Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
23 Haziran 2023

Seçmen siyasetinde din faktörü

Sandık başına giden bireyin davranışı siyasal eylemin en etkin yollarından biridir. Zira seçimlerin yapılış amacı, siyasal iktidarların kararlarını etkilemek, destekledikleri siyasal yapıları iktidara taşımak ya da herhangi bir siyasal yapılanmayı engellemek içindir. Bu açıdan özellikle siyasallaşma düzeyi yüksek olan demokratik toplumlarda birey yaşamının tüm alanlarının siyasal uzantıları veya siyasal yönelimlerin muhakkak bilinçaltı bir alt yapısı bulunmaktadır.

Siyaseti, bireyin toplumsal yaşamının değişik cephelerinde ortaya çıkmış olan tüm eylemlerin bir bileşkesi olarak da kabul edebiliriz.

Siyasal partilerin toplumu etkilemeleri dışında birçok faktörün etkisi altında gelişen seçmen davranışları doğal olarak ülkenin veya bölgenin siyasal yapısını ve geleceğini de derinden etkilemektedir. Asıl mesele ise seçmen tercihlerini etkileyen bu faktörlerin niteliğinin dönemsel olup olmadığı, tercihlerin değişimine yol açan etkenlerin neler olduğudur. Çünkü topluma yeni projeler götürecek siyasetçilerin toplumun değer yapısını çok iyi bilmeleri ve o değerler sisteminin hangi yöne doğru seyrettiğini iyi tespit etmeleri, ileri sürülecek projelerin sağlıklı olması ve yaşama geçirilebilmesi bakımından büyük önem taşımaktadır.

Şu bir gerçek ki seçmen tercihlerinde etkili bir faktör olduğu düşünülen din algısının bireylerin siyasal değerlerine etkisi günümüzde siyaset sosyolojisinin önemli bir alt başlığıdır.

Dinler, genellikle içlerinden çıktıkları toplumun değerlerini yansıtmakla birlikte evrensellik iddiası taşıdıklarından, doğdukları ortam değiştikten sonra da varlıklarını sürdürürler. Bu etkinin siyasal yaşama yansıması siyaset açısından belirleyicidir. Gerçekte dinler, getirdikleri Kurallar ve inançlardan çok din adına konuşan ve yorum yapan insanların davranışlarına göre değerlendirilir.

Dinlere mal edilen yorum ve davranışları ise o toplumun o andaki koşulları belirlemektedir. Bunun temelinde yatan asıl neden; dinin gerçekte insanlık tarihinin pek çok döneminde iktidara dahil edilmeyen halk tabakalarının üstteki seçkin/yönetici zümrelere karşı kendini tanımlama ve konumlandırmasında önemli bir dayanak noktası olmasıdır. Dinin tarihsel görevi olarak adlandırılabilecek bu durum; olağanüstü dönemlerde dinin halk için bir ideoloji işlevi üstlenmesi, olağan durumlarda ise iktidarı meşrulaştırma işlevini yerine getirmesi ile görünür olmaktadır.

Bundan hareketle din, bir ülkenin az gelişmiş bölgelerinde geleneksel güç ilişkilerini pekiştirirken daha gelişmiş bölgelerde ise bir protesto biçimi olarak işlev görür. Din, toplumun bir fonksiyonudur ve toplumun kendi kendini doğrulaması, sorgulaması ya da yadsıması fonksiyonunu ifade etmektedir. Din, bir yandan bütünleştirici güçlerin en kuvvetlisi, diğer yandan toplumsal çözülmeye yol açan ve toplumu yeni bir temel üzerinde bütünleştirmeyi amaçlayan bir güçtür.

Siyasal sistem açısından din, siyasal otoriteyi yönetilenlerin gözünde meşrulaştıran, yönetilenlerin itaatlerini sağlayan bir yapı olarak belirmekte ve işlev görmektedir. Dinin bazı davranışları özendirmesinin yanında, siyasi iktidarın bazı davranışlarına da meşruluk kılıfı hazırlaması siyasi sistem açısından önem taşımaktadır. Tüm dünyada Siyasal iktidar ve meşruluk bağlamında dinin bu kadar önemli olması, onun ancak siyasal iktidarı kutsayıcı özelliği ile açıklanabilir.

Tarih boyunca dini meşruiyet aracı olarak kullanmayan bir iktidar yok gibidir. Kendisini din dışı ilan eden iktidarlar bile(12 Eylül cunta iktidarı) dinin toplumsal birliğe hizmet eden ritüellerini kullanmaktan geri durmamışlardır. Hatta çoğu zaman siyasal iktidarın kendi dini ritüellerini yarattığı ve onu esas aldığı bir gerçektir.

Hukuk ve siyaset tarihinin en güçlü ve en eski meşruiyet aracı olan din günümüz dünyasında bile modern değerlere uygun bir şekilde gücünü korumaktadır.

Evet, tarih boyunca iktidarlar, vazgeçilmez hazineleri olan dini siyasal bir müdahaleye tabi tutmuş, onu politik saiklerle yeniden yorumlamış ve onun aracılığıyla toplumu yeniden biçimlendirmek istemişlerdir. Dini, belki kendisi uğruna olmaktan ziyade, toplumun istikrarı ve otorite açısından kaçınılmaz saymışlardır.

Ayrıca din, sosyoekonomik ve psikolojik istikrarın ana kaynaklarındandır. Bu açıdan dinsel veya seküler olsun, din alanı iktidarların üzerinde uzlaştıkları bir konu, toplumu bir arada tutan değerlerin vazgeçilmez önemidir. Siyasal açıdan toplum, yaşayan bir organizma olduğuna göre duygu ve inançları vardır. Buna göre toplumu bir arada tutan inanç ve dogmalardır. Bu inanç ve dogmaların ana kaynağını oluşturan dinler, genellikle içlerinden çıktıkları toplumun değerlerini yansıtmakla birlikte evrensellik iddiası taşıdıklarından, doğdukları ortam değiştikten sonra da varlıklarını sürdürürler.

Çok partili hayatın başlangıcından itibaren din ve siyaset ilişkileri bağlamında Türk siyasal sisteminde söz konusu olan pek çok olay, seçmenin davranışlarının dinsel değerler üzerinden tartışılmasına neden olmuştur. Çünkü Türk siyasal sisteminde din ve siyaset ilişkilerine yönelik çoğu olay karşısında seçmenlerin sergiledikleri tutumlar ve davranışlar, bireysel anlamda kendilerini konumlandırdıkları dindarlık düzeylerine bağlı olarak tarafında yer aldıkları toplumsal kesimler açısından belirleyici olmuştur. Bununla birlikte, siyasal yaşamda siyasal sistem ve seçmen tercihlerinde kutuplaşma yaratmadığı öne sürülen dinin, aynı kutuplaşmayı iktidar ilişkilerini değerlendirmede sürdürmesi Türk siyasal sisteminin genel özelliklerinden biridir.