SEÇİMİ HAZMETMEMEK, İNSANI HAZMETMEMEK
1 Kasım seçim sonuçları tartışılmaya devam ediliyor. Aslında 1 Kasım seçim sonuçlarında radikal bir değişiklik bulunmamaktadır. Seçimden önce HDP'nin oylarında bir düşüş yaşanacağı, milliyetçi oyların bir bölümünün MHP'yi terk edeceği ve CHP'n,n oy oranını koruyacağı bekleniyordu. Beklenilmeyen şey, Ak Parti'nin tek başına çok güçlü bir şekilde dördüncü defa iktidar olmasıydı. Bunun gerçekleşmesi üzerine, 1 Kasım seçim sonuçlarının bazı kesimlerde travmaya neden olduğunu gözlemliyoruz. 1 Kasım seçim sonuçları, Erdoğan ve Ak Parti olgularını hazmetmenin bütün toplum için yararlı olacağını ortaya koymaktadır, çünkü Erdoğan ve Ak Parti'yi hazmetmeden Türkiye'yi anlamak ve okumak mümkün değildir.
Ak Parti'nin dördüncü defa seçim kazanması ve Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olması hazmedilemediğinden dolayı diktatörlük propagandası yapılmakta, mevcut sistem illiberal demokrasi ve seçimli otoriterlik gibi ödünç kavramlarla ifade edilmeye çalışılmaktadır. Bütün bu kavramsallaştırmalar, normalleşen siyasal ve sosyal hayatımızı anormal ve gayri meşru olarak göstermeyi amaçlamaktadır. Türkiye, normal süreçlerden geçerek demokrasisini olgunlaştırmaya ve geliştirmeye çalışmaktadır. Ülkenin siyasal ve sosyal dinamiklerini otoriter muhafazakarlık olarak mahkum etmek, Türkiye'nin yaşadığı normalleşmeyi okumamak ve toplumun duygu ve düşünce dünyasına yabancılaşmak anlamına gelmektedir.
Türkiye'de 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri arka arkaya yapıldı. 7 Haziran seçimlerinde koalisyon tablosu ortaya çıkarken, 1 Kasımdan ise güçlü tek parti hükümeti sonucu çıktı. Her iki seçimin sonucunda da insanlar ve partiler birbirine daha çok uzaklaştı. Sonuçları ne olursa olsun, seçim ve siyasetin insanları ve partileri birbirine uzaklaştıran ve yabancılaştıran bir sonuç doğurduğunu gözlemliyoruz. Seçim ve siyasetin, insanların ve partilerin birbirlerini keşfetmelerine, anlamalarına ve ilişki kurmalarına hizmet edecek kanallar oluşturamaması, siyasi ve sosyal hayatımız açısından önemli bir zaaf oluşturmaktadır. CHP, MHP, HDP ve Ak Parti'nin birbirini anlaması ve keşfetmesi gerekmektedir.
Seçim ve siyaset, bizi birbirimize yabancılaştırdığı ve uzaklaştırdığı için, seçim sonuçları hakaret, küçümseme ve akıl dışılık düzeyinde değerlendirilmektedir. Ak Part'nin yüzde elli oy alarak güçlü bir şekilde iktidara gelmesini hazmedemeyen çevreler, Ak Parti seçmenini aşağılamakta, suçlamakta ve ona hakaretler etmektedirler. Farklı siyasi tercihlerde bulunan insanları aşağılamamayı öğrenmemiz gerekmektedir. Özellikle aydın olarak nitelenen çevrelerin, Ak Parti karşıtlığı maskesi altında kendi toplumlarına karşı duydukları öfke ve nefretten arınmaları acil bir gereksinimdir. Aydın olmak, insan ve topluma nefret duymamak demektir. Kendi ideolojik kabullerine sıkışıp onlara tapanlar, aydın ismine layık olmayıp basit fanatiklerden başka bir şey değildirler. İnsanımızın ve toplumumuzun, fanatiklere değil, sahici anlamda aydınlara ihtiyacı vardır. 1 Kasım seçimleri sonucunda Türkiye'de çok ciddi bir siyasi ve sosyal fanatizm sorunu olduğu ortaya çıkmış bulunaktadır.
1 Kasım seçim sonuçlarına göre Ak Parti'nin güçlü bir şekilde tek başına iktidara gelişini Nazilerin 1933 yılında iktidara gelişine benzeten, Ak Parti hükümetini Göbelsçi olarak niteleyerek ona karşı mücadele edilmesi gerektiğini vurgulayan, Tayyip Erdoğan'ı Hitler'e benzeten ve Ak Parti'ye karşı sefere hazırlanmaktan bahseden fanatiklere ve kesin inançlılara şahit olmaktayız. Ak Parti hükümetini Nazi hükümetine, Erdoğan'ı ise Hitler'e benzetme şeklinde ucuz propagandalar yapmak, siyaset üretmek değil, fanatik bir cinnet halini toplumda yaygınlaştırarak bütün toplumu anormalleştirmeye çalışmaktan başka bir şey değildir. Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu şey fanatizm ve cinnet değil, demokrasi, barış ve normalleşen siyasettir.
1 Kasım seçim sonuçlarını içeride hazmedemeyen cinnet boyutunda fanatik bir güruh olduğu gibi, dışarıda da bu sonucu kabul edemeyen güçlü kesimler bulunmaktadır. Ünlü The Economist dergisinin 1 Kasım seçim sonuçlarını illiberalizmin bir zaferi olarak sunması, dışarıdaki fanatizmin bir yansımasıdır. Dünyayı tanımlama ve yargılama imtiyazının kendi tekellerinde olduğunu düşünen bu sömürgeci fanatizm, hangi seçimin demokratik ve liberal olduğuna kendisini karar verme konumunda görmektedir. Türkiye'de bütün zor şartlara rağmen seçimler demokratik, barışçıl ve olgun bir şekilde gerçekleşmiştir. Seçimi illibralizmin zaferi olarak karalamak, aslında liberal olmayan sömürgeci bir zihniyetin yansımasıdır.
Bütün toplum, seçime yüksek bir katılımla sandık başına gitmekte ve tercihini sandığa yansıtmaktadır. Toplumun sandığa ve siyasete sahip çıkışını seçimli otoriteryanizm veya illiberal demokrasi olarak karalamak, toplumumuzun psikolojisini ve sosyolojisini inkar anlamına gelmektedir. Yapılan seçimlerin otoriteryanizme ve illiberalizme yol açtığını savunmak, sosyal ve siyasal olanın birlikte inkar edilmesidir.
Suriye savaşı, Ortadoğu'nun bütün sorunlarının Türkiye'ye taşınmasına neden olmuştur. Toplumumuz, içeride yaşadığı sorunlara ek olarak dışarıdan içimize taşınan büyük sorunların da farkındadır. Ülkemizin yaşadığı iç ve dış sorunların güçlü bir tek parti iktidarı tarafından çözümlenmesi yönünde bir tercihte bulunan seçmen, iktidar ve sorumluluğu birlikte Ak Parti'ye vermiştir. Toplum, Ak Parti'den insan merkezli bir siyasetle iç ve dış sorunları yönetmesini, demokrasi, refah ve barış standartlarını yükseltmesini beklemektedir. Ayrıca toplum, Ak Parti'nin fanatizmden başka bir şey üretmeyen çevrelerle enerjisini ve zamanını kaybetmesini istememektedir.