Dolar (USD)
34.33
Euro (EUR)
36.31
Gram Altın
2836.21
BIST 100
9420.42
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
13 Ekim 2024

Şehir ve Kültür bir edebiyat mahfili oldu

Kültür sanat dünyamızın yüz akı Şehir ve Kültür, 10. Yılını tamamladı. Derginin Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Kâmil Berse, Şehir ve Kültür’ün Fatih’in ‘edebiyat ve kültür merkezi” olduğunu söylüyor.

Türkiye’de dergi yayımlamak zevkli, keyifli, faydalı ve hayırlı bir iştir. Ancak böyle bir dergiyi ‘mektep dergi’ hâline getirmek ve uzun yıllar devam ettirmek hiç de kolay değil. Fedakâr, mustarip, sabırlı ve mefkûre sahibi olmanız gerekiyor. Bugün Türkiye’de yayımlanmış binlerce, belki de on binlerce dergiyi incelediğimizde çoğunun ‘mecmua mezarlığı’na gömüldüğünü görürüz. Ne yazık ki durum böyle. Demek ki büyük bir hevesle ve bin bir emekle hazırlanan o nazlı ve nazenin dergiler, artık nefes alıp vermiyor, okuyucularına ulaşmıyor. Peki ya yaşayan dergiler? Onlar bence iyi hesaplanmış, durum muhakemesi yapılmış ve kültürümüze kazandırılmış olanlardır. Şehir ve Kültür, bu kabil dergiler arasında bugün rahatlıkla sayılabilecek olan dergilerimizden. İlk sayısını hatırlıyorum. Büyük bir aşk, şevk ve heyecan içinde günışığına çıkmıştı. Şimdi 10. Yılını ve 120. Sayısını artık geride bıraktı. “İkinci Dalya” deyip yoluna şevkle devam ediyor. Mehmet Kâmil Berse ile Şehir ve Kültür dergisinin yayımlanış hikâyesini -belki de büyük macerasını demeliydim- konuştuk. İşte sualler ve aldığımız cevaplar:

Şehir ve Kültür dergisi 10. Yılını ve 120. Sayısını geride bıraktı. Türkiye’de bir dergiyi düzenli çıkarmanın kolay olmadığı biliniyor. Şehir ve Kültür dergi olarak ne zaman düşünüldü ve ilk sayısı ne zaman yayımlandı?

Dersaadet Kültür Platformu’nu STK olarak kurduğumuz 2011 yılından itibaren bir dergi çıkarma hayalim vardı. Şehirler ve şehrengizler tarzında makalelerimi Dil ve Edebiyat dergisini ilk çıkardığım 33 sayıda yayınlamıştım. 2011 yılından itibaren de dergi çıkarmayı arkadaşlarımla beraber uzun süre tartıştık. Benim yazılarımdan yola çıkarak şehirler, kültürler, medeniyetler içerikli 6 forma bir dergi çıkarma konusunda hemfikir olduk, bu dönemde rahmetli Nazif Gürdoğan hocam ile birlikte şehirleri dolaşarak çeşitli üniversite ve kurumlarda konferanslar veriyorduk, yolculuklarımız esnasında derginin müzakeresini çok yaptık. Nazif Hoca derginin bir an önce çıkması için çok moral veriyordu, destekliyordu. Şehir ve Kültür grafik tasarım işini dostum Fikri Cumur’un GNG Ajansı ile yaklaşık 2 ay çalışarak bir taslak çalışma üzerinde karar kıldık. İlk sayıdan itibaren yaklaşık 100 sayı kadar grafikerimiz Şule İlgüğ hanımefendi ile çalıştık, tasarım konusunda fikirlerimiz kesişirdi ve uyumlu çalışma yapardık. Daha sonra Yakup Tutum kardeşimizle çalışmaya başladık. Kadromuz genelde akademi camiasından dostlarımız hocalarımızdı.

