Sedat Peker ne yapmaya çalışıyor
Önce neler olduğunu hatırlayalım;
Bir süre önce yargılanmamak için Türkiye’den kaçıp birkaç ülkeyi değiştirdikten sonra Birleşik Arap Emirlikleri’ne giden (ya da teslim edilen) Sedat Peker, bulunduğu bu ülkede videolar hazırlayıp Youtube’da paylaşmaya başladı.
Youtube paylaşımlarında Sedat Peker önce İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu hedefe koydu. Kardeşi üzerinden, oğlu üzerinden Süleyman Soylu’yu yıpratmak için bir sürü iddiayı dile getirdi. Sonra Mehmet Ağar ve oğlu Tolga Ağar hakkında çok ağır iddialarda bulunan Sedat Peker, sonraki paylaşımlarında bu sefer Başbakan Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım’ı diline doladı.
Sedat Peker’in söylediklerinde, iddialarında doğruluk payı var mı yok mu ayrı mesele. Hatta iddialarının bir kısmı doğru da olabilir çünkü tümüyle yalan-yanlış iddiaların kamuoyu tarafından satın alınamayacağı biliniyor. Bu sebeple Sedat Peker’in anlattıklarına tümüyle iftira demiyoruz.
Ancak;
Geçtiğimiz Pazar günü yaptığı 8. paylaşımında
yer alan şahsiyet ve konulara baktığımızda meselenin Bakan Soylu ya da Mehmet
Ağar olmadığını çok net bir şekilde anladık.
Öncelikle 17-25 Aralık FETÖ kumpasını hatırlayalım:
Bir sabah uyandığımızda 3 bakanın çocuklarının evleri ile Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısının evleri basılmış, polis, kimi medya elemanları ile birlikte “Yolsuzluk operasyonunu(!)” canlı yayında dünyaya izlettiriyorlardı.
Bu operasyonu yapanlar FETÖ’cü polisler,
Emri verenler FETÖ’cü savcılar,
Canlı yayınla dünyaya izletenler FETÖ
kanalları,
İnanmamız için bin bir yemin edenler FETÖ
elemanları…
Biz o gün bu operasyonun bir yolsuzluk operasyonu olmadığını anlattığımızda bize inanmayanlar 15 Temmuz akşamı inandılar. Gerçi, bize inanmak istemeyen CHP ve HDP’liler hala FETÖ iddialarını savunuyorlar, ama bugün mevzu bu değil.
O dönem yolsuzluk var mıydı?
Evet, Türkiye’de de diğer ülkelerde de
yolsuzluğun olmadığı bir tek gün yoktur lakin FETÖ’cülerin derdi yolsuzluk
değil, Recep Tayyip Erdoğan’dı. Zaten bu bakanlar şaibeden dolayı gerekli
bedeli ödediler. Lakin unutmayalım ki 7 Şubat 2012 günü MİT Başkanı Hakan
Fidan’ı saat 5’e 5 kala ifadeye çağıran savcının amacı ile 17/25 Aralık
operasyonu aynı amaca matuftu:
Erdoğan’sız Türkiye!
Bu yüzden Sedat Peker’in anlattıklarına bakınca yalanı doğruyla karıştırıp anlatması bizim ona inanmamızı gerektirmez tam aksine inanmamamız gerektiğini pekiştiriyor. Yoksa mesela Mehmet Ağar ile ilgili söylediklerinin boş verilmemesi gerektiğini şimdi de söylüyorum. Olayın üstüne gidilmeli lakin mesele Ağar falan değil.
Ülkesinin kanunlarından kaçmış,
İsrail ve CIA tarafından alınıp konuşturulmuş kişinin adı, sanı, hüviyeti, aidiyeti ne olursa olsun bir inandırıcılığı yoktur. Şayet Sedat Peker ülkesine gelmiş olsa ve devletinin mahkemelerinde bu iddialarını dile getirmiş olsaydı, inanın herkesten önce biz bu iddiaların peşini bırakmayacaktık. Ancak Türkiye'nin Doğu Akdeniz’de, Suriye’de, Yemen’de, Mısır’da, Libya’da, Somali’de, Sudan’da, FETÖ ile DEAŞ ile PKK ile mücadelesinde ülkemin karşısında olan BAE’de ya da başka bir ülkede bu iddiaları anlatırsa bunların hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur.
Bakınız,
Sekizinci videosunda,
2014’te FETÖ’cülerin oyuncu olduğu,
Senaryosunun Türkiye Cumhuriyeti’ni
uluslararası kurumlarda zor durumda bırakmak için CIA’nın FETÖ’ye yazdırdığı “MİT
TIRLARI” ihanet filmini Sedat Peker gösterime koymaya çalışıyor.
Hem de inanılmaz şahsiyetler üzerinden!
Mesela Metin Kıratlı.
Dünya âlem Metin Kıratlı’nın vatanına,
inancına, devletine, milletine sadakatini biliyor. Sayın Kıratlı’nın hukuka,
kanunlara, devlet adabına riayetini de biliyor.
Bu durum bilindiği halde Metin Kıratlı üzerinden FETÖ ve PKK ortak yapımı filmi yeniden sahnelemek vatandaşın şüphe ile baktıkları Sedat Peker’e olan güveni de yerle bir etmekten başka bir işe yaramadı.
Hele hele Suriye ve Kürtler konusunda
söyledikleri sahiplerinin kimler olduğunu gösterdi. PKK ile FETÖ’nün 23 Mayıs
2015’te Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nde oluşturdukları “Dil Birliği
Anlaşması”nı bu videolarla her iki terör örgütüne vekaleten Sedat Peker
sürdürüyor.
Bütün bunlara rağmen günlerdir hükumet ya da yargı neden devreye girmiyor, diye soranlar var.
Bakınız, ABD Başkanı Trump, “DEAŞ’ı Obama kurdu” dedi, bir tek Amerikalı çıkıp, “Neden Obama sorgulanmıyor?” demedi. Bizde ise çete lideri yurtdışına kaçıyor, orada devletini zan altında bırakan açıklamalar yapınca “Neden savcılar harekete geçmiyor?” diyoruz.
Tek kelime ile ayıp!
Bu anlattıklarımıza baktığımızda yazımızın
başlığını değiştirmemiz gerekmiyor mu?
Tabi,
Yazımızın başlığını “Sedat Peker’in Sahipleri Ne Yapmaya Çalışıyor?” olarak değiştiriyoruz…