Dolar (USD)
34.56
Euro (EUR)
36.24
Gram Altın
2965.04
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
29 Mart 2019

Seçim Senin!..

Bu Pazar günü, yerel yöneticilerimizi seçeceğiz kısmetse.

Cuma…

Tefekkür için ne güzel bir gün.

Hayat bizi sürekli olarak “seçimler” yapmaya zorluyor, çoğu vakit karar vermekte güçlük çekiyoruz.

Çekiyoruz zira, her birimiz ayrı bir dünyayız ve her birimiz aslında ayrı bir dünyada yaşıyoruz.

Birçok ortak değeri paylaşıyor olsak da etrafımızdakilerle; iki kardeşin hatta ikiz, üçüz kardeşlerin bile çok farklı kabiliyetlere sahip olabildiklerine, huylarının taban tabana zıtlık gösterdiğine dair nice şahitliklerimiz vardır.

Bırakınız iki insanın birbirinden farklı olmasını, kendimizden bile çok farklı noktalara düşüyoruz çoğu vakit; “Nasıl oldu da böyle bir hata yaptım!” dedirten iç sesimiz, gerçeğimizle dışa yansıyanımız arasındaki “tezata” işaret ediyor.

Bizden beklenenler, bizim beklediklerimiz dahası neyi isteyip neyi istemediğimizi fark etmeden “rızalarımızı üreten” küresel güç odaklarının etki alanında oraya buraya sürüklenişlerimiz, hiç ihtiyaç duymadığımız, duymayacağımız ürünlere “fırsat” diyerek hücum edişlerimiz…

Kıymetlendirme ölçülerimiz…

Makamı, serveti merkeze alan itibar belirlemelerimiz…

İnsanları robotlaştıran “başarı” kriterlerine kayıtsız şartsız iman edişlerimiz!..

İncir çekirdeğini doldurmadıklarını kısa bir süre sonra anlayacağımız meseleler yüzünden kalp kırışlarımız…

Kibirlenişlerimiz, “O benim muhatabım değil!” demeyi ne de çok severiz.

Bazen içimizdeki cevherler ortaya dökülür bilirsiniz, bambaşka bir insan oluruz, kendimizi bulduğumuzu, vicdan baskısından kurtulduğumuzu hissederiz ama şartlar, duygularımız, etrafımız, huylarımız, her nelerse başka yerlere götürür bizi…

Karar vermek, hele “çok kritik” olduğuna inandığımız durumlarda karar vermek çoğu vakit çok güç olur, istişare güzeldir ama istişarelerin “hele hele” yanlış kişilerle yapıldığında kafamızı iyice karıştırmaktan ve “hata” yapma ihtimalimizi arttırmaktan başka bir işe yaramadığını biliriz.

Bu Pazar da, memleketimizi, şehrimizi, ilçemizi, beldemizi, mahallemizi, köyümüzü, ailemizi, kendimizi çok yakından ilgilendiren bir karar verme durumundayız; karşımızda kabaca iki “seçenek” var, ittifaklardan birine destek olacağız…

Acaba hangisine?..

Etrafımızdakiler sürekli olarak bir şeyler söylüyor, medyadan, özellikle de çağımızın “afeti” haline dönüşmüş haldeki sosyal medyadan sürekli mesajlar alıyoruz; “yalan”lar “gerçeklerden” milyon kat fazla, herkes fikir ve bilgi sahibi, herkes hüküm yapıştırıyor, yani neredeyse herkes…

“Bilgi kirliliği” dedikleri bu. Bombardımana tutuluyoruz, eski fotoğraflar, eski laflar, dün ile bugün arasındaki tuhaf kıyaslamalar, etiketlemeler havada uçuşuyor.

Özellikle sosyal medyayı etkili bir şekilde kullanabilen çevreler, bilhassa “genç” kitleyi derinden etkiliyor…

Yazılanları, konuşulanları kırparak, montajlayarak “Namaza yaklaşmayın!”a getiriyorlar meseleyi, anlamları kaydırıyor, saptırıyor, yok ediyorlar…

Bu ortamda doğru ile yanlışı ayırt edebilmek, hele doğruların etrafı nice yanlışlarla doluyken kararı netleştirmek kolay olmuyor.

Bir de menfaat dünyası, çoklarının "kişisel" hesapları var.

Şu kişi veya parti kazandığında kendisinin. “kârlı” çıkacağını düşünen nice “liberal”, nice “muhafazakâr”

İnsanoğlu…

Bunlar da tabiatında var.

