Seçime giderken…
Her siyasi eylem ya muhafaza etmeyi ya da değiştirmeyi hedefler. Muhafaza etmeyi arzuladığımızda daha kötüye yönelik değişimi engellemek isteriz. Değiştirmeyi istediğimizde ise, daha iyiyi elde etmek isteriz. Demek ki siyasi eylemler ‘’iyi’’ ve ‘’kötü’’ yargılarımız tarafından yönlendirilir.
Ancak ‘’iyi’’ ve
‘’kötü’’ ile ilgili yargılar ‘’iyi’’ yargısını ima eder. O hâlde
bütün bakışımızı yönlendiren ‘’iyi’’ olarak
kabul ettiğimiz husus, bir kanaatte vardığımızı gösterir. İlk bakışta kanaatler
pek sorgulanmaz gözükür fakat üzerinde tefekkür edildiğinde sorgulanabildiği
anlaşılır.
Üzerinde düşünerek farkında olarak, tartarak vardığımız sonuçlar
artık kuru bir kanaatin ötesinde bir bilgi niteliği taşır. O hâlde siyasi
partilerin eylemleri, daha iyi bir hayatın veya daha iyi bir toplumun bilgisine
yönelmişliği barındırması beklenir.
***
Siyasete dair çizdiğimiz bu kısa teorik çerçeve ışığında 14
Mayıs’ta yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin her iki ittifakın durumuna
kısaca bakalım.
Toplumun büyük bir kesimi 14 Mayıs seçimlerinde
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın değil, ama belli konularda bir değişim istiyor.
Örneğin liyakatli kişilerin görevlendirilmesi, yolsuzluklar konusunda daha
hassas ve şeffaf olunması hususunda ciddi bir eleştirisi ve daha ‘’iyi’’ için
bir değişim talebi var. Toplumun bu talebini ve eleştirisini eğip bükmeden doğru
bir şekilde aktarmamız lâzım.
Evet, toplumun bu konuda eleştirileri var ama 20 yılda
yapılan hizmetlerden ve istikrarlı siyasi bir yönetim olmasından da memnun. Ayrıca
temel hak ve özgürlükler konusunda eski Türkiye’nin aksine toplum ciddi
kazanımlar elde etti. Bununla birlikte PKK terör örgütü başta olmak üzere tüm
terör örgütleriyle etkin mücadele edilmesinden de memnun. Bu nedenle de mevcut
iktidarı muhafaza etmek istiyor.
Diğer taraftan toplumun bir kesimi de mevcut iktidarın
değişmesini istiyor. Hatta sadece iktidarın değil ‘’Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini de değiştirip tekrar parlamenter
sistemi getirmek’’ istiyorlar. Eğer toplum onlara yeterince destek verirse,
terör bağlantıları nedeniyle ‘’hapiste
olanları serbest bırakacaklarını’’ vaat ediyorlar. ‘’Bazı kitlelerle hesaplaşacaklarını’’ vaat ediyorlar. ‘’Ak Partiyi yargılayacaklarını’’ vaat
ediyorlar. Bu ülkede yatırım yapmış ‘’işadamlarının
mallarına el koyacaklarını’’ vaat ediyorlar. Bazı ‘’medya kuruluşlarını tasfiye edeceklerini ve bu kuruluşlarda
çalışanları içeri atacaklarını’’ vaat ediyorlar.
Yukarıda tırnak içinde belirttiğim hususlar Millet ittifakı
adına konuşanların bizzat kendi ifadeleridir. İnternetten derledim bunları isteyen
bakabilir. Peki, bu vaatlerin hiçbirinde yazımızın girişinde belirttiğimiz gibi
daha ‘’iyi’’ bir hayat veya daha ‘’iyi’’ bir toplum idealine yönelmiş bir niyet
görüyor musunuz? Sadece Tayyip Erdoğan ve ekibine karşı büyük bir kin ve nefret
görülüyor. Ne yazık ki bunların Türkiye ile ilgili hiçbir projeleri olmadığı
anlaşılıyor.
Hâlbuki siyasi partiler, milli iradenin oluşmasını sağlayan
siyasi gücün teşekkülünde en önde gelen unsurlardır. Fikren güçlü siyasi
partiler, bir ülkedeki demokratik siyasi hayatın devamlılığını sağladığı gibi, ülkenin
siyasi gücüne de güç katarlar.
Millet ittifakının vaatleri ve geri getirmek istedikleri
parlamenter sistem, Türkiye’nin siyasi gücüne güç katabilirler mi? Zira parlamenter
sistem, bize siyasi istikrarsızlığı, askeri darbeleri, faili meçhul
cinayetlerini kısacası kaos ve kargaşayı hatırlatıyor.
Peki, sizce böyle bir durumda mevcut iktidarı muhafaza
etmek mi daha mantıklı? Yoksa, korku ve kaos vaat eden bir zihniyeti iktidara
getirmek mi daha mantıklı?