Seçimi CHP kazandı, ODTÜ'yü yıkalım, Suriyelileri kovalım!
Haftada bir yazmanın en büyük dezavantajlarından biri zaman zaman akıp giden gündemi ıskalamak, tüm konulara değinememek olsa gerek. Siyasi ve sosyal açıdan bir yığın önemli olayın yaşandığı bu haftada da söz konusu durumu yaşamak işten bile değil!
Son bir haftada ülkemizde neler yaşandığını sıralayacak olursak pek çok başlık yazabiliriz. En önemlisi cumhurbaşkanlığı seçimleriydi kuşkusuz. Türkiye'nin 12. cumhurbaşkanı halkoylamasıyla seçilmişti. CHP'de kurultay sesleri yükselmiş, MHP'de aykırı sesler işitilmeye başlanmıştı. Ak Parti'de ise Tayyip Erdoğan'dan sonra Ahmet Davutoğlu'nun başbakanlık makamına geleceği yüksek sesle konuşulmaya başlanmıştı.
Siyasetin dışında da önemli gelişmeler yaşanmıştı. Gaziantep'te bir vatandaşımız Suriyeli kiracısı tarafından öldürülünce Suriyelilere saldırılmış, kimi Suriyeliler şehirden tahliye edilirken kimileri ülkelerine dönmeyi tercih etmişti.
Basın cephesinde ise Yılmaz Özdil'in Hürriyet'ten ayrılması gündem olmuştu. Hatta kimileri Enis Berberoğlu ile başlayıp Özdil ile devam eden bu sürecin Ahmet Hakan'a uzanacağı öngörüsünde de bulunmuşlardı vs vsu2026
Gündeme ilişkin başlıklara kısa yorumlar yapacak olursak söze CHP ile başlamak lazım gelir. Seçim sonuçları açıklanınca yenilgiyi kabul etmek yerine başarılı olduklarını iddia eden bir partiden bahsediyoruz çünkü. Her ne kadar parti yönetimi kendilerini muzaffer ilan etmeye kalkışsa da parti içindeki muhalifler artık kazan kaldırmış durumda.
CHP'den bahsetmişken kadın vekili Aylin Nazlıaka'nın mecliste ayakkabı fırlatma operasyonuna tevessül etmesine de değinmemiz de gerekir. Nazlıaka'nın, hata yaptığını kabul etmek yerine ayakkabısını 3 yıl önce ucuzluktan aldığını söylemesinin kadın vekillere anlam yüklemiş bir toplumda oluşturduğu hayal kırıklığını ölçecek bir sonuç listesi olmasa dau2026
İlginçtir; seçim propagandalarını "14 parti birleştik" üzerine inşa etmekten de seçmene bu yönde mesajlar vermekten çekinmeyen çatıcılar nedense tek bir parti karşısında yaşadıkları hezimetten dersler çıkarmaya çalışmadılar. Seçim katılım bilgileri, seçmenlerinin tatil yapıp oy kullanmadıklarını en büyük bahane gösteren çatıcıları hemen tekzip etmişti oysa.
Tam tersi, AK Partili varsıl seçmen ramazan ve bayram dolayısıyla ertelediği tatilini seçim nedeniyle ileriye almak yerine "Nasıl olsa ikinci turu var, Erdoğan'ı o zaman cumhurbaşkanı seçeriz" rehavetine kapılmıştı.
AK Partili bir grup seçmen de eninde sonunda Erdoğan'ın kazanacağından emin gittiği köyünden, memleketinden programını bölüp gelmek yerine ikinci turda oy kullanmayı tercih etmişti. Tüm bunlar AK Partililerin seçime katılımını düşürmesine rağmen Erdoğan'ın ilk turda cumhurbaşkanı seçilmesi karşısında çatıcılar başarısızlıklarının faturasını seçmene kesmekten başka çıkar yol bulamamışlardı.
Siyasi kulvarda hareketlilik devam ederken Gaziantep'ten gelen haberler toplum vicdanında yaralar açtı. Gaziantep'te bir vatandaşımızın Suriyeli kiracısı tarafından öldürülmesi üzerine sokaklara dökülen/döktürülen halk taşkınlık yapmaktaydı. Onlarca Suriyeli bu saldırılarda bıçaklanırken bir o kadarı da çeşitli şekillerde yaralanmış, Suriyelilerin kaldıkları evler taşlanmış, araçlarına saldırılmıştı.
