Şehir ve Kültür bir edebiyat mahfili oldu
Kültür sanat dünyamızın yüz akı Şehir ve Kültür, 10. Yılını tamamladı. Derginin Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Kâmil Berse, Şehir ve Kültür’ün Fatih’in ‘edebiyat ve kültür merkezi” olduğunu söylüyor.
Türkiye’de dergi
yayımlamak zevkli, keyifli, faydalı ve hayırlı bir iştir. Ancak böyle bir
dergiyi ‘mektep dergi’ hâline getirmek ve uzun yıllar devam ettirmek hiç de
kolay değil. Fedakâr, mustarip, sabırlı ve mefkûre sahibi olmanız gerekiyor. Bugün
Türkiye’de yayımlanmış binlerce, belki de on binlerce dergiyi incelediğimizde
çoğunun ‘mecmua mezarlığı’na gömüldüğünü görürüz. Ne yazık ki durum böyle.
Demek ki büyük bir hevesle ve bin bir emekle hazırlanan o nazlı ve nazenin
dergiler, artık nefes alıp vermiyor, okuyucularına ulaşmıyor. Peki ya yaşayan
dergiler? Onlar bence iyi hesaplanmış, durum muhakemesi yapılmış ve kültürümüze
kazandırılmış olanlardır. Şehir ve Kültür,
bu kabil dergiler arasında bugün rahatlıkla sayılabilecek olan dergilerimizden.
İlk sayısını hatırlıyorum. Büyük bir aşk, şevk ve heyecan içinde günışığına
çıkmıştı. Şimdi 10. Yılını ve 120. Sayısını artık geride bıraktı. “İkinci
Dalya” deyip yoluna şevkle devam ediyor.
Mehmet Kâmil Berse ile Şehir ve Kültür dergisinin yayımlanış
hikâyesini -belki de büyük macerasını demeliydim- konuştuk. İşte sualler ve
aldığımız cevaplar:
Şehir
ve Kültür dergisi 10. Yılını ve 120. Sayısını geride bıraktı. Türkiye’de bir
dergiyi düzenli çıkarmanın kolay olmadığı biliniyor. Şehir ve Kültür dergi olarak
ne zaman düşünüldü ve ilk sayısı ne zaman yayımlandı?
Dersaadet Kültür
Platformu’nu STK olarak kurduğumuz 2011 yılından itibaren bir dergi çıkarma
hayalim vardı. Şehirler ve şehrengizler tarzında makalelerimi Dil ve Edebiyat dergisini ilk çıkardığım
33 sayıda yayınlamıştım. 2011 yılından itibaren de dergi çıkarmayı
arkadaşlarımla beraber uzun süre tartıştık. Benim yazılarımdan yola çıkarak
şehirler, kültürler, medeniyetler içerikli 6 forma bir dergi çıkarma konusunda
hemfikir olduk, bu dönemde rahmetli Nazif Gürdoğan hocam ile birlikte şehirleri
dolaşarak çeşitli üniversite ve kurumlarda konferanslar veriyorduk,
yolculuklarımız esnasında derginin müzakeresini çok yaptık. Nazif Hoca derginin
bir an önce çıkması için çok moral veriyordu, destekliyordu. Şehir ve Kültür grafik tasarım işini
dostum Fikri Cumur’un GNG Ajansı ile yaklaşık 2 ay çalışarak bir taslak çalışma
üzerinde karar kıldık. İlk sayıdan itibaren yaklaşık 100 sayı kadar
grafikerimiz Şule İlgüğ hanımefendi ile çalıştık, tasarım konusunda
fikirlerimiz kesişirdi ve uyumlu çalışma yapardık. Daha sonra Yakup Tutum
kardeşimizle çalışmaya başladık. Kadromuz genelde akademi camiasından
dostlarımız hocalarımızdı.
Bir derginin ve kitabın
hazırlanmasında çok titizlik gösteririm, dergi hazırlanırken geceleri uyumam.
Bazı prensiplerle dergiyi hazırlarız, grafikerle 5-6 gün gece gündüz çalışırız.
