Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
15 Aralık 2015

Şehir Dersi

Mabetler şehirlerin en kutsal yerleridir. İnsanların sığındığı, arındığı ve huzur bulduğu müstesna mekanlardır. Biz Müslümanlar, çocukluk yıllarımızdan itibaren camilerle ünsiyet kurar, imam, müezzin ve cemaatle aşina oluruz. Edebiyatçılarımızın Çocukluk Hatıraları'nı okuduğumuzda cami figürünün ne kadar önemli ve önde olduğunu görürüz.

Son zamanlarda kanlı terör örgütü PKK, camilere musallat olmaya başladı. Diyarbakır'da Fatihpaşa (Kurşunlu) Camii'ni yakıp yıktılar. Vicdanı körleşen, kalbi pespayeleşen, ruhu tükenen ve insanlıktan çıkan bir güruh camileri hedef almaya başladı. Aynı kirli örgüt, geçen yıl da Kobani eylemleri sırasında benzer saldırılarda bulunmuştu. Camilere, kütüphanelere, tarihu00ee eserlere hunharca hücum etmiş ve iğrenç yüzünü göstermişti. Ecdadımızdan bize miras kalan millu00ee eserlere zarar verenler tarih boyunca lanetle anılacak, bu kesin. Ama bu zulme ses çıkarmayan hatta örgütü destekleyenler de iyilikle hatırlanmayacaktır, bilinsin!

Batılılar eski bir taş bulmak için yıllarca kazı yaparken ve kendi geçmişlerini inşa ederken, birileri de Doğu'da millu00ee tapumuz olan tarihu00ee eserlere taarruz ediyorsa oturup bunu düşünmek gerek. Gerçi halkımız, "Eceli gelen köpek cami duvarına pisler." demiştir. Doğrudur da. Ama köpeklerin bile yapmadığını üstlenen insan kılıklı mahlukatı mabetlere yaklaştırmamak gerek. Televizyonda Doğulu annelerin yakılan camiyi ziyaret ederken gözyaşı akıttığını gördüm. Müminlerin Yaradanlarıyla birlikte oldukları camiye saldırmak ha! Olacak iş değil. Bence Doğu'daki mabetler, özellikle tarihu00ee camiler bir an önce koruma altına alınmalı, zarar vermek isteyen haşerat derhal durdurulmalıdır.

Son zamanlarda kültür sanat meseleleri gündemde. Buna seviniyorum. İhmal ettiğimiz, görmezden geldiğimiz bu mühim konu aslında hayatu00ee bir meseledir. Bizi biz yapan, toplumu millet eden kültürdür, sanattır, medeniyettir. Eşkıya bu anlayışta olabilseydi, o canım camilerin kubbesine, minaresine, minberine, sebiline, şadırvanına ahlaksızca akın düzenleyebilir miydi? Bu bakımdan kültür sanat meselesinin bir 'devlet politikası' haline getirilmesi gerek. İstanbul'daki okullara seçmeli olarak 'İstanbul' dersi kondu. Çok güzel, gerekliydi. İstanbullu çocuklarımız bu sayede Mimar Sinan'ı tanıyor, Süleymaniye Camii'ni geziyor, Topkapı Sarayı'nın ehemmiyetini idrak ediyor, tarihu00ee eserlerin, çeşmelerin, medreselerin ruh dünyamızdaki üstün yerini kavramaya başlıyor. Ama Türkiye İstanbul'dan ibaret değil ki. 80 ilimiz daha var.