Şimdi…

“Her insan bir dünya ve insanın ayrı bir dünyası var!” dedik ya…

Benim de öyle…

Ben de…

Bunca yıldır siyaseti yakından takip etmeye çalışan bir gazeteci olarak, bu memleketin her karışını çok seven bir vatan evlâdı olarak, milli takım herhangi bir alanda galibiyet aldığında çocuklar gibi sevinen duygu ikliminin bir ferdi olarak…

Nelere bakıyorum?..

Bir kere, büyük resme, oraya bakmaya çalışıyorum…

Dünyayı, dünyanın nereye götürülmek istendiğini, “Tanrı’yı savaşa zorlamak!” denilen senaryonun neleri hedeflediğini, kimlerin hangi maksatlarla nasıl birleştiğini, “düşman okları”nın nereye yöneldiğini görünce…

“Elim başkasına gitmez, gitmiyor, gitmeyecek!” diyorum.

Yoksa…

Çok mu iyi her şey?..

Çok mu düzgün?..

Yok elbette değil, öyle bir beklentim de yok, dünyada “daimî düzlükler” yok, hele hele Anadolu gibi güzel olduğu kadar da “belalı” bir coğrafya parçasında “rahat, huzur” yok, bu hep böyle olmuş, en çok devlet buralarda kurulmuş ve en çok devlet de buralarda yıkılmış hâliyle.

Niyetlerin dışavurumlarına bakıyorum, birileri ellerine fırsat geçtiğinde bu memleketi nasıl bir noktaya getireceklerini söylüyor, o birileri “sosyal medya”nın bilinmezleri değil, koca koca partilerin koca koca yöneticileri filan, “Yıkmak” için bir araya geldiklerini, iş birliği yaptıklarını ilan ediyorlar.

Ve memleketimi yıkmaya teşebbüs eden “teröristlerin” yurt dışından verdikleri yıkım mesajları…

ABD-İsrail Evanjelik ittifakının “işgal”lerini Ümmetle alay edercesine açıklamalarda bulunarak devam ettirmeleri, “Gücünüz yetiyorsa engelleyin!” demeleri, “Kıyamet Savaşı”na davet eder hâlleri!..

“Kutsal Topraklara” giden yollarımızı kesmeye teşebbüs ettiler kaç kere, engelledik, engelledik, engelliyoruz, hücum derdinde değiliz, müdafaayı sağlam tutmaya çalışıyoruz…

Böyle bir durum yok mu?..

“Varsa da sorumlusu kim?” diye sormak anlamsız, dünyanın yaşadığı çalkantının, “dünya savaşı”nın aslında devam ediyor olmasının mesuliyetini bir kişiye, bir partiye, bir kuruma vesaire yükleyerek çıkamazsınız işin içinden.

Türkiye ıssız adada yaşamıyor, şartlardan etkilenecek elbette, çılgın dalgaların ortasında yol almaya çalışan “orta çapta” bir geminin yola devam etme mücadelesi, fırtınanın dalgaları da gemiyi etkiliyor, gemi dalgalara göre bir yol belirlemeye çalışıyor…

Bu büyük resim. “Örgütlerden” hangilerinin, hangi tarafın, hangi sebeplerden dolayı kazanmasını istediğine bakmak elbette bir yol, “Düşman okları” meselesi…

Bir de “Yıktıktan sonra ne yapmayı plânlıyorsun?” sorusunun karşılığı önemli, ben “yıkım” diyenlerin ağababalarına defalarca sordum, “yuvarlak ifadeler dışında” bir cevap alamadım.

“Efendim, bu ülke çaresiz kalmaz!”

Tamam da, anlatın hele, ne yapmayı plânlıyorsunuz?

“Yıktıktan” sonra ne yapacaksınız?..

“İyi şeyler.”

Hoppala!..

*************

Bir de küçük resim var, ilimiz, ilçemiz, beldemiz, mahallemiz, köyümüz...

Orada da, elbette kim daha iyi hizmet üretecek, kimin projeleri daha sağlam ve uygulanabilir, daha yararlı vesaire gibi noktalara bakacağız.

Son adımlar çok önemli olacak kimilerimiz için.

“Bir ders vereyim!” diyerek yola çıkanın, o son adımları atarken “Kendine bir ders verme!” noktasına sürüklenip sürüklenmediğinin son bir muhasebesini yapma imkânı olacak kısmetse.

Kararlarımız önemlidir, çok önemlidir.

“Doğru kararı verebilme ferasetini nasip etmesi” için Yüce Allah’a dua etmek…

Elbette.