Seçimin dediği
Nihayet 24 Haziran seçimlerini atlattık. Böylece seçim atmosferi sona erince, uzun ve kısa vadeli gündelik sorunlarımıza ve gerçeklere tekrar döndük. Şimdi bizi bekleyen temel problemlerimizi nasıl halledeceğimiz üzerine tekrar kafa yorma mecburiyeti tekrar kendisini göstermiştir.
Seçimleri farklı zaviyelerden ve partiler açısından kısa kısa değerlendirmeye çalışacağım. Bu seçimlerin hiç şüphesiz en önemli galibi sayın R. Tayyip Erdoğan'dır. Kendisini bu açıdan tebrik etmek gerekir. Bunu bir galibiyet saymamızın benim açımdan birkaç gerekçesi var. Öncelikle ilk turda oyların yarısından fazlasını alarak, kendisine olan şahsi destek ve güvenin sürdüğü ortaya çıkmıştır. Hele AK Parti'nin oy oranının kendisinden 10 puan daha aşağı olmasına bakarak, bu cümleyi rahatlıkla kurabiliriz. Kendisine en yakın rakibinin neredeyse iki katına yakın oy almıştır.
Diğer yandan İbn Haldun'un tezi çerçevesinde söyleyecek olursak, 16 yıldır iktidarda bulunmasına ve hatta partinin ilk zamanlarındaki heyecan ve asabiyetinin azalmasına rağmen, bu oy oranına ulaşması üzerinde ciddiyetle durulmalıdır. Fakat AK Parti'nin çoğunluğu alamaması, onu daha geniş uzlaşımlara davet etmeye matuftur. Bunlarla ilgili daha geniş analizleri ilerleyen günlerde yapmaya çalışacağız
Erdoğan'ın böyle bir teveccühle karşılanmasının çok farklı sebeplerini saymak mümkündür. Birincisi, Erdoğan Türkiye'nin tarih boyunca alıştığı liderlik kodlarına uygun bir profil olarak hareket etmektedir. İkincisi, özellikle Türkiye'nin çevresindeki güvensizlik ortamı karşısında, mevcut liderler içerisinde daha "işbilir" bir resim çizmektedir.
Seçimde kanaatimce sayın Muharrem İnce'nin de başarısını görmek lazımdır. CHP'nin klasik %25 civarında olan oy oranını aşarak, % 31 oy almıştır. Bunda kitlelerle kurduğu duygusal yakınlık, hitabının ciddi etkisinin olduğunu söyleyebiliriz. Hemen akabinde CHP'de tartışmalar başlamış ve hatta Kılıçdaroğlu'nun liderliği İnce'ye devredeceği işitilmeye başlamıştır.
Şunu belirtmeliyiz ki, CHP'nin geçmişine yapılan atıflar onun imkanlarını daraltıcı bir rol oynamaktadır. Ben 10 yıl sonra CHP'nin de aynı kalmayacağını ve Türkiye'nin topraklarındaki imkanları dikkate alarak siyasete yöneleceğine inanıyorum. Zaten temel problem u2013ki CHP'nin siyasetini belirlemekteydi- bu topraklarda karşılığı olmayan bir batıcılık üzerinden gitmesidir.
HDP'nin oylarını artırarak Meclis'te temsili de bu seçimde üzerinde durulması gereken bir noktadır. Fakat HDP'nin kimi icraatları ve ilişkileri sebebiyle, bir "Türkiye Partisi" algısı yaratamaması, çok geniş bir kitle için de anında sorunsala dönüşmektedir. En nihayetinde iddia edildiği üzere, Türkiye birlikte yaşamanın ve çoğulluğun bir mekanı olacaksa, HDP'nin marjinalleşme noktasında koşar adım gitmesi problem yaratmaktadır.
Tam da bu noktada MHP'nin oylarının niçin arttığını anlamak zor değildir. Zira ülke içi ve ülke dışı terör, farklı partilerdeki "milliyetçi" duyguları daha fazla harekete geçirmektedir. Doğrusu MHP'nin bu duygulara tercüman olmaktan öteye geçerek, icraatlarla kendisini göstermesi, Türkiye açısından da bir katkı olacaktır.
İyi Parti'nin, iddialarının ve yaratmaya çalıştığı heyecanın çok altında kalması, seçimin bir başka dikkat çeken unsurudur. Sayın Akşener'in icraat adına ortaya koyduğu söylemlerin, mevcutların bir negativitesini içermesi, Onun ne yapacağından ziyade ne yapmayacağını kamuoyunda belirgin kıldı.
Fakat tüm seçim boyunca yine popülizmin hakimiyetini yaşadık. Belirli oranda popülizmi anlayabiliyoruz. Ama sorunlarımızın halli, biraz popülizmin ötesine geçmeyi gerektiriyor. Bununla birlikte seçimin ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyor ve kazananın her zaman Türkiye olmasını canu gönülden arzuluyorum.