Seçim sonuçlarını değerlendirelim -3-
Geçen yazımızda Ak Parti'nin bölgede ev, köy-mahalle ziyaretlerini gerektiği gibi yapamadığını söylemiştik. Bu tespitimiz üzerine, "Biz her eve ve her mahalleye, köye gidip çalışmamızı yaptık" diyen bölgedeki bazı teşkilatlara, ilçelerinde irtibata geçtiğim köyler, "HDP dışında kimsenin köylerine gelmediğini, bu köylerde HDP dışında kimsenin oy almadığını" hatırlattığımda ısrarlarından vazgeçtiler.
Bu yazılarımızla herhangi bir il veya ilçenin başkanını zor durumda bırakmak niyetinde değiliz, olamayız. Niyetimiz AK Parti'nin bunca hizmetine rağmen bölgenin kimi illerinde hak ettiği oyu alamayışının asıl sebeplerini bulup ilgililerin dikkatlerine sunmaktır.
HDP bu moral, saha ve oy üstünlüğünü büyük oranda belediye çalışmalarına bağlıyoruz. Zira eğitim, altyapı, sağlık, dayanışma, spor, siyasi çalışmalar alanında etkili olan belediyeler seçmen davranışını etkilemede belirleyicidir.
1999'dan 2016 sonlarına kadar belediyeler HDP ve selefi partilerin elindeydi. Bu belediyelerin partilerinin kazanması için "Partisinin Belediyesi" gibi çalıştıklarını bilmeyen yok. Öyle ki bu belediyeler hendek kazmak için makinalarını seferber edecek kadar gözü kara davrandılar.
Daha önceki çalışmalarına ilaveten 1999'dan itibaren;
5-6 yaşındaki on binlerce çocuğu,
7-12 yaşında on binlerce çocuğu,
13-18 yaşındaki on binlerce çocuğu, genci alıp İslam karşıtlığı ekseninde "Gerilla Marşları, ağıtlar" eşliğinde, özel olarak ALGI oluşturmak için hazırlanan video çekimleri ve çeşitli görsellerle militanlaştırdılar. Bu çalışmalarının 2. Bilemediniz 3. Haftasında dağa çıkmak için çocuk yaştaki gençlerin sıraya girdiğini bilmeyen yoktur.
Anlayacağınız belediyeler belediye olarak değil, HDP'nin kampları gibi çalışıyordu.
Yine anlayacağınız gibi bu belediyelerin çocuk-genç-kadın kesimine verdikleri eğitimle yılda onbinleri bulan kişiyi kendi saflarına ve üstelik militan olarak çektiler.
Basit bir örnek;
Diyarbakır'ın Sur İlçesinde çocuk-genç ve annelere yönelik faaliyet gösteren Büyükşehir ve Sur Belediyesine ait 24 birim vardı. Her gün 10 saat hizmet veren bu birimlere her saat ortalama 100 kişi alınıyordu. 1 saat sonra bu sınıflara o 100 kişi gider yeni 100 kişi geliyordu. Yani her birim günde 1000 (bin) kişiye hitap ediyordu. Günde toplam 24 bin kişi ile bu birimlerde müzik, sanat, siyasi, eğitim faaliyetleri yapılıyor, yaptırılıyordu. Hafta sonları sosyal etkinlik adı altında bu çalımalar devam ediyordu.
Uzatmayayım, belediyeler 5 yaşındaki çocuklardan başlayarak şehirlerinde yaşayanların kendilerine uygun bir siyasi düşünceye (o da PKK yanlılığı idi) sahip olmaları için ne gerekiyorsa yaptılar.
Sonuç?
Buraya kadar getirdiler ve amaçlarına bin kere ulaşmış oldular. Yani çocuğu, genci, kadını ile bölge insanını kendi saflarına çekerek bugünlere geldiler.
Peki, ya Ak Parti belediyeleri?
Ya Kayyumlar?
Fiyasko kere fiyasko.
