Seçim sayısı azaltılmalı!..
Ak Parti’nin tek başına iktidarda bulunduğu 21 yıllık “istikrarlı” zaman diliminde bile -neredeyse- her sene sandığa gitmişiz.
Çok partili hayata geçtiğimiz 1946’dan bu yana kaç “hayati önemde” seçim geçirmiştir acaba
bu aziz millet?
*
Cumhurbaşkanı’nın doğrudan millet tarafından seçilmesine biz
de destek verdik.
Şu meşhur ve de berbat “367” krizi böyle bir yolu açınca,
biz de olayların peşinden sürüklendik.
Cumhurbaşkanlığı seçimi, milletvekilliği seçimleri, çoğuna “hayati önem yüklenen” mahalli idareler
seçimleri…
Ara seçimler…
Muhtarlık seçimleri bile tantanalı oluyor bizim memlekette.
Biz bir İsveç değiliz elbet…
Değiliz de…
“Renk” olsun diye anlatalım:
Önce Almanya’da, ardından da İsveç’te uzun yıllar boyunca
çalıştıktan sonra emekli olmuş bir Kastamonulu Türk…
Yaşadığı ülkenin vatandaşlığını da almış gurbetteki birçok
vatan evlâdı gibi.
Oralarda denk geldiği seçim kampanyalarından bahsediyor:
“Stantların önlerinde parti görevlileri var. Partilerinin
misyonlarını, vaatlerini yazdıkları broşürlerden alıyorsunuz… Okuyor, ona göre
kararınızı veriyorsunuz. Sokaklarda seçim gürültüsü yok, şu gelirse bunu böyle
yapar, bu gelirse bunu şöyle yapar, adamı asarız-keseriz tartışmaları yok.
Sakin bir atmosferde seçim propagandaları yapılıyor. Seçimden sonra siyasi çekişmeler, koalisyon
görüşmeleri oluyor ama bunlar sokağa fazla yansımıyor.”
*
Bu kadarı da iyi değil tabii…
Akdeniz insanın tabiatında coşkuyu, heyecanı sonuna kadar
yaşamak var.
Coğrafyamız da en sıkıntılı coğrafya…
Üç kıtadaki halkları yüzyıllar boyunca yönetmiş olmaktan,
daha da önemlisi inancımızdan kaynaklanan sorumluluklarımız var.
Küresel ve bölgesel güçlerin sürekli olarak parmaklarını
daldırıp karıştırdıkları bir ülkede yaşıyoruz.
İnsanlığın baş belâsı Siyonizm’in “arz-ı mev’ud” hayali buralardan geçiyor.
Osmanlı’nın mirasçısı olmanın sağladığı avantajlar kadar,
sebep olduğu sıkıntılar da var.
Deprem bölgesindeyiz, fay hatlarının üzerinde yaşıyoruz.
“Sosyolojimize” etki eden fay hatları da malûm;
“Etnik farklılıklar”, “mezhep farklılıkları” sürekli olarak
kaşınıyor…
İslam ve Laiklik ilişkisi tartışmalı.
Üzerinde geniş mutabakata ulaşılabilmiş bir “lâiklik” tanımımız yok.
Çekişen kesimler bu kavramı istedikleri yöne çekince, oradan
da kavgalar çıkıyor…
Bizde ahbap-çavuş
ilişkileri gelenekselleşmiş…
Mikro milliyetçilik hassasiyetimiz çok fazla.
Aynı şehirlerdeki ilçeler arasında bile çekişmeler,
atışmalar oluyor.
Bazı şehirlerde, o şehirlerin köyünden olup olmadığın bile çok
önemli hale geliyor.
Yurt dışında dil öğrenmeye giden gençlerden büyük bölümü,
mutlaka oralardaki “hemşehri”
derneklerine takılıyor.
Dil öğrenmek için gittiği yerde, daha çok Türkçe konuşuyor!..
*
Biz çok farklıyız yani.
Lâkin bu işleri biraz olsun toparlamak elimizde değil mi?
Bu seçimlerin sayısını mümkün olduğunca azaltsak mesela…
Bakın, on gün kadar sonra yine “tarihi, hayati” seçimler var.
Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimleri için sandık
başına gideceğiz.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde adaylardan hiçbiri “50 artı 1”i bulamazsa, haydi ikinci
tur için sandık başına.
Süreç şöyle veya böyle bitecek…
Cumhurbaşkanlığı ve Meclis seçimlerini aynı ittifak mı
kazanacak, yoksa biri bir tarafta diğeri başka tarafta mı olacak?