Fotoğrafların kalitesi çok önemlidir. Bu nedenle teknik açıdan kaliteli resim, orijinal
resim olması için çoğunlukla yabancı fotoğraf ajansına aboneliğimiz vardır,
ajansın albümünden işimize yarayanları alırız veya yazarın kendi çektiği
kaliteli özgün fotoğraf varsa onları kullanırız. Dergimizin kâğıdı çok kaliteli.
“Cremy Delux 70 gr.” dergi için ideal bir kâğıt, kapak 250 gr. Amerikan Bristol,
mat selefon ile teknik olarak nefis bir durumdaydı.
Haziran 2014 yılında Şehir ve Kültür ilk sayısı ile gün yüzüne
çıktı. İlk sayının kapağı rahmetli Nusret Çolpan arkadaşımın bir İstanbul
minyatürü idi. Dergi ilk sayısından itibaren basın dünyasında çok itibar gördü.
Yazarlardan çok takdir gördü, kâğıdı ile muhtevasıyla… Dergi çıkaran dostların da
takdirleri bizi umutlandırdı. Ülkemde bir derginin sonsuza dek yayın hayatında
olmasını bir kültür insanı olarak çok arzu ederim. Bu dergi benim veya başkasının
olsun fark etmez. Çünkü emek var, ümit var, okur var… Dergiler susmadan yayına
devam etmeli. 2014 yılında kâğıt ve baskı maliyetleri normaldi ve dergimizin fiyatı
96 sayfa 10 TL satış fiyatıydı.
Dergimizi tanıtmak
tanıştırmak için değer verdiğim önemli kişilere göstermeyi vazife bildim. İlk
olarak rahmetli Sezai Karakoç üstada götürdüm, dergiyi dikkatlice inceledi ve
öperek başına götürdü, tebrik etti, “Dergiyi sürekli çıkarmayı vazife bilin.”
dedi. Dergi çıktığında ülkemizde kültür insanlarına bürokratlarına yaklaşık
2000 adet kargo ile göndermiştik. O dönemde Kültür Bakanlığı Müsteşarı olan
dostumuz Haluk Dursun hocadan randevu alıp ekip olarak ziyaretine gittik… Makam
odasına girdiğimizde, Şehir ve Kültür’ün
ilk sayısı masasındaydı. Şöyle konuştu: “Derginiz burada, siz geliyorsunuz diye
masaya koymadım, Dergi çok hoşuma gitti ve bu dergi gibi her şehrin şehir
dergisi olmalı, bu konuda beyanat da verdim.” Evet birkaç gün önce bir
konuşmada bunu söylemişti. Dergimizden övgüyle bahsetti ve “Arkadaşlara talimat
verdim, Kütüphaneler Genel Müdürlüğü adına size abone olacaklar.” dedi. Bir
hafta sonra Kütüphaneler Müdürlüğü 300 adet abone oldu. Şehir ve Kültür yola çıkmıştı artık, rabbim yardım edecekti, dualarımız
bunun içindi.
Türkiye’de
genellikle dergiler edebiyat merkezli olarak yayımlanır. Şehir ve Kültür ise şehir
ve medeniyet merkezli bir dergi. Bunu niçin tercih ettiniz?
Ülkemizde çok sayıda
dergi çıkıyor. Çoğunluğunun edebiyat dergileri olması, gençlerin özellikle lise
yıllarından itibaren, tahrir derslerinde biraz başarı gösteriyorlarsa biraz da
şiir yazmaya heveslilerse öğretmenleri de biraz destek verirse o yıllarda
başlayan dergi çıkarma merakı, ülkemizde çok sayıda dergi çıkmasına vesile oluyor.
Bahsettiğim gurubun çıkardığı dergiler çok uzun süreli olmasa da gençlere
tecrübe kazandırır, istikballerinde yol gösterici olur. Yazarlık yolunda
gösterilen bu başlangıç hevesleri, onları gelecekte eser verecek yazarlar
olmasına da vesile olur. Ben hayatımda 8 dergi çıkardım: Lisede duvar gazetesi
çıkardım. 1985-86’da Haftalık Ekonomi
gazetesi çıkardım… Ancak ülkemizde yayımlanması gereken, şehirlerle ve
kültürleriyle ilgili ulusal bir dergiye ihtiyaç olduğunu düşündük. Bazı
şehirlerin belediyeleri tarafından sadece o şehirle ilgili dergiler çıkıyordu.
