikleri PKK/PYD’yi sıkıştırmasından rahatsız. Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan ise İsrail’in bu küstahlığı ve pervasızlığı üzerine, Suriye’de hareketlerine dikkat etmesi gerektiği konusunda ciddi bir uyarıda bulundu.

Ve MİT Başkanımız İbrahim Kalın’ın Şam’ı ziyareti, Emevi Camii’nde namaz kılması, halktan büyük ilgi görmesi dışarıdaki bütün düşmanlarımızı fazlasıyla rahatsız etti. Bu, Türkiye’nin artık Suriye’yi yalnız bırakmayacağı anlamına geliyor. Bütün bu gelişmeleri ibretle, dikkatle ve rikkatle takip ediyoruz. Türkiye’de yaşayan bazı Suriyeli kardeşlerimiz, ülkelerine dönerken Cumhurbaşkanımıza ve aziz milletimize teşekkür ediyorlar. “Teşekkürler Türkiye” sözü neredeyse her Suriyelinin ağzında bir slogan! Gösterdiğimiz vefanın karşılığında bu kadirbilirlik de önemlidir. Bütün bu gelişmeler şu hakikati gösteriyor: Vatanın küçük parçaları olan şehirler çok önemlidir ve kıymetleri bilinmelidir. Daha düne kadar isimlerini bilmediğimiz sınır komşularımızın şehirlerini artık ismen, cismen biliyoruz. İslam dünyasına ve bilhassa coğrafyasına ilgimiz arttı. Zira haberlerde adlarını dinliyor, orada yaşananlara tanık oluyoruz. Şam ve Halep Türkiye’ye uzak değil. Aksine bu güzel şehirlerde soydaşlarımız ve dindaşlarımız yaşıyor. Onlara hiçbir şekilde lakayt kalamayız.

YOLUN BİTTİĞİ YERDE

Tam da bu günlerde Muhsin Kızılkaya’nın, Beyan Yayınları’ndan çıkan Yolun Bittiği Yerde kitabını okudum. Yazar doğduğu şehri, Hakkâri’yi anlatıyor. Aslında anlattığı, Türkiye’nin Güneydoğu bölgemizde bu en uç, serhat şehriyle birlikte son yarım yüzyılımızın hikâyesi… “Önsöz”ün ilk satırları şöyle başlıyor:

“Yakın zamanlara kadar Hakkâri’de yol biterdi. Oradan bir yere gitmek için; herhangi bir modern vasıta aracı kullananlar veya o araçla gelenler geldikleri yoldan tekrar Van’a dönüp oradan nereye gideceklerse oraya giderlerdi. Aşağıdan, Güneydoğu bölgesine o vilayeti bağlayan başka bir yol yoktu. Bu yüzden Hakkâri yolun bittiği şehirdi. Buraya çok az insan gelirdi ve dışarıya çok az insan giderdi.”

Kızılkaya’nın yazılarından oluşan kitap bir deneme tadında. Ama roman veya şehir kitabı da diyebiliriz. Bölgenin çocuğu olan yazar, daha sonra sanat, edebiyat ve basın dünyasında tanıdığı, etkilendiği ünlü edebiyatçılardan da bahseder, onların görüşlerini sayfalara yansıtır. Sevilen şairlerin mısraları kitabı süslerken biz hem bir Anadolu yolculuğuna çıkıyor hem de düşünce hayatından izler taşıyan metinlerle karşılaşıyoruz. Şehir hakkında yazılan romanlar ve bu romanlardan yola çıkılarak çekilen filmler. Şehrin sinema dönemi!

Geçmişte Hakkâri’nin ‘sürgün’ yeri olduğunu hatırlatan yazar, son yıllarda yapılan geniş yolları, şehrin gelişmesini ve havaalanını unutmuyor. Bir bakıma “Dünkü ve bugünkü Hakkâri”nin çarpıcı bir fotoğrafıdır bu. Arka kapak yazısından birkaç satır daha: “Dağlar arasında gizlenmiş, içinden coşkun ırmaklar akan şahane bir şehirdi. Orada yaşayanlar için ‘dünyanın en güzel yeri’ydi. Sağcılık-solculuk buradan yayılmıştı dünyaya. Klasik Kürt edebiyatının hemen hemen bütün ediplerinin, şairlerinin yurduydu. İlk Kürtçe mevlit burada yazılmıştı, ilmin, irfanın toprağıydı. Çağdaş bazı yazarların gemileri de burada kayaya çarpıştı.” Hakkâri’ye dair bu denemeleri okuyanlar hem bu şehrimizi, hem de şehirde yaşayan insanları daha çok seveceklerdir. Sözü şöyle bağlayayım: Her yazar çocukluğunun masal şehrini yazmalı, burada yaşadığı güzellikleri herkesle paylaşmalıdır.