Bizim tarihu00ee eserlerimiz yurdun dört bir bucağına yayılmıştır. Erzurum'dan Konya'ya, Sivas'tan Diyarbakır'a, Edirne'den Mardine'e kadar pek çok tarihu00ee şehrimiz var. Milli Eğitim Bakanlığı derhal bir 'Şehir Dersi' ihdas etmeli ve her ilimizdeki okullarda o ilin dersi okutulmalıdır. O zaman Kayserili, Şanlıurfalı, Kahramanmaraşlı, Bursalı, Erzincanlı, Siirtli çocuklar memleketlerini daha yakından tanıyacak, sevecek ve tarihini bilinçli bir şekilde öğrenecektir. Bunun hemşehrilikle ilgisi yok, aksine vatanseverlikle bağlantılıdır. Her şehirdeki çocuklarımız, memleketlerinde yetişmiş şairleri, yazarları, devlet adamlarını, hattatları, ressamları, bestekarları ve alimleri tanımalı, hizmetlerinden ve eserlerinden haberdar olmalıdır. Asıl milliyetçilik, millu00ee ve manevi değerlere bağlılık budur. Yozgatlı çocuklarımız romancı Abbas Sayar'ı, Diyarbakırlı çocuklarımız hattat Hamid Aytaç'ı, Amasyalı çocuklarımız yazar Özkan Yalçın'ı, Manisalı çocuklarımız Bahaeddin Özkişi'yi, Siirtli çocuklarımız İbrahim Hakkı Hazretleri'ni yeniden keşfetmelidir. Topluma ve insanlığa kattıkları değerleri bilmeli, bunları anlamalı ve çevresine aktarabilmelidir. Bu bir tekliftir. Kültüre, sanata ve medeniyete çok değer verdiğini bildiğim Milli Eğitim Bakanımız Sayın Nabi Avcı Beyefendi'ye bir arzdır. Derhal bir 'Şehir Dersi' ihdas edilmeli. Seçmeli de olsa, pilot bölgelerde de başlatılsa bu derse önem verilmelidir. Hocaları bulunmalı ve eğitime başlanmalıdır. İnanıyorum ki, bu ders hakkıyla verilebilirse o zaman çocuklarımız kendi tarihlerine daha çok bağlanacak, coğrafyalarını daha ziyade sevecek, ecdadına hürmeti/muhabbeti artacak ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın da sık sık vurguladığı gibi 'yerlilik ve 'millilik' anlayışı daha köklü biçimde ülkeye hakim olacaktır.

Sanat alanında muhafazakar kesimin uzun zaman ihmal ettiği iki alan vardı. Tiyatro ve sinema. Şükürler olsun ki bu sahalarda da ciddu00ee çalışmaların başladığına ve artık meydanın 'gezi ruhsuzlarına' bırakılmadığına şahit oluyoruz. Eser verme, oyun sahneleme yerine şov yapmayı seven, ikide bir devlete çatmayı adet haline getiren, sahip olduğu özgürlüklere rağmen anarşi çıkaran, huzursuzluk meydana getiren, 'sanatçı'lıkları kendilerinden menkul bazı kişiler artık tek söz sahibi olmamalı, tiyatro tekelleşmemeli. Bu alanda despotluğu elden bırakmayan egemen güçler, zeminin altlarından kaydığını görmeye başladılar. Telaşları bundandır. Genç ve gerçek tiyatroculara oyunlarında yer vermeyenlerin devri bitiyor.

"Tiyatro Külliyen" adıyla uzun zamandan beri yoğun biçimde ve üstün bir gayretle çalışan idealist bir ekip var. Ayşe Şahinboy Doğan, Osman Doğan ve Gülcan Tezcan'ın öncü oldukları bu grup, bir yıldan beri Kulis Tiyatro dergisini çıkarıyor. Tiyatro dergiciliğimizde özel yere sahip. Muhteva bakımından da, teknik yönden de çok başarılı. Perşembe günü Babıali Sohbetleri'nde Kulis Tiyatro konuşuldu. Beyin fırtınası esti, tiyatromuz konuşuldu. Sanatçılar, eleştirmenler, tiyatro yazarları fikirlerini anlattı. Türkiye'de dergicilik zor, ama tiyatro dergiciliği daha da meşakkatli. Kulis Tiyatro ekibi bu ağır yükü sırtlamış. Bize düşen kutlamak ve desteklemek. Alınmalı, okunmalı, desteklenmeli. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kulis Tiyatro'ya abone olmalı ve bütün kütüphanelere ulaştırmalıdır. Sanatımız toplumda güçlenirse ümidimiz daha da artar.