Şeceretüddür; Mısır'da kayıp bir Türk Kraliçe…
Şeceretüddür; Mısır’da kayıp bir Türk Kraliçe…
Kadınlar günü ve Mısır ile düze çıkan
ikili siyasi ilişkiler paralelinde Mısır’da tarihin seyrini değiştirmiş bir Türk
kadın figürünü hatırlamakta fayda var.
Mısır ve kadın denince akla hep Helenistik
çağda Mısır’a hükmetmiş Yunan asıllı Kleopatra gelmiştir. Hâlbuki Mısır’ın bir
başka Kleopatrası daha vardır ki o da Türk asıllıdır.
Abbasi döneminde Kafkaslardan Irak’a
göçmüş, Irak’tan ibret dolu bir hayat serüveni ile Mısır’a Sultan olmayı
başarmıştır.
O Kloepatra gibi ülkeyi yöneten
İmparator kızı değildir. Uzaklardan bu ülkeye hem de bir Cariye bir Memluke
sıfatıyla gelmiştir.
Mısır’ın Yunan asıllı kraliçesi Kleopatra’ya karşı Türk
asıllı Fatma Şeceretüddür’ü neden tarih allayıp pullamamıştır, insanlığa bir
kadının tarihe meydan okuması olarak görmemiştir?
Babası, aşırı sevdiği Fatma adındaki kızına
incili elbise giydirip kızıyla gururlanmak isterken ‘İnci Ağacı’ anlamına gelen
Şecetüddür lakabıyla anılacağı, tarihe adını altın harflerle yazdıracağı kimin aklına
gelebilirdi ki?
Güzelliği ve zekâsıyla Bağdat’ta
dillere destan Fatma, lakabıyla özdeşleşti, zaman içinde asıl adı unutuldu
gitti.
Irak’ta muhteşem Samerra’yı ardından
Bağdat’ı kurup saraylarla bezeyen Abbasi Devleti, Dünya’nın cazibe merkeziydi.
Devletin askeri güvenliğini sağlayan
resmi ordusu Selçuklu ve oğuz boylarından gelen Türkler ise, Bağdat’ın
dolayısıyla da Abbasi Devleti ve İslam âleminin yegâne askeri gücü konumundaydılar.
Samerrasıyla, Salahattiniyle,
Erbiliyle, Kerküküyle, Musuluyla, Bağdatıyla, Tikritiyle Irak bir Türk yurdu
gibiydi Asya’dan gelen Türklerin hem uğrak hem de konak yeriydi.
O dönemlerde Orta Asya Türk boylarından
getirilen gençler, ordu alt yapılarında yetiştirilir, birer savaşçı olarak ömür
boyu o ordunun hizmetinde kalırlardı.
Lakapları da ‘Memluk’ idi.
Türk boylarından getirilen seçkin
hanımlar da yüksek liyakat ve içtimaı muaşeret timsali olarak kabul edildiği için
saraylarda çok rağbet görürlerdi.
Şeceretiddür’ün ailesi Kafkaslardan
gelmiş Bağdat’a yerleşmişti.
Şeceretüddür zekâsıyla, cazibesiyle
saray yetkililerinin dikkatini çekti ve Abbasi Sultanının sarayına alındı.
Sultan, çok özellikli olarak gördüğü bu
cariyeyi Mısır Eyyubi Sultanı Muhammet Bin Adil el-Kamil’in kardeşi Salih
Necmettin’e hediye olarak gönderdi.
Ve Şeceretüddür’ün hayatında yeni bir
sayfa açıldı.
Eyyubi
Devleti, organik olarak Abbasi devletine bağlıydı ve Eyyubi sultanları Abbasilerin
resmi onayıyla ancak göreve gelebilirlerdi.
1240'ta, Salih Eyyub başa
geldi ve Şecerüddür böylece Kahire sultanlık sarayına yerleşti.
Aynı yıl Halil adında
bir erkek çocuğu oldu.
Mısır’ın yeni Sultanı
Salih Eyyub, oğlunun doğumundan sonra Şecerüddür ile resmi nikâh kıydı.
Fransa Kralı
9. Louis haçlı kuvvetlerini toplayarak Kıbrıs’a Kıbrıs’tan da Mısır’a gelip
çıkmıştı
Kocası
Sultan Salih Necmettin Eyüp çok hastaydı Dimyat’ı savunamamıştı. Dimyat boşaltılmış ve herhangi bir
mukavemet gösterilmeden haçlılara teslim edilmişti.