Bu dergilerin de çoğunluğu edebiyat dergileriydi. Ulusal yayınlanan gezi
dergileri de istediğimiz muhtevada değillerdi. Bizim hedefimiz şehirler,
kültürler ve medeniyet muhtevasıyla beraber popüler bir dergi çıkarmaktı.
Akademik derginin yani hakemli derginin okuyucusu sınırlıydı. Bu konuda çıkan
bir hakemli dergi Esenler Belediyesi tarafından bizden sonra çıkarılmaya
başladı. Hamdolsun muhtevasıyla, istediğimiz dergiyi çıkardık ve devam
ediyoruz.
Doğma
büyüme Fatihlisiniz. Dergi de İstanbul’un kalbi, Dersaadet’in ruhu kabul edilen
Fatih’te yayımlanıyor. “Fatihlilik”in dergiye ayrı bir değer kattığına inanıyor
musunuz?
Evet,
Fatih’te doğdum yaş 68 bitti, bundan 4 yıl öncesine kadar doğduğum evde
oturuyordum, Çalışma ofisim ve derginin merkezi ve STK’larımızın merkezide bu
adrestir. Fatih İstanbul’un merkezidir dediğimizde aynı zamanda Türkiye’nin de
birçok konuda merkezidir. Fatih’te ve İstanbul’da üç medeniyetin yaşadığını bu
medeniyetlerin payitahtı olduğunu biliriz. Bu alanda bastığımız toprağın
altında katman katman medeniyetler var, toprağın üstünde de bu medeniyetleri
görürüz. Doğu Roma’yı, Bizans’ı ve Osmanlı’yı… Mevcut tarihî yapılarımız
dünyanın hiçbir şehrinde bu kadar yoğun değildir. Demografik olarak da her
devirde nüfus yoğunluğu neredeyse ülkenin her şehrinden insanı barındırdığı
gibi, dünyanın her ülkesinden insanlarla burada karşılaşmanız mümkündür…
Galata Köprüsü’nde bir
gün dursanız, İstanbul’un sahnesidir, İstanbul’un demografisini yazarsınız… Bu
şehirde yaşayan yazarlar akademisyenler, yaşadıkları şehri kaleme almayı
kendilerine görev bilirler. Ve öyle de olur. Kendimden başlayarak Şehir ve Kültür’ün yazarlarının çoğunun
İstanbul merkezli yazılar yazdığını görürüz. Bu durum okuyucularımızın dergimizi
ilgiyle takip etmelerine vesile olmaktadır. Her yazarın kalemi farklıdır, bu
durum aynı konuyu işleseler bile farklı bir tatta olduğunu anlarsınız. Fatih’in
kültürü çok geniştir. Bir tarafında tarihten kalan az nüfus olsalar da gayr-ı
müslim mahallelerini görürsünüz. Her dinin ibadethanelerini görürsünüz, her
dinin okullarını görürsünüz. Mesela Çarşamba semti Müslüman yoğun bir bölge. Balat
Fener civarı ise Rum ve Yahudilerin geçmişte yoğun yaşadıkları bölgelerdir. Bunun
için denir ki Fatih bir nevi Kudüs-ü Şerif gibidir. Bizler de İstanbul’u
yıllarca yazsak buranın kültürünü tam olarak anlatamayız. Malzeme çoktur. Fatih’e
Anadolu’nun her şehrinden okurlarımız gelir ve bizlerle görüşme talep ederler. Fatih’e
yani payitahta gelmişlerdir… Fatih’te doğup büyümenin bir güzelliği vardır. Allah’ın
lütfudur. Bu durum Şehir ve Kültür’e
tabii ki yansımaktadır.
