Sefer ve Zafer
İnsanoğlu esasında doğduğu andan vefat ettiği zamana kadar çok uzun ve dalgalı bir sefer hali içindedir. Bu esrarengiz yolculuk, ömür boyu devam eder gider. Ağlayarak dünyaya geliriz. Doğarken başta anne ve babamıza olmak üzere çevremize neşe veririz. Ninnilerle büyür, masallarla ömrümüze yeni yaşlar katarız. Düşe kalka yürürken kah ebeveynimizi korkutur, kah yakınlarımızı sevindiririz. Her atılan küçük adım, hayata tutunmanın bir minik emaresidir.
Gün gelir okul heyecanı başlar. Bu sefer yolculuklar mektebe doğrudur. İlk adımlar, ilk konuşma gibi ilk mektep günümüz bizi bambaşka alemlere alıp götürür. Çok heyecanlanmışsak çekinir, ağlayıveririz. Ama bu gözyaşlarımız büyüklerimizin yüzlerinde tebessümler uyandırır. Zira bu yeni muhit, bir bakıma bizim ilk gurbet acımızdır, ama pişmemiz için gereklidir. Artık evimizden ayrı, anne babamızdan uzaktayız. Bir sınıfın içindeyiz başka çocuklarla birlikte, bir de öğretmenimiz yanıbaşımızda. Bize bildiklerini öğretenler, en yakınımız olur. Onlarla dertleşmeye başlar, sırlarımızı öğretmenlerimize açmaya başlarız.
Boy atarız, yaşımız ilerler, genç oluruz, başımızda deli rüzgarlar esmeye başlar. Artık kendimize biraz daha fazla güveniriz. Kitaplarla haşir neşir oluruz, kütüphanelere uğrar, kitapevlerine gideriz. Başka hayatlar da ilgimizi çekmeye başlar. Önce kendimizi tanımaya başlarız, sonra çevremizi. Ama bu ilk okumalar, ilk heyecanlardır aynı zamanda. Geniş bir ufuk turu yaparız. Yakın çevremizle birlikte şehri, gökyüzünü, hatta tabiattaki harikuladelikleri düşünmeye başlarız. Doğan güneşi, batan ayı, gökyüzünde yaz aylarında pırıl pırıl parlayan binlerce yıldızı temaşa ederiz. Zihin dünyamız çalışmaya başlar.
Nihayet okullarımız biter, bir mesleğe atılırız. İş ortamında acemilikler çekeriz ilkin. Sonra alışır gideriz. Hayat denizinin derinliklerinde kulaç atmaya başlarız bu defa. Bazen yorar bizi bu engelli yüzüşler. Ama alışırız. Sonra dostluklar kurarız çevremizle, arkadaş grubumuz oluşur apansız. İhanetler görürüz bazılarından, sadık olanlar ise bırakmaz bizi. Mertçe tutuveririz birbirimizin ellerinden. Sevdiklerimiz, inandıklarımız, bel bağladıklarımız, ideallerimizi paylaştıklarımız çıkar önümüze. Bazen ümide sarılırız ölesiye, bazen de hüsrana uğrarız beklemediğimiz bir vakitte.
Evlilik, çoluk çocuk derken bir de bakmışız ki ömrün yarısını devirmişiz. 'Ölümün keşif kolları' olan beyaz teller, saçlarımızı ağartmış. Yaş almışız, yaşlanmışız. Geride yaşanmışlıklar kalmış bir de unutulmayan ölümsüz hatıralaru2026 Mekanlara bağlanıveririz bu seferu2026 Veya içimizde eskimeyen küçük eşyalarau2026 Bir yıpranmış kitap, bir eski defter, bir solmuş kalem bizi alıp maziye taşıru2026 Eski hayatın eskimeyen manzaraları, gözümüzün ve gönlümüzün önünden gelip geçeru2026 Hele çocukluk ve gençlik yılları, artık bizim vazgeçilmez sığınağımızdır. Susadıkça, daraldıkça, yoruldukça, terledikçe çocukluk cennetimize, masumiyet yıllarımıza, o sınırsız şölen alanına kaçar gideriz.
Yaş ilerler, vücutta arızalar başlar. Ruh yorgunluğunun yanı sıra beden de yıpranmıştır artık. Gözler eskisi gibi parlak ve canlı değildir. Gözlükler de kar etmez bazen. Bir ince satırı okumak için, çevrenizden yardım istersiniz. Daha önce bir şehri çepeçevre dolaşırken, apartmanınızdaki beş on basamak gözünüzde büyür, çıkmak istemezsiniz. Eski sağlıklı günlerinizi arar, lakin bulamazsınız. Hayat değişmiş, devran başkalaşmıştır. Sizin ise seferiniz kesilmeden devam ediyor, artık yokuştan aşağıya doğru hızla ilerliyorsunuz.
Yaptıklarınızı düşünmeye başlarsınız, sonra yapmak istediklerinizi hayal edersiniz. Ümidiniz büyük, emeliniz uzundur. Ama ömür yaprakları daha bir hızla çevrilmeye başlamıştır. Projelerinize yetişemezsiniz. Amacınıza kavuşamazsınız. Yine de didinir, uğraşırsınız. Bir küçük işi hallettiğinizde mutlu olursunuz. Tasarladıklarınız gerçekleştiğinde saadet hisleri dolar yüreğinize. Azla yetinir, kanaat edersiniz. Hayırlı işlerin içinde olmak istersiniz. Başkalarına faydalı olmayı dilersiniz. Bütün bunlar aslında sizin sefer halinizdir, yoldasınız.
Davranışlarıyla bizi şaşırtan, hırslarıyla hayretlere düşüren insanları görürsünüz. Bir zamanların idealist nesillerinin ihtiraslarına kurban olarak göçüp gidişine ibretle bakarsınız. Mefkurelerini unutan, mukaddesatını horlayan, inancını boşlayan, muhabbeti yok eden, kardeşliği hiçleyen, kıyıcı olan neferlerin dağdan bir buz gibi olan cesametlerinin çözülüşünü, sonra da damla damla eriyip yok oluşunu fark edersiniz. Yola düşmüş bir kervanın, yoldan çıkıp uçurumlara düşmesini hayretli bakışlarla ve büyümüş gözlerle seyredersiniz.
Seferler bizi zaferlere ulaştırıyorsa doğru ve emin yoldayız demektir. Sefertaslarımıza muhabbet, hürmet, sadakat, ahlak ve fazilet aşları doldurulmuşsa karnımız tok, sırtımız pektir. Semaverimizde kanaat, kardeşlik ve sabır çayı demleniyorsa o zaman isabetli bir bahçede olduğumuzu düşünebiliriz. Unutmayalım, bizler çok uzun bir seferdeyiz. Seferin hakkını verdiğimizde, zafere de erişeceğiz. Ayaklarımıza dikenler batsa da, acılar yaşasak da, Yaradandan ümidimizi kesmiyorsak isabetli davranıyoruz demektir. "Sabreden zafere ulaşır." buyrulmuştur. Elbette sefere çıkanlar da zikir, sabır ve şükür salıyla bu renkli ve anlamlı yolculuklarını tamamlar ise zafere erişeceklerdir.