Bir derginin ve kitabın hazırlanmasında çok titizlik gösteririm, dergi hazırlanırken geceleri uyumam. Bazı prensiplerle dergiyi hazırlarız, grafikerle 5-6 gün gece gündüz çalışırız. Fotoğrafların kalitesi çok önemlidir. Bu nedenle teknik açıdan kaliteli resim, orijinal resim olması için çoğunlukla yabancı fotoğraf ajansına aboneliğimiz vardır, ajansın albümünden işimize yarayanları alırız veya yazarın kendi çektiği kaliteli özgün fotoğraf varsa onları kullanırız. Dergimizin kâğıdı çok kaliteli. “Cremy Delux 70 gr.” dergi için ideal bir kâğıt, kapak 250 gr. Amerikan Bristol, mat selefon ile teknik olarak nefis bir durumdaydı.

Haziran 2014 yılında Şehir ve Kültür ilk sayısı ile gün yüzüne çıktı. İlk sayının kapağı rahmetli Nusret Çolpan arkadaşımın bir İstanbul minyatürü idi. Dergi ilk sayısından itibaren basın dünyasında çok itibar gördü. Yazarlardan çok takdir gördü, kâğıdı ile muhtevasıyla… Dergi çıkaran dostların da takdirleri bizi umutlandırdı. Ülkemde bir derginin sonsuza dek yayın hayatında olmasını bir kültür insanı olarak çok arzu ederim. Bu dergi benim veya başkasının olsun fark etmez. Çünkü emek var, ümit var, okur var… Dergiler susmadan yayına devam etmeli. 2014 yılında kâğıt ve baskı maliyetleri normaldi ve dergimizin fiyatı 96 sayfa 10 TL satış fiyatıydı.

Dergimizi tanıtmak tanıştırmak için değer verdiğim önemli kişilere göstermeyi vazife bildim. İlk olarak rahmetli Sezai Karakoç üstada götürdüm, dergiyi dikkatlice inceledi ve öperek başına götürdü, tebrik etti, “Dergiyi sürekli çıkarmayı vazife bilin.” dedi. Dergi çıktığında ülkemizde kültür insanlarına bürokratlarına yaklaşık 2000 adet kargo ile göndermiştik. O dönemde Kültür Bakanlığı Müsteşarı olan dostumuz Haluk Dursun hocadan randevu alıp ekip olarak ziyaretine gittik… Makam odasına girdiğimizde, Şehir ve Kültür’ün ilk sayısı masasındaydı. Şöyle konuştu: “Derginiz burada, siz geliyorsunuz diye masaya koymadım, Dergi çok hoşuma gitti ve bu dergi gibi her şehrin şehir dergisi olmalı, bu konuda beyanat da verdim.” Evet birkaç gün önce bir konuşmada bunu söylemişti. Dergimizden övgüyle bahsetti ve “Arkadaşlara talimat verdim, Kütüphaneler Genel Müdürlüğü adına size abone olacaklar.” dedi. Bir hafta sonra Kütüphaneler Müdürlüğü 300 adet abone oldu. Şehir ve Kültür yola çıkmıştı artık, rabbim yardım edecekti, dualarımız bunun içindi.

Türkiye’de genellikle dergiler edebiyat merkezli olarak yayımlanır. Şehir ve Kültür ise şehir ve medeniyet merkezli bir dergi. Bunu niçin tercih ettiniz?

Ülkemizde çok sayıda dergi çıkıyor. Çoğunluğunun edebiyat dergileri olması, gençlerin özellikle lise yıllarından itibaren, tahrir derslerinde biraz başarı gösteriyorlarsa biraz da şiir yazmaya heveslilerse öğretmenleri de biraz destek verirse o yıllarda başlayan dergi çıkarma merakı, ülkemizde çok sayıda dergi çıkmasına vesile oluyor. Bahsettiğim gurubun çıkardığı dergiler çok uzun süreli olmasa da gençlere tecrübe kazandırır, istikballerinde yol gösterici olur. Yazarlık yolunda gösterilen bu başlangıç hevesleri, onları gelecekte eser verecek yazarlar olmasına da vesile olur. Ben hayatımda 8 dergi çıkardım: Lisede duvar gazetesi çıkardım. 1985-86’da Haftalık Ekonomi gazetesi çıkardım… Ancak ülkemizde yayımlanması gereken, şehirlerle ve kültürleriyle ilgili ulusal bir dergiye ihtiyaç olduğunu düşündük. Bazı şehirlerin belediyeleri tarafından sadece o şehirle ilgili dergiler çıkıyordu. Bu dergilerin de çoğunluğu edebiyat dergileriydi. Ulusal yayınlanan gezi dergileri de istediğimiz muhtevada değillerdi. Bizim hedefimiz şehirler, kültürler ve medeniyet muhtevasıyla beraber popüler bir dergi çıkarmaktı. Akademik derginin yani hakemli derginin okuyucusu sınırlıydı. Bu konuda çıkan bir hakemli dergi Esenler Belediyesi tarafından bizden sonra çıkarılmaya başladı. Hamdolsun muhtevasıyla, istediğimiz dergiyi çıkardık ve devam ediyoruz.

