Şehirleri Kimler Yönetiyor?
Ak Parti'nin 7 Haziran sonrası muhasebesinde eksik kalan, üzerinde çokça durulmayan bir nokta var. "Seçimlerde bize tek başına iktidar şansı tanımayan millet nelere içerledi, neleri tasvip etmedi ki puanımızı düşürdü?" sorusunun cevabındaki eksik parça: "yerel yönetimlerdeki şımarıklık ve bazı yanlış uygulamalar" olsa gerektir.
Yerel yönetimler, vatandaşa en yakın yönetim birimlerinden birisi olarak özellikle iktidarlar açısından büyük önem taşırlar. İktidar ile belediyenin aynı partiden olması vatandaş zaviyesinden çoğu zaman bir avantaj olarak değerlendirilir. Beldelere daha çok yatırım geleceği düşüncesi ile seçmen çoğu zaman iktidarda kim varsa yerelde de o partiyi destekler. Ancak bu denklem her zaman böyle oluşmaz, bazen aday, bazen yerel siyaseti etkileyen yerel başka koşullar denklemi bozabilir. Bazen sırf iktidar partisinin adayı olduğundan düşük profilli bir aday pekala desteklenirken bazen de çok güçlü, çok güvenilir bir aday muhalefet partisinden de aday gösterilebilir ve iktidara rağmen seçilebilir.
İşte Ak Parti'nin, geçmişinde ve bugününde yerelde yaşadığı en büyük ikilemlerden birisi de budur. Yüksek itibar sahibi ve toplumdan büyük destek alan bir liderin karizmatik şemsiyesi altına giren bazı düşük profilli yerel adaylar, lidere olan güven sayesinde sandıktan başarılı çıkabilmektedir. Bu, bazen patronaj ilişkileri bazen de nepotik ilişkiler olarak kendini gösterebilmektedir.
Sonrasında ortaya çıkan tablo ise şudur: Hiçbir surette belediyecilik tecrübesi olmayan, belediyecilikle kesinlikle ilgisiz, çok başka mesleklerden, kökenlerden gelen, geç şehirlileşmiş, kentsel kültüre geç adaptasyon sağlamış, şehir=medeniyet denklemini özümseyememiş, hayatı boyunca belediye kanununu bir kez okumamış, yerel yönetim kavramı hakkında bir tane de olsa makale gözden geçirmemiş, ancak siyasi bağları kuvvetli, düşük profilli adaylar şehirlere yönetici olabilmektedirler.
Yine hastane, adliye koridorlarından başka tecrübesi olmayan, ömrü beton dökmekle, inşaatçılıkla geçmiş, eli para saymaktan başka bir işe yakışmayan, hiçbir surette yolu belediyeden, belediyecilikten geçmemiş, şehir yönetimi hakkında hiçbir fikri altyapısı, düşüncesi olmayan adaylar nepotik ve siyasi ilişkileri sayesinde seçilerek bir şekilde belediye başkanı olarak görev yapabilmekteler. Çoğu kendi mesleğinde başarısız, dikiş tutturamamış, siyasetle yükselmeyi seçmiş düşük profilli kimselerdir.
Oysa 21.yy sosyal bilimlerin yüzyılıdır. Hızlı kentleşmenin üst üste yığdığı sorunlara yukarıdaki meslek profillerinin çözüm bulması imkansızdır. Kentleşmenin getirdiği ağır sorunlara sosyal bilimler kökenli kimselerin çözüm üretebileceği aşikardır. Bu yüzden belediye başkanlarının, esnaf, müteahhit, inşaat mühendisi, tüccar, müezzin, avukat, öğretmen, doktor kökenli yerine ya güçlü sosyal bilimler formasyonu olan kimseler ya da sosyal bilimler ile şehirciliği ve şehirciliğin estetik, mimari, medeni ve insani boyutunu bir arada düşünebilen mimar, şehir plancısı, sosyolog, sosyal psikolog, siyaset bilimci gibi meslek kökenli kimselerden seçilmesi daha iyi sonuçlar verebilecektir. Şehircilik, şehir planlama, kent yönetimi bambaşka formasyon alanlarıdır. Ancak sığ siyasi anlayış inşaatçılık ve şantiyecilikle şehirciliği aynı kefeye koymakta, sonrasında ortaya bu felaket yumağı, çirkin şehirler çıkmaktadır. Ayrıca şehirciliğin insani boyutu da bu durumda yerlerde sürünmektedir.
Çirkinlik sadece fiziki boyutta göze çarpmamakta, bu düşük profilli anlayış yüzünden insani alanda da pek çok gayr-ı medeni ve çirkin durum ortaya çıkmaktadır. Mesela geçenlerde, adı "medeniyetle" özdeş, İstanbul Anadolu yakasından bir ilçenin belediye başkanı hediye ettiği engelli aracının arka kısmına kocaman harflerle adını soyadını ve görevini yazdırmış. Engelli vatandaş otomatik aracıyla caddede ilerlerken adeta bir kocaman plaka büyüklüğündeki tabelada belediye başkanının adı sırıtıyor. Şimdi bunu şehirlilikle, görgüyle, şehir yönetme şuuruyla, medenilikle açıklamak, izah etmek mümkün olmadığı gibi bu durumu bu kavramlarla yan yana getirmek medeniyet ve şehir kavramına hakaret olur. Yönettiği ilçe halkının parasıyla, halkın gözünün içine soka soka devletin bakanlarının bindiği büyüklükte ve pahalılıkta bir araca binen, milletin parasıyla ya da milletin hayır hasenatıyla hediye ettiği engelli aracının arkasına dahi adını yazdıran, hangi korkudan bilinmez, en az birkaç koruma görevlisiyle gezen, şehrin her yerindeki tabelalara, afişlere, pankartlara hatta fırsat bulsa mazgallara adını yazdıracak bir belediye başkanı profiliyle neden seçimlerde az oy aldık sorusunu sormak olsa olsa abesle iştigaldir! Bu tip, pek çok yerde karşımıza çıkan tablolar vatandaşı tabii olarak irrite etmekte, tabii olarak gücendirmektedir. Bu da ister istemez sandığa da olumsuz yansımaktadır. Bu düşük profilli adaylar "kimin akrabası olursa olsunlar" en erken yerel seçimlerde tasfiye edilmeli, yerlerine başkaları aday gösterilmelidir. Aksi halde Ak Parti, yerel seçimlerde ikinci bir hezimet yaşamaktan kurtulamayacaktır.