Dolar (USD)
32.44
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2419.72
BIST 100
10045.74
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

02 Nisan 2013

Sedat Umran

Sedat Umran, yaşayan bir efsane. Nesnenin biricik şairi. Ömrü şiire adanmış bir sanatkar. Bana göre günümüzün Ahmet Haşim'i. Mehmed Niyazi Beye "Haşim olmasaydı ben de olmazdım." demiştir. Peki toplum olarak bunun farkında mıyız? Evet Umran'ın ömrü hakikaten şiire adanmıştır. Şiir bir bakıma aldığı nefes, içinden gelen ses, çocukluğundan beri yaşattığı biricik hevestir.

Şiire hasredilmiş bir hayattır Sedat Umran'ınki. O şiirle sadece bir meşgale olarak uğraşan sanatçı değildir. Şiiri yaşama biçimi olarak algılayan ve buna gerçekten inanan bir özge şairdir. Şiiri elinden alıp, gündeminden çıkarıp aldığınızda Sedat Bey için yaşamanın da bir tadı kalmaz. Günün 24 saati şairdir diyebiliriz onun için. Rüyalarında bile şiir görür, hülyalarında mısralar kurar.

Sedat Umran hakkında bir kitap hazırlayan İkbal Kaynar, şairin portresini şu cümlelerle bize veriyor:

"Siz hiç şiirle yatan, şiirle kalkan bir adam gördünüz mü? Ya da şiir okumak, şiir yazmak için bazen belediye otobüsleriyle bazen vapurla Kanlıca'ya, Anadolu Hisarı'na, Gemlik'e, İzmit'e, Adalar'a giden birisini duydunuz mu? İçi şiir, kitap, dergi dolu siyah çantasıyla, dağınık pamuk saçlarıyla şiir soluyan bu şairi görmediyseniz bir gün bir kahvede, bir çay bahçesinde karşınıza çıkabilir. İşte o, şair Sedat Umran'dan başkası değildir. Yanına yaklaşıp masasına oturduğunuzda elinize, yüreğinize şiirler tutuşturulur. Eğer sohbeti koyulaşırsa bu arada garsondan 'iki çay' yerine iki şiir istenebilir. İşte böyle bir şair Sedat Umran. O'nun için şiirin okunmadığı, yazılmadığı bir yer yoktur. Çünkü şiir her an gerekli olandır; ekmek kadar, su kadar. Şiire yelken açandır o."

"Benim terkibim Ahmet Haşim ve Necip Fazıl terkibidir" dediğine vurgu yapan Kaynar, Umran'ın Beş Hececiler'e ve Yedi Meşaeleciler'e "burun kıvırdığını, Yedi Meşaleciler'den sadece Ziya Osman Saba'yı beğendiğini" söylüyor ki doğrudur. Sedat Umran, az beğenir, zor beğenir ama iyiyi beğenir. İkbal Kaynar anlatıyor:

"Ahmet Hamdi Tanpınar şiirinin yenileşmesinde zayıf olduğunu, Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın edebiyatımıza bir yenilik getirdiğini, ama asker kökenli olduğu için şiirinde boşluklar olduğunu söyler. İkinci Yeni'ye gelince; bu gruba girenlerden sadece Sezai Karakoç'u ve Cemal Süreya'yı beğenir. Turgut Uyar, Ece Ayhan, Umran'a göre şişirilen şairlerdir. Attila İlhan'da metafizik derinlik ve içerik olarak özgünlük yoktur."

Prof. Dr. Turan Karataş da Umran için, "Onun 'küçük şey'lerin şairi olduğunu söyleyebiliriz. Eşyanın dilini, varlıkların ruhunu keşfetmek isteyenler, onlara bir de Umran'ın gözünden bakmalı." diyor.

Sedat Umran, unutulmuş şairleri hatırlayan ve topluma da hatırlatan kadirbilir, vefalı bir kişidir. Mazlum Kenan Köstekçioğu ve Vehbi Kızılgün gibi unutulmuş iki şairi edebiyat çevrelerine tanıtan odur. Konuşmalarında ve kitaplarında sıklıkla her ikisinin de iyi şair olduğunu söyler ve gündeme gelmelerini, eserlerinin basılmasını ister. Şiirde kıskanç değildir.