Ak Parti belediyeleri çocuk-genç-kadına eğitim alanında, düşünsel manada hiçbir şey yapmadı, ama hiçbir şey. Bu "hiçbir şey"in içinde lise hazırlık sınıflarını dahil edersek kul hakkına girmiş oluruz. Bir de lümpen yetiştiren 50-60 kişilik gençlik merkezleri bu "hiçbir şey"imizin dışındadır.
Kayyumlar mı?
2017 ortalarında atanan kayyumlar çalışmalarının karşılığını oya dönüştürecek zamanı bulamadılar.
Ama maalesef 2016'da ilçelere Kayyum-Başkan Vekili olarak atanan mülki idare amirleri -istisnalar dışında- hayal kırıklığına sebebiyet verdi. Bunlardan kimileri, "Ben devletin atadığı başkanım, 'AKP'nin değil" diyerek Ak Parti'yi dışladı. Sonradan anladık ki bunlar, "Nasıl olsa geçiciyim, suya sabuna dokunmayayım, bu yüzden Ak Parti'den gelecek çalışma taleplerini karşılamayayım. Bu arada kendim için ne yaparsam kardır" anlayışıyla hareket ettiler. Ama çoğu kayyum çalışmamayı esas aldı.
Mesela çok ihtiyaç olduğu halde çok önemli ve stratejik bir ilçede önceki kayyum hiçbir çalışma yapmadığı için vatandaşa, şehre harcanmayan 10 milyon (trilyon) lira Ankara'ya geri gönderildi.
Belediyeler tespit edilen bunca hasara rağmen bölgeye, "Bu bölgenin çocuklarının, gençlerinin, kadınlarının 20 yıldır maruz kaldıkları düşünsel kirlilikten kurtulması için seferber olmalıyız" diye yaklaşmadılar. Olayın ciddiyetine aynı ciddiyetle yaklaşmadılar.
Bölgede DBP-HDP ve seleflerinin idare ettikleri belediyelerde bu zihniyetin tornasından geçmiş yüzbinlerce çocuk-genç-kadın varken, insanımız Kayyum atanan belediyelerden bu bağlamda bir hizmet almamışlardır.
Kaldırımı, yolu, kanalı yapmak elbette belediyeciliğin asli görevidir, lakin sosyal dokusu bozulmuş, siyasi tercihleri iğfal edilmiş, dini inancı sökülüp atılmış, devlete düşman edilmiş, militarize olmuş yüzbinlerin yaşadığı bir bölgede çalışmalar çocuk-genç-kadın-aile üzerinde yoğunlaştırılmalı idi. Elbette kaldırım ve asfalt ile birlikte bu çalışmalar çok daha büyük kazanımlar demekti. Maalesef istisnalar hariç böyle çalışmalara rastlanılmadı.
Ayrıca, Kayyum atanan belediyelerdeki önemli birimlere ya polis memuru getiriliyor ya da polis eşleri. Bu da bölge insanında rahatsızlıklara sebebiyet veriyor. O ilçede yaşayanlar, "aramızda hiç mi dürüst kimse yoktu?" diyerek alınganlık gösterirlerse cevabınız ne ola ki?
Bölgede kayyumların "polisiye çalışma sistemi" akıl tutulması. Üstelik güvenlik soruşturmalarında belediye görevlisi polisin hilaf-i hakikat, "o mu, o sakıncalı" ifadesi bir vatandaşın mağduriyeti için yeterli görülmesi dikkatlerden kaçmıyor.
Maalesef kimi teşkilat ve siyasetçiler de "istisna" dediğimiz dürüst ve çalışan kayyumların hizmetlerini verimsiz kılmak için elinden geleni yapmaya devam ediyor. Kayyumların çalışmalarını her fırsatta alakalı-alakasız şikayet konusu yapınca kentine zarar vereceğini bilmeyen siyasetçi olur mu?
Kimilerinin de önümüzdeki mahalli seçimlerde kayyumun belediye başkan adayı olabilme ihtimaline binaen çalışmalarını sabote ettiğini görmek üzüntü vericidir.
Ak Parti Genel Merkezi'nin yazı dizimize hassasiyet göstermesi bize bu konuda birkaç yazı daha yazma şevki verdi.
İsimlerle, örneklerle devam edeceğiz inşaallah.