Bu sorunun sandıklardan çıkacak cevabına göre farklı
tartışmalar içine gireceğiz…
Sonra…
Seçimler ne şekilde sonuçlanırsa sonuçlansın, tabii olarak
yeni bakanlar, bürokraside yeni görevlendirmeler olacak…
Hayırlı uğurlu olsun ziyaretleri…
Yeni bakanlara brifingler…
Böyle böyle bir vakit geçecek…
Bunlar olurken, akıllar da
“yaklaşan” yerel seçimde olacak.
10 ay kadar sonraki “yerel seçimler” de elbette “hayati”
önemde olacak.
Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinden
çıkacak sonuçlar ve seçimlerin ardından Meclis’te kurulabilecek yeni
ittifaklar, yerel seçimlerin “niçin
hayati önemde” olduğuna dair söylemleri de belirleyecek…
Biz, Allah ömür verirse, birkaç ay içinde “yerel seçim” yorumlarına ağırlık vermeye başlayacağız.
SEÇİMİ KAZANABİLMEK İÇİN
Malûm…
Sistem 50 artı 1 sistemi, her aday için zorlu bir sistem.
Bu orana ulaşmak her aday için çok zor.
Seçimi kazanabilmek için iktidar kesenin ağzını sonuna kadar
açmak mecburiyetinde kaldı, muhalefet ise vaatlerde sınır tanımıyor.
Bir önceki seçimde ortaya attıkları “Her çiftçiye bir adet beleş traktör” vaadiyle halkı aldatmak
istediklerini büyük bir pişkinlikle söyleyen muhalifler, bu seçim öncesinde de,
“Kim ne veriyorsa, onun iki katını veriyorum!” rahatlığı ile hareket ediyor.
E, böyle bu iş.
Seçimi kazanmak istiyorsan imkânları sonuna kadar zorlayacak
ve “Beni görmezseniz size oy yok!” diyerek tehdit edip duranların taleplerine
karşılık vereceksiniz.
Muhalefetteyseniz ve
hele de -bugünkü gibi- sorumsuz bir muhalefetseniz, vaatlerinizin ucu bucağı
olmayacak…
Vatandaşa “uyuşturucu
parasından pay dağıtmayı” bile vaat edeceksiniz!..
İktidar da, sizin uçuk vaatlerinizle başa çıkabilmek için
mantıklı vaatlerde bulunmaya çalışacak…
Kesenin ağzını iyice açmaya da mecbur kalacak.
Sonra?
Her harcamanın bir yerlerden çıkartılması gerekecek elbette.
Bunun için de “sıkı
para politikası” mı, “kemerleri
sıkma” mı ne diyorlar, onları yapmanız gerekecek…
Ya da “hoşa gitmeyecek”
bir takım başka uygulamaları devreye sokmanız.
Böylesine sıkıntılı bir coğrafyada olmaktan kaynaklanan
giderleriniz hiç azalmayacak, kaynaklarınızın büyük bölümü “iç ve dış güvenlik için” ayırmamak gibi bir lüksünüz olmayacak…
Asrın Felâketi’nin, çok büyük depremin yaralarını sarmak ise
elbette çok çok zor olacak…
*
Büyük yatırımlarınızın vatandaşın ceplerine yansıması için
zamana ihtiyaç duyacaksınız…
Sistem size bu zamanı vermeyecek çünkü kapıda yine bir “hayati” seçim bekliyor olacak…
Siz yerel seçim öncesi yine taleplere kulak vermek
mecburiyetinde kalacaksınız…
Sırtında yumurta küfesi bulunmayan muhalefet vaatte sınır tanımayacak, iktidar da onların sınırsız ve karşılıksız vaatleriyle
başa çıkmaya çalışacak…
*
Tamam güzel diyorsun, hoş diyorsun da bu işin çaresi ne?
Çare değil ama, biraz işe yarar bir teklif…
Tamam, bu yerel seçim bir şekilde geçirilecek…
Ondan sonrası için…
Cumhurbaşkanlığı, milletvekilliği ve yerel seçim işleri bir
arada halledilse…
Seçim tarihleri birleştirilse…
Bugün bir “hayati” seçim, on ay sonra bir başka “hayati”
seçim gündemimiz olacağına…
“Hayati” seçimler bir araya getirilse..
Olmuyor mu?
*
Bir şeyler yapmak lâzım…
Bu işleri seçim sonrasında bir şekilde ayarlamak…
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde “ayarlamalar” yaparken
bunu da gündeme getirmek.
*
Önümüzdeki süreçte, yerel seçimlerin ardından yine “erken seçim” tartışmalarının içine
sürükleneceğiz gibi geliyor bana…
İşin kötüsü, tahminlerimin çoğu da tutar.