Sedat Umran için İstanbul Büyükşehir Belediyesi her ay bir toplantı düzeniyor. M. Lütfi Şen'ın hazırlayıp İlhan Şenel'in destek verdiği bu toplantılara ne yazık ki genç şairlerimiz katılmıyor. Kaybeden elbette onlar. Bilseler Sedat Umran'ın sanat gücünü, programları takip eder, ayda bir yapılan bu şiir sohbetini kaçırmazlardı. Üstelik şiirin de diğer sanatlar gibi usta-çırak münasebetiyle geliştiğini idrak etseler daha titiz davranırlar. Haşim der ya, "Melali anlamayan nesle aşina değiliz." diye, ama neylersiniz ki, bu da bir nasip meselesidir. Ki sevgili şairimiz bu toplantılarda beğendiği ve beğenmediği şairleri açık yüreklilikle söylüyor, hatıralarını anlatıyor ve pek çok şiiri ezbere okuyor. Diyebilirim ki günümüz şairleri arasında en çok ezbere şiir bilen şairdir Umran. Kendi şiirlerini de okur, diğer şairlerin eserlerini de. Bazen hızını alamaz çok iyi bildiği Alman şairlerin şiirlerini de seslendirir.

Kızlarağası Medresesi'ndeki son toplantıya da katıldım ve çok üzüldüm. Bir hüzün sardı beni. Ahmet Haşim'in tabiriyle bir melal kuşattı hepimizi. Ne yazık ki Sedat Umran artık duymuyor, işitme kabiliyetini yitirmiş, tedavisi devam ediyor, inşallah şiirseverlerin sorularını ve dostlarının konuşmalarını yeniden duymaya başlar.

Türk Şiirinden Portreler kitabıma aldığım Sedat Umran röportajında şairimiz, şiir anlayışını, beğendiği şairlerin kaç şiir yazdığını, Ziya Osman ile dostluğunu anlatıyor. "Bir Devin Uyanışı", "Gittin Taş Atarak Denizlerime", "İçimdeki Kaza", "Bataklık", "Uçurum", "Bozgun", "Bir Ozanın Portresi" gibi dev şiirleri bulunan Umran, "Benim şiirimde 'ben' var, ama bu küçük ben değil, 'şiir beni'dir. Benim metafizik dünyayla ilişkim var." diyor.

Kayışdağı Huzurevi'ne yerleşmediği ve henüz İstanbul'da rahatlıkla dolaşabildiği yıllarda Sedat Umran zaman zaman Babıali'ye gelir, Kubbealtı'na uğrardı. Sohbet ederdik. Şiir anlayışını, sanata bakışını, tanıdığı edebiyatçıları anlatırdı. Konuşmalarından çok istifade etmişimdir. Bir gelişinde mekanın tesiriyle yazdığı şiiri yanında getirmişti. O şiiri bana ithaf ettiğini söylemişti. Kubbealtı Akademi Mecmuası'nda yayımlandı. "Kubbeler ve Aksi Sadaları" isimli bu şiir, benim için armağanların en büyüğü oldu. Severek okuyacağınızı tahmin ediyorum: "İrili ufaklı kubbeler / Aksi sadalara gebeler / Doğurdukları yalnız ses / Duysun isterler onları herkes / Duaların içe işleyen sesini / İnsanlar unutsalar da görmesini / Sağır kulaklarını açar yüce Allah / Akşam, öğle, ikindi, yatsı her sabah / Kurtuluş sadece dünyadan öte / Sıyrılıp bedenden, tam hürriyete / Kavuşmanın sevincini tadanlar / Kubbelerin ne demek istediğini anlar!.."

Aziz şairimiz Sedat Umran'a sağlıklı ve bereketli ömürler diliyorum. Daha nice sevgi yüklü şiirler yazsın, armağan bıraksın bize ve geleceğeu2026