Üzerinden
aylar geçmeden 22 Kasım 1249'da Sultan
Salih Eyüp ordugâhında vefat etti.
Şeceretüddür, askerlerin moralinin
bozulmaması için bu vefatı gizledi; fermanları kocasının imzasını taklit ederek
çıkarıyor, odasına yemekler gönderiyor, herkese sultanın hasta olduğunu
söylüyordu.
Mısır ordusu, Nil üzerinde Mansura
kalesi içinde tahkimatlar yapmış Mısır içlerine doğru ilerleyecek haçlı
ordularını bekliyordu.
Çatışmalarda ordu komutanı Emir Fahrettin
öldürülünce Şeceretüddür ikinci bir yol ayrımına geldi.
Şeceretüddür, ordunun sevk ve idaresini
de eline aldı; savaş komutanlığını Türk asıllı Farisittin Aktay, Rüknüttin Baybars ve İzzettin Aybeg arasında paylaştırdı.
Türk asıllı komutanlar Haçlıları Mansura
önlerinde bozguna uğrattılar.
7 Nisan 1250’de kesin zafer kazanıldı:
9. Louis ve 12 bin askeri esir alındı,
30 bine yakını öldürüldü.
Haçlı ordusu Dimyat’a geri çekilmek
zorunda kaldı.
Mısır eyaletlerinden birinde Vali olan Sultanın
oğlu Muazzam Turanşah Mısır’a dönmüş tahta oturmuştu.
Fakat Turanşah’ın Şeceretüddür’e köle
muamelesi yapması, memlüklü komutanları hor görmesi, önemli makamlara dışarıdan
atamalar yapması Şeceretüddür’ün sabrını taşırdı.
Şeceretüddür sultana karşı cephe aldı.
Nil kenarındaki bir ziyafet
sonrası Turanşah, Türk asıllı askeri komutan Rüknüttin Baybars önderliğinde küçük bir memlüklü grup
tarafından öldürüldü.
Memlüklü askeri komutanlar seçimlerini
Şeceretüddür’den yana kullandılar ve Şeceretüddür Mısır’a Sultan oldu.
Memluk Emiri İzzeddin Aybek de ‘Atabek’
yani Vezir olarak tayin edildi.
1250'de Kahire'de artık tahtta "Salih’in
karısı, Halil’in annesi, Dinin ve Dünyanın Safvetlisi, Müslümanların Kraliçesi
Şeceretüddür" lakabıyla onurlandırılan bir Türk kadın oturuyordu.
Adına camilerde hutbeler okundu, sikkeler
basıldı, fermanlara imzası atıldı.
Şeceretüddür’ün Mısır Sultanlığı
2 Mayıs 1250’den 3 Temmuz 1250’ye kadar sadece 60 gün sürdü.
Şeceretüddür’ün Sultan olarak ilk
icraatı, Kral 9. Louis’ ile bir antlaşma yapmak, yüklü bir fidye karşılığında onu
serbest bırakmak Dimyat'ı geri almak oldu.
Ancak bir problem vardı.
Abbasi Halifesi Musta’sım Billah, Şeceretüddür’ün Mısır Sultanlığını
hazmedemiyordu bir türlü.
“İçinizde ‘Sultan’ olacak bir erkek
yoksa size Bağdat’tan erkek göndereyim” diyerek ağır içerikli mektuplar
gönderen halifenin tavrı işi içinden çıkılamaz duruma getirmişti.
Bunun üzerine Şeceretüddür, İzzettin Aybeg ile evlenip tahtı ona bıraktı.
Böylece devletin başına bir Memlûklü
geçti ve Memlûklü Devleti resmen kurulmuş oldu.
Ve bu dönem, 1517 yılı Osmanlının
Mısır’ı fethine kadar devam etti.
Şeceretüddür’ün cesareti, engin bakış
açısı, soğukkanlılığı, belki de genlerindeki gizli askeri deha, Mısır tarihçileri
nazarında onu efsaneleştirdi.
İslam tarihinde tarihin akışına verdiği
ayar, hep konuşuldu hiç unutulmadı.
Onun dış dünyada bir Kleopatra gibi
dünyanın diline destan edilmemesinin tek nedeni; onun Helenistik bir Yunan
değil, Memluklu bir Türk ve Müslüman olmasıdır…
Bu da böyle bilinmelidir.