Her ne kadar olayların sebebi olarak bu cinayet gösterilmiş olsa da provokatörlerden, kışkırtıcılardan bahsetmek de gerekiyordu. Sonuç itibariyle Gaziantep ve Kilis'ten tahliye edilen ya da gözyaşları içerisinde ülkelerine geri dönen kalan Suriyelilerin oluşturduğu trajik, hüzünlü tablolara tanıklık ettik hepimiz.
Suriyelilere gösterilen bu öfkenin tek bir sebebi olamaz elbette. Sosyo-ekonomik veya siyasi sebeplerin dışında bazı şehirlerdeki kadınlarımızın sığınmacılara genel bir önyargıyla yaklaştıklarını söyleyebiliriz. Bunun temelinde ise Suriyeliler değil bizim vatandaşlarımız bulunuyor. Suriyelilerin yoğunlaştığı şehirlerde kadınların çaresizliğini suistimal ederek ikinci evliliğini yapan erkeklere rastlanıyor. Üstelik eşlerini -en küçük geçimsizlikte- boşayıp Suriyeli kadınla evlenmekle terbiye/tehdit etmeye kalkışan kocaların sayısı da hayli fazla.
Öte yandan Suriyeli kadınlarla evliliklerde son zamanlarda bir gerilemeden söz etmek mümkün. Ayrıca bu evliliklerin bir kısmının Suriyeli kadınlar tarafından sonlandırıldığı bilgileri de gelmeye başladı. Kendi ülkelerinde çok eşle evliliğin yasal olması, savaşın sıkıntılarından kurtulup rahata erme arzusuyla yapılan evliliklerin hayal kırıklığına yol açtığı ise ayrılma haberlerinden çıkarılan bir sonuç.
Süreç ve sonuç nasıl gelişirse gelişsin erkeklerin bu tutumu kadınlarımız üzerinde Suriyelilere karşı hoşnutsuzluk oluşmasına yol açtı. Siyasi ve ekonomik sebeplere ajitasyon ve provokasyon peşinde koşanların çabaları da eklenince tarih önünde hesabını veremeyeceğimiz acı bir sonuçla karşılaşmış olduk.
Bir kısım medyanın tarafgir tutumu her konuda olduğu gibi bu gelişmelerde de devam ederken Cumhuriyet gazetesinin haberi ise tam evlere şenlikti. Gazetenin sitesindeki haberde Suriyeli Muhammet isimli bir gençle yapılan haber aynen şu şekilde yer almıştı:
"Ailesiyle birlikte olan "Muhammet" konuşmaya çok istekli değil. Zaten Türkçesi de buna izin vermiyor. Ne var ki, güç bela gazeteci olduğumuzu anlatmayı başardıktan sonra, adeta vücut dili ve bir sözcükle her şeyi anlatıyor. Kafasını iki yana sallayıp "Tayyip" diyor. Bunu tek bir şekilde okumak mümkün. "İzlediğiniz politika ülkemizin bu hale gelmesinin nedenlerinden biri. Geldikten sonra ise bizimle hiç ilgilenmediniz!"
Şimdi, bu haberdeki algı operasyonuna mı dikkat çekelim; tek bir "Tayyip" kelimesinden böyle analizler yapabilen gazeteciyi mi tebrik edelim karar veremedik! Kendimizi Cumhuriyet'in bu başarısını(!) Yusuf Kaplan'ın dünya çapında üniversiteler inşa etme projesi teklifini salt "ODTÜ'yü, Boğaziçi'ni yıkalım!" şeklinde yansıtan basın organlarının haberciliğiyle yarıştırır bulduk nedense! Bu şaşkınlık içerisinde Yılmaz Özdil'in Hürriyet'ten ayrılması ilgimizi yeteri kadar çekmemiş, Ahmet Hakan'ın ikbali konusuna zaman ayıramamış olabiliriz; affolau2026
twitter.com/sabihadogann