Doğma büyüme Fatihlisiniz. Dergi de İstanbul’un kalbi, Dersaadet’in ruhu kabul edilen Fatih’te yayımlanıyor. “Fatihlilik”in dergiye ayrı bir değer kattığına inanıyor musunuz?

Evet, Fatih’te doğdum yaş 68 bitti, bundan 4 yıl öncesine kadar doğduğum evde oturuyordum, Çalışma ofisim ve derginin merkezi ve STK’larımızın merkezide bu adrestir. Fatih İstanbul’un merkezidir dediğimizde aynı zamanda Türkiye’nin de birçok konuda merkezidir. Fatih’te ve İstanbul’da üç medeniyetin yaşadığını bu medeniyetlerin payitahtı olduğunu biliriz. Bu alanda bastığımız toprağın altında katman katman medeniyetler var, toprağın üstünde de bu medeniyetleri görürüz. Doğu Roma’yı, Bizans’ı ve Osmanlı’yı… Mevcut tarihî yapılarımız dünyanın hiçbir şehrinde bu kadar yoğun değildir. Demografik olarak da her devirde nüfus yoğunluğu neredeyse ülkenin her şehrinden insanı barındırdığı gibi, dünyanın her ülkesinden insanlarla burada karşılaşmanız mümkündür…

Galata Köprüsü’nde bir gün dursanız, İstanbul’un sahnesidir, İstanbul’un demografisini yazarsınız… Bu şehirde yaşayan yazarlar akademisyenler, yaşadıkları şehri kaleme almayı kendilerine görev bilirler. Ve öyle de olur. Kendimden başlayarak Şehir ve Kültür’ün yazarlarının çoğunun İstanbul merkezli yazılar yazdığını görürüz. Bu durum okuyucularımızın dergimizi ilgiyle takip etmelerine vesile olmaktadır. Her yazarın kalemi farklıdır, bu durum aynı konuyu işleseler bile farklı bir tatta olduğunu anlarsınız. Fatih’in kültürü çok geniştir. Bir tarafında tarihten kalan az nüfus olsalar da gayr-ı müslim mahallelerini görürsünüz. Her dinin ibadethanelerini görürsünüz, her dinin okullarını görürsünüz. Mesela Çarşamba semti Müslüman yoğun bir bölge. Balat Fener civarı ise Rum ve Yahudilerin geçmişte yoğun yaşadıkları bölgelerdir. Bunun için denir ki Fatih bir nevi Kudüs-ü Şerif gibidir. Bizler de İstanbul’u yıllarca yazsak buranın kültürünü tam olarak anlatamayız. Malzeme çoktur. Fatih’e Anadolu’nun her şehrinden okurlarımız gelir ve bizlerle görüşme talep ederler. Fatih’e yani payitahta gelmişlerdir… Fatih’te doğup büyümenin bir güzelliği vardır. Allah’ın lütfudur. Bu durum Şehir ve Kültür’e tabii ki yansımaktadır.