MTTB’İN ÖNEMİ

Önemli kurum ve kuruluşlarda yöneticilik yapmış olan kişilerin hatıraları önemlidir. Zira birer sivil toplum kuruluşu olan vakıfların, derneklerin, cemiyetleri her biri toplumun bir yansıması, aynasıdır. Türkiye’nin efsaneleşen müesseselerinden biridir Milli Türk Talebe Birliği. Asırlık bir mazisi olan bu dernek bünyesinde cereyan hadiselere baktığımızda başta siyasi hareketler olmak üzere birçok dalgalanmanın önce buralarda tezahür ettiğini görebiliyoruz. Sağcılık, solculuk, milliyetçilik, dindarlık kavramlarına bağlı olan gençlerimizin ilk göz ağrısı MTTB olmuştur. Hatta bu tabelanın altında hükmünü yürütenler bir bakıma ülkeye de yol çizmeye, yön vermeye başlamışlardır.

MTTB’nin tarihi bir bakıma Türkiye’nin tarihidir. Bunu geçenlerde Yeni Dünya Vakfı’nda “Eyüpsultan’ın Ebedî Sakinleri” programında şehit MTTB’li Mustafa Bilgi’yi anarken bir daha yaşadık. Hüseyin Öztürk, Yaşar Karayel ve Hasan Güneş ile diğer dostları Mustafa Bilgi’yi anlatırken onun kutlu mücadeleleri etrafında kısa bir Türkiye tarihini de dile getirdiler. 1969 yılında MTTB’ye atılan bomba sonucunda Bilgi’nin şehadete erişinin yurt sathında nasıl dalgalanmalara, hareketliliğe yol açtığını ifade ettiler. Gencecik yaşta şehit düşen Mustafa’nın Türkiye’de ilk Mescid-i Aksa ve Kudüs kahramanlarından biri olduğunu idrak ettik. İslam Birliği ve Müslümanların kardeşliğine ilk dikkat çeken müminlerden olduğunu anladık. Sonra da büyük bir kalabalıkla Mustafa Bilgi’nin, Eyüpsultan Mezarlığı’nda Türk bayrağının dalgalandığı kabrini ziyaret ettik, dualar ettik. O gün şunu düşünmüştüm: Mustafa Bilgi büyük ölçüde MTTB’dir. MTTB de bir yönüyle Türkiye’dir.

MASUM HİKÂYE

Masum Hikâye tam da bu kuruluşun hatıralarından meydana geliyor. Eski Başkanlardan Cavit Okur “Bir MTTB Başkanının Hatıraları” alt başlığıyla kitabını kaleme almış. Ama serencamı ilginç. Yazar, “Mukaddime”de bir nebze bahsediyor: “Çok yer gezdim, sonunda Nasreddin Hoca misali Muğla’nın Köyceğiz ilçesine yerleştim. Araştırmalarımda gördüm ki Muğla’da Müslümanlar hiç dergi çıkarmamış, Cemil Meriç de ‘dergi hür tefekkürün kalesi’ der. Ben de bu anlayışla hemhâl olduğum arkadaşları topladım, konuştuk ve bir dergi çıkarmaya karar verdik. Yazar kadrosunun da Muğla’da yaşayan veya geçmişte Muğla’ya yolu düşmüş olanlardan oluşmasına karar verdik. Dergiyi bir okul telakki edip belki bizden de küfre kale olacak hür tefekkürlü yazarlar çıkar diyerek yola çıktık..” Daha önceleri dergi çıkarma teşebbüslerinden de bahseden Okur, Türkiye’de sadece Köyceğiz çevresinde yetişen hoş kokulu reçinesi olan “Sığla” ağacını dergiye isim yaptıklarını söylüyor. Bu kitapta yer alan hatıraları da “Masum Hikâye” adı altında dergide yazmaya başlıyor. Sonuçta bu eser ortaya çıkıyor. Bu keyfiyet de dergilerin bazen ne kadar hayırlı işlere vesile olabileceğini gösteriyor. Keşke her şehrimizin, her ilçemizin, hatta her kasaba ve köyümüzün dergisi olsa!

