Şehir ve Ramazan ve Urfa
Urfa'da Ramazan güzeldir.
Sabır, metanet, sıcaklık, susuzluk kısaca oruç için ne varsa burada var. İftara yakın saatlerde Dergah'a inildiğinde bu güzelliği bir kez daha gördüydüm. Özellikle Dergah Çarşısı'nda iftara yakın saatlerde meyan şerbeti, tatlı ve diğer iftariyelikleri almaya gelenler orada tatlı bir kalabalık oluşturuyor.
Urfa'yı özlemişim...
Burada sıcaklık elli dereceyi buluyor ve ahalinin kahir ekseri de oruçlu...Esnaf ancak ikindi sonrası dükkanını açabiliyor. Teravih sonrasına kadar açık olan tarihu00ee çarşı ve civarında dikkatimizi şu çekiyor. Esnaf, iftar için eve ya da lokantaya gideceği zaman tezgahının üzerine ve kapıya beyaz bir bez çeker. Bu durumu daha önce özellikle namaz vakitlerinde Konya'da da görmüştüm. İsfahan'da da Cuma vakti esnaf, namaza gideceği zaman Bazar-ı Bozorg'ta tezgahın üstünü böyle örterdi. Bu durum, muhtemelen Kudüs'te, Bursa'da ve Bosna'da da böyledir. Buna İslam şehirlerinin ortak kimliği desek yanılmayız.
Şehirde kaybolmadan şehir bulunmaz diye bir söz vardır. Bu şehirde on günlük ziyaretimizde bunu öğrendik. Urfa'dan bahsedince Küdüs'ü, ve Bosna'yı da hatırlamak Ramazan'ın İslam şehirlerinde ortak bir geçmişe sahip olduğunun bir alameti...
Dergah camiinde teravih sonrası başka şehirlerden gelip burada itikafa giren insanlarla karşılaşıyorum. Peygamberler şehrinde itikafa girmenin sevabı daha fazlaymış. Sahur hazırlıkları için çarşıya inmiş bu samimi müminlerin nazarında Urfa fırınları ve ocak önünde ekmek pişiren fırıncılar önemli bir yer teşkil ediyor. Onlar da bu geleneğe çabuk uymuşlar. Altmış derecelik sıcağı aşan ocağın önünde sadece ekmek değil, biber, isot patlıcan ve diğer abartısız tepsileri gören bu müminlerin akşam iftarında duaları da ilginç bir hal alıyor. "Yarabbim, bizi Urfalı mümin kardeşlerimizin tuttuğu orucun sevabından mahrum etme..."
Urfa'da Ramazan'ın sabır ve metanet gerektiren yüzünden başka bir yüzü daha vardır. Mesela bir atasözü haline gelmiş olan şu sözün bir hikayesi var: "Urfa'da lahmacunu fırına getirdin mi başında bekleyeceksin." Beklemesen ne olur? Ya fırıncı lahmacunu yakar ya da Urfa'nın kırık takımı (bedevacıları) lahmacunu kapar.
Bu son bilgiyi de yeni öğrendim. Lahmacunu fırına götürürken gün görmüş bir ustanın hatıralarını dinlemiştim. Eski zamanlarda Haşimiye Meydanında Urfanın meşhur fırıncılarının yanında meşhur bedevacıları da varmış. Bu bedevacılar yemek tavası ya da lahmacun pişmesine yakın fırına dadanırlar. Fırında yaklaşık 200 tepsi ve lahmacun içerisinde usta ve çırakları yemek sahiplerini pek tanımadığı için. Bedevacılar da genellikle hangi güzel yemeğin hangi evden geldiğini bilirler. "Ağam bizim lahmacunlar, tava ne oldu?" diye gür bir sesle çıkışır. Fırıncı da sıcağın etkisiyle lahmacunları verir... Sonrası ise malum. Film burada kopuyor zaten. Lahmacunların gerçek sahibi geliyor. Fırıncı yaptığı hatayı anlar. Lahmacunu bedevacı yani Urfa'nın kırığı kapmıştır. Bundan sonra Fırıncı, ya yemek sahibine gerçeği anlatır ya da çırağı kasaba göndererek yeniden malzemeyi hazırlatır.
Urfa'da Ramazan'ı yaşamak bir başka güzel. Belki diğer şehirlerin de Ramazanları güzeldir. Teravih vakti çocuğumuzun elinden tutup camiye gitmek, bize bir vakitler elimizden tutan babamızı hatırlatıyor. O zaman birden şu mısra eşliğinde gözümüzden yaşlar da dökülüyor.
"Ağla çeşmim ağla, durma!
Teravih sonrası Halilürrahman gölü manzarasında "Çifte Mağara'ya gidip tavşan kanı çayı yudumlamak ve dostlarla, kardeşlerle, ağabeylerle senede on gün de olsa sılay-ı rahm yapmak insana mutluluk veriyor. Mahallemiz, komşularımızla Ramazan bir başka güzel oluyor. Önümüzdeki günlerde Ulu Cami'de Said-i Nursu00ee mevlidi olacak. Ülkenin bir çok yerinden misafirler geliyor. Bir sonraki gün sakal-ı şerif ziyareti Dergah Camiinde olacak. Orada da mahşeru00ee bir kalabalık olacak.
Urfa'da Ramazan güzeldir.