Dergide şehir yazıları çok fazla, siz de şehir makaleleri yazıyorsunuz. Bu alanda kitaplarınız çıktı. Türkiye’de Şehrengiz Edebiyatı’nın yaygınlaşması ve bu kavramın yerleşmesinde derginin ciddi katkıları oldu. Bu konudaki düşünceleriniz…

Elbette, derginin muhtevası şehir yazılarından oluşuyor, birkaç tane portre yazımız var, onlara da şehirlerde yetişmiş kültür insanları olduğu için yer veriyoruz. Yazarlarımızdan şehir yazılarını isterken ansiklopedik (didaktik ) bir yazı istemiyoruz. Her yazarın şehre bakış açısı farklı, kendi gördüğü gibi duyguları ile yazmalarını istiyoruz. Böylece bir turizm dergisinden farklı oluyor dergi… Şehrin kültürü ve yaşadığı medeniyetleri okuyucuya sunmamız gerekiyor. Yeme içme kültürü de çok değerli şehirlerde… Benim şahsen kendime has bir tarzım var, bunun yıllardır benimsediğim bir tarz olduğunu rahatlıkla ifade ederim. 2010 yılından itibaren İBB kültür programları çerçevesinde İstanbul’un çeşitli kültür merkezlerinde ayda bir veya iki kere “İstanbul Şehrengizi” üst başlığında konferanslarım oldu, son İBB Başkanı değişene kadar… (Şehrengiz: Şehir Karıştıran manasında Farsça bir kelimedir)…Her programda farklı bir konuyu anlattım. İstanbul’da bizzat şahit olduğum, yaşadığım konuları anlatırım. Bunun içinde elbette kişiler vardır, müzik vardır, bu bir buçuk saat süren programın bir bölümünde dinleyenlere el sallarım yani hikâyenin içindeyimdir, orada yaşadığımı veya hâkim olduğum mevzuyu mekânı ve insanı ile beraber anlatırım.

Bu konuların, edebiyatımızın 17. yüzyılında divan edebiyatında mesnevi tarzı yazılan Şehrengizlerin izini takip etmek, o edebiyatı yeni tarzıyla yaşatmak için bu yolu seçtim. İyi de oldu, şehirleri bu yolla daha akılda kalıcı olarak okuyucuya dinleyiciye aktarabiliyoruz.

Değerli yazarımız kıymetli adaşım ağabeyim Kâmil Uğurlu da şehrengiz yazarıdır. Biz birbirimizi destekleyerek Şehrengiz’i, Türk edebiyatının 21. yüzyılında artık kalıcı bir tarz olarak yer almasını sağladığımızı düşünüyorum. Bu konuda yeni şehrengiz yazarları çıkmalı ancak mevcut şehrengizleri okuyarak tarzı korumalılar. Şehir ve Kültür dergimiz bunun hamisi olarak Türk edebiyatı literatüründe yer alacaktır. Kâmil Uğurlu Beyefendinin yayımlanmış altı tane şehrengiz kitabı mevcut. Benim İstanbul ile ilgili İstanbul Şehrengizi-1- çıktı yakında 2 ve 3. ciltleri ile Balıkesir Şehrengizi kitabım yayınlanacak.

Şehir ve Kültür dergisinin gerek kapak resimleri gerekse içerde kullanılan fotoğrafların çok iyi olduğu görülüyor. Bir dergide muhteva ve teknik uygunluğu hakkında neler söylemek istersiniz?

Bu konularda estetik bakış açısı çok önemli. Ortaya iddialı bir yayınla çıkıyorsanız o konuda en iyisi olmak zorundasınız. Hoş, bu konuda başka bir yayın da yok ama. Fotoğrafları seçerken dikkatli davranıyoruz. Kapak için ayrı bir titizliğimiz var. Grafiker arkadaşımızla gece gündüz irtibatlı çalışarak ortaya bir eser çıkarıyoruz. Abonesi olduğumuz uluslararası fotoğraf ajansından bazı fotoğrafları alıyoruz, bazılarını fotografçı arkadaşlarımızın çektiklerinden alıp kullanıyoruz. Ahmet Dur gibi. Bazı yazarlarımız yurt dışında bir yeri yazıyorlarsa oradan çekilmiş özgün fotoğrafları veriyorlar onlardan seçiyoruz. Böylece renkli ve estetik bir yayın ortaya çıkıyor. Bu kadar titizliğe rağmen zaman zaman tashih hatalarımız oluyor. Dergi çıktıktan sonrada en az üç kere daha dergiyi okur kontrol ederim. Hata varsa not alır, bir daha aynı hatayı yapmamak uyarmak için.