Yazarımız idealist bir genç. Samimi bir müminin yüreğinden ve gönlünden akseden ölçülü, faydalı ve düşündürücü hatıralar demeti…”Belki yanlışlarım da oldu ancak bilerek asla İslam davasına, Müslümanlara zarar verecek bir fiil içimde olmadım. Hak bildiğim, doğru bildiğim ne varsa onları yaparken ısrar ve devamlılık esasım oldu.” diyor. Sorumluluk hissi taşıyan bütün gençler gibi derdi tasası olmuş yazarımızın. Ülkesindeki ve dünyadaki gelişmeler karşısında gamsız olmamış, lakayt kalmamış. “Ben hiç dertsiz, aşksız olmadım. Dertlerime çare bulmak için de hem okudum hem de sohbet ettim. Hep bir davam oldu, hep belki bu dünyada ulaşamayacağım büyük hayallerim oldu. Onun için gençleri hep aşka, derde, içinde İslam olan hayallere davet ettim.” Bir ara Milat gazetemizde “Yaşı 60’ın üzerinde olan herkes hatıralarını yazmalıdır.” tarzında bir yazı yazmıştım. İyi ki Cavit Okur da hatıralarını kaleme almış. Okuyor ve istifade ediyoruz. Ders çıkarıyor, kendimizi muhasebeye çekiyoruz. Şu satırlar da yazarımızın: “Buraya hem yalnızken ve hem de gençlerle iken karşılaştığım olumlu olumsuz şeyleri kaydettim. Bu ülkenin gençlerinin ya doktrinlerle ya da ahlaksızlıklarla İslam’dan uzaklaştırıldığını gördüm. Onun için gençlerle sohbetin bu kitaptan, kitap yazmaktan daha önemli olduğuna inandım İnsan yetiştirmek, kötülükleri önlemenin en önemli yoludur diye düşündüm. Bu ülkede İslam’ı yaşar ve hakkıyla da anlatabilirsek Allah’ın bizi ummadığımız başarılara kavuşturacağına inandım. Herkesin bizi sevmesi değil ama özümüzle, sözümüzle, eylem ve yaşantımızla herkesin bizi takdir edip bizi örnek almasına amaç edindim. Yalnızlığın ve ötekileştirilmişiğin her çeşidini tattım. Ama hiç ümitsiz olmadım. Amacım arkamda güzel bir seda bırakmaktır. Ve duam odur ki öldükten sonra da sevap sayfaları kapanmayan bir defterim olsun.” İyi yayıncılar yazarları da teşvik eder, hayatlarının birikimlerinin kitaplaşmasını sağlarlar. Bu konuda Beyan Yayınları’nın yönetmeni Ali Kemal Temizer örnek bir yayıncı ve kültür adamıdır. Bizi Muhsin Kızılkaya ile Cavit Okur’la ve eserleriyle buluşturduğu için kendisine ne kadar teşekkür etsek az.

TARİHİN GERÇEK YÜZÜ

Beyan Yayınları arasında yayın, kültür ve tarih dünyamıza armağan edilen “Tarihin Gerçek Yüzü” çok önemli bir seri. Bu diziden çıkan her kitap ayrıca konuşulmayı hak ediyor. Zira her birinde tartışılan konular gün ışığına çıkarılıyor. Hakikatler ortaya konuluyor. Şimdilik eser isimlerini ve yazarlarını belirtelim: Batılılaşma Modernleşme mi, Yabancılaşma mı? (Prof. Dr. Yasin Aktay), Sultan Vahdettin Hain mi Mağdur mu? (Prof. Dr. Mehmet Ali Beyhan), 1. Dünya Savaşında Araplar Arkamızdan Vurdu mu, Vurmadı mı? (Prof. Dr. Celil Bozkurt), Nutuk Gerçek mi, Kurgu mu? (Prof. Dr. Bekir Biçer). (Beyan Yayınları, Ankara Caddesi, Nu: 21, 34112 Cağaloğlu-İstanbul Tel. 0 212 512 76 97 wwww.beyanyayinlari.com eposta: [email protected]