Dergide
şehir yazıları çok fazla, siz de şehir makaleleri yazıyorsunuz. Bu alanda
kitaplarınız çıktı. Türkiye’de Şehrengiz Edebiyatı’nın yaygınlaşması ve bu
kavramın yerleşmesinde derginin ciddi katkıları oldu. Bu konudaki
düşünceleriniz…
Elbette, derginin
muhtevası şehir yazılarından oluşuyor, birkaç tane portre yazımız var, onlara da
şehirlerde yetişmiş kültür insanları olduğu için yer veriyoruz. Yazarlarımızdan
şehir yazılarını isterken ansiklopedik (didaktik ) bir yazı istemiyoruz. Her
yazarın şehre bakış açısı farklı, kendi gördüğü gibi duyguları ile yazmalarını
istiyoruz. Böylece bir turizm dergisinden farklı oluyor dergi… Şehrin kültürü
ve yaşadığı medeniyetleri okuyucuya sunmamız gerekiyor. Yeme içme kültürü de
çok değerli şehirlerde… Benim şahsen kendime has bir tarzım var, bunun
yıllardır benimsediğim bir tarz olduğunu rahatlıkla ifade ederim. 2010 yılından
itibaren İBB kültür programları çerçevesinde İstanbul’un çeşitli kültür
merkezlerinde ayda bir veya iki kere “İstanbul Şehrengizi” üst başlığında
konferanslarım oldu, son İBB Başkanı değişene kadar… (Şehrengiz: Şehir
Karıştıran manasında Farsça bir kelimedir)…Her programda farklı bir konuyu
anlattım. İstanbul’da bizzat şahit olduğum, yaşadığım konuları anlatırım. Bunun
içinde elbette kişiler vardır, müzik vardır, bu bir buçuk saat süren programın
bir bölümünde dinleyenlere el sallarım yani hikâyenin içindeyimdir, orada
yaşadığımı veya hâkim olduğum mevzuyu mekânı ve insanı ile beraber anlatırım.
Bu konuların,
edebiyatımızın 17. yüzyılında divan edebiyatında mesnevi tarzı yazılan
Şehrengizlerin izini takip etmek, o edebiyatı yeni tarzıyla yaşatmak için bu
yolu seçtim. İyi de oldu, şehirleri bu yolla daha akılda kalıcı olarak
okuyucuya dinleyiciye aktarabiliyoruz.
Değerli yazarımız
kıymetli adaşım ağabeyim Kâmil Uğurlu da şehrengiz yazarıdır. Biz birbirimizi
destekleyerek Şehrengiz’i, Türk edebiyatının 21. yüzyılında artık kalıcı bir
tarz olarak yer almasını sağladığımızı düşünüyorum. Bu konuda yeni şehrengiz
yazarları çıkmalı ancak mevcut şehrengizleri okuyarak tarzı korumalılar. Şehir ve Kültür dergimiz bunun hamisi
olarak Türk edebiyatı literatüründe yer alacaktır. Kâmil Uğurlu Beyefendinin
yayımlanmış altı tane şehrengiz kitabı mevcut. Benim İstanbul ile ilgili
İstanbul Şehrengizi-1- çıktı yakında 2 ve 3. ciltleri ile Balıkesir Şehrengizi kitabım yayınlanacak.
Şehir
ve Kültür dergisinin gerek kapak resimleri gerekse içerde kullanılan
fotoğrafların çok iyi olduğu görülüyor. Bir dergide muhteva ve teknik uygunluğu
hakkında neler söylemek istersiniz?
Bu
konularda estetik bakış açısı çok önemli. Ortaya iddialı bir yayınla
çıkıyorsanız o konuda en iyisi olmak zorundasınız. Hoş, bu konuda başka bir
yayın da yok ama. Fotoğrafları seçerken dikkatli davranıyoruz. Kapak için ayrı
bir titizliğimiz var. Grafiker arkadaşımızla gece gündüz irtibatlı çalışarak
ortaya bir eser çıkarıyoruz. Abonesi olduğumuz uluslararası fotoğraf ajansından
bazı fotoğrafları alıyoruz, bazılarını fotografçı arkadaşlarımızın
çektiklerinden alıp kullanıyoruz. Ahmet Dur gibi. Bazı yazarlarımız yurt
dışında bir yeri yazıyorlarsa oradan çekilmiş özgün fotoğrafları veriyorlar
onlardan seçiyoruz. Böylece renkli ve estetik bir yayın ortaya çıkıyor. Bu
kadar titizliğe rağmen zaman zaman tashih hatalarımız oluyor. Dergi çıktıktan
sonrada en az üç kere daha dergiyi okur kontrol ederim. Hata varsa not alır, bir
daha aynı hatayı yapmamak uyarmak için.