Şehir ve Kültür’ün merkezi, bir “kültür, sanat, edebiyat mahfili”ne dönüştü. Dergi idarehanesinin mekânı, yazarların, akademisyenlerin buluşma yeri oldu. Neler söylemek istersiniz?

Şehir ve Kültür’ün Merkezi, daha önce bahsettiğim gibi Fatih’te Dersaadet’in tam orta yerinde bir saklı bahçe gibidir, bu mekânı ziyaret edenler kolay kolay ayrılamazlar. Buyurduğunuz gibi mekân bir edebiyat mahfili, yirmi bin kitabın bulunduğu bir kütüphanemizin içindeyizdir, gelen dostlar, kültür insanları bu mekânda çay ve simitle beraber sohbetin tadına varırlar. İçeride bulunan sanat eseri cam levhaların ışığında öğlen zannedip saatin 10.00 olduğunu ancak kalkarken anlarlar. Bu mekânda arzumuz şudur ki, evet dostlarımız arkadaşlarımız yazarlarımız kültür insanlarımız siyasetçilerimiz her daim ziyaretçimizdir. Okullar açıldığında üniversiteli gençleri buraya her zaman gelmeleri için davet ederim. Gece ders çalışmak için gelip kalabilirler arkadaşlarıyla… Bugüne kadar on kadar arkadaşımız üniversiteyi bitirdi. Kimi avukat oldu, kimi öğretmen… Ama burada ders çalışmanın keyfini unutmuyorlar… Kültür merkezi dediniz ya, evet bir kültür mektebi… Bina eski, yakında yıkılacak yenisi yapılacak. İnşallah o zaman, daha kullanılabilir mühendislikle yapacağız. Burası artık kurumsal bir yapı olarak devam edecek… Bizler bugün varız yarın yokuz, ama Dersaadet Kültür Platformu ve Şehir ve Kültür dergisi ilelebet yaşayacak inşallah…

Şehir ve Kültür’ün yeni döneminde ne gibi yenilikler düşünülüyor? Daha önce MTTB’de derginin tanıtımı yapılmış ve Türkiye’nin seçkin yazarları buluşmuştu. Benzer bir program hazırlanıyor mu? İstanbul’un dışında, Ankara, Konya, Bursa, İzmir, Trabzon, Erzurum, Gaziantep, Manisa, Edirne gibi şehirlerde de “Şehir ve Kültür Buluşmaları” yapılabilir mi?

10. Yılımız için etkinliklere bu ay sonu başlayacağız, yılsonuna kadar devam edecek inşallah… Buyurduğunuz gibi 50. sayımız için MTTB’de güzel bir program yapmıştık. “Medeniyetler ve Kültürler” başlığı altında yaptığımız panelde konuşmacılarımız ülkemizin seçkin münevverleri idi: Benim yöneticilik yaptığım Panelde, Prof. Dr. Bekir Karlığa, Prof. Dr. Hüsrev Hatemi, Prof. Dr. Suphi Saatçi, Prof. Dr. Nazif Gürdoğan, Dr. Mimar Kâmil Uğurlu konuşmacı idiler. Bu kadro bazıları sürekli yazarımız bazıları zaman zaman yazanlarımız olarak Şehir ve Kültür tarihimizde o gün unutulmaz bir sayfa yazdılar. Hedefimiz, İstanbul’da başlayacağımız etkinliklerimize buyurduğunuz gibi birçok vilayette devam etmektir. Daha önce ( 6 sene önce) başladığımız Şehir Buluşmalarımızı Sivas, Yozgat, Kahramanmaraş, Gürün, Yalova ve Balıkesir’de yapmıştık… Millî Eğitim Bakanlığı’mızla işbirliği içinde bazılarını gerçekleştireceğiz.