Şehir
ve Kültür’ün merkezi, bir “kültür, sanat, edebiyat mahfili”ne dönüştü. Dergi
idarehanesinin mekânı, yazarların, akademisyenlerin buluşma yeri oldu. Neler
söylemek istersiniz?
Şehir ve Kültür’ün
Merkezi, daha önce bahsettiğim gibi Fatih’te Dersaadet’in tam orta yerinde bir
saklı bahçe gibidir, bu mekânı ziyaret edenler kolay kolay ayrılamazlar. Buyurduğunuz
gibi mekân bir edebiyat mahfili, yirmi bin kitabın bulunduğu bir kütüphanemizin
içindeyizdir, gelen dostlar, kültür insanları bu mekânda çay ve simitle beraber
sohbetin tadına varırlar. İçeride bulunan sanat eseri cam levhaların ışığında
öğlen zannedip saatin 10.00 olduğunu ancak kalkarken anlarlar. Bu mekânda
arzumuz şudur ki, evet dostlarımız arkadaşlarımız yazarlarımız kültür
insanlarımız siyasetçilerimiz her daim ziyaretçimizdir. Okullar açıldığında
üniversiteli gençleri buraya her zaman gelmeleri için davet ederim. Gece ders çalışmak
için gelip kalabilirler arkadaşlarıyla… Bugüne kadar on kadar arkadaşımız üniversiteyi
bitirdi. Kimi avukat oldu, kimi öğretmen… Ama burada ders çalışmanın keyfini
unutmuyorlar… Kültür merkezi dediniz ya, evet bir kültür mektebi… Bina eski, yakında
yıkılacak yenisi yapılacak. İnşallah o zaman, daha kullanılabilir mühendislikle
yapacağız. Burası artık kurumsal bir yapı olarak devam edecek… Bizler bugün
varız yarın yokuz, ama Dersaadet Kültür Platformu ve Şehir ve Kültür dergisi
ilelebet yaşayacak inşallah…
Şehir
ve Kültür’ün yeni döneminde ne gibi yenilikler düşünülüyor? Daha önce MTTB’de
derginin tanıtımı yapılmış ve Türkiye’nin seçkin yazarları buluşmuştu. Benzer
bir program hazırlanıyor mu? İstanbul’un dışında, Ankara, Konya, Bursa, İzmir,
Trabzon, Erzurum, Gaziantep, Manisa, Edirne gibi şehirlerde de “Şehir ve Kültür
Buluşmaları” yapılabilir mi?
10. Yılımız
için etkinliklere bu ay sonu başlayacağız, yılsonuna kadar devam edecek
inşallah… Buyurduğunuz gibi 50. sayımız için MTTB’de güzel bir program
yapmıştık. “Medeniyetler ve Kültürler” başlığı altında yaptığımız panelde
konuşmacılarımız ülkemizin seçkin münevverleri idi: Benim yöneticilik yaptığım
Panelde, Prof. Dr. Bekir Karlığa, Prof. Dr. Hüsrev Hatemi, Prof. Dr. Suphi
Saatçi, Prof. Dr. Nazif Gürdoğan, Dr. Mimar Kâmil Uğurlu konuşmacı idiler. Bu
kadro bazıları sürekli yazarımız bazıları zaman zaman yazanlarımız olarak Şehir ve Kültür tarihimizde o gün
unutulmaz bir sayfa yazdılar. Hedefimiz, İstanbul’da başlayacağımız etkinliklerimize
buyurduğunuz gibi birçok vilayette devam etmektir. Daha önce ( 6 sene önce) başladığımız
Şehir Buluşmalarımızı Sivas, Yozgat, Kahramanmaraş, Gürün, Yalova ve Balıkesir’de
yapmıştık… Millî Eğitim Bakanlığı’mızla işbirliği içinde bazılarını gerçekleştireceğiz.