Şeb-i Yelda Vaktinde Tahran'a Varmak
Şeb-i Yeldayı bilir misiniz? Yılın en uzun gecesi, 21 Aralık yani...Daha önce şiirlerde bilirdim bu geceyi. Hiç sormadım, sordurmadım da. Başıma ne zaman elma yerine taş düştü işte o zaman şeb-i yeldada uzadı fecre kadar kıssa-i çilem. Gurbete çıkmanın da yardan ve evlad-ı iyaldan ayrılmanın da bir şeb-i yeldası varmış. Ki bu şeb-i yeldayı icra vaktinde yaşamak bana da nasip oldu.
Şeb-i Yeldaya bir gün kala yola çıktıydım. Bir ayrılık vardı hanede. Küçük Osman'ı öpe öpe bitiremenin bir ayrılığı. Uzak bir diyara, Acem diyarına gidecektim. Anne ağlıyor, çocuklar ağlıyor. Kadim dostum Emin Karahan Hoca beni alıp havalanına bırakacaktı. Havalanına vardığımda Şeb-i Yelda sanki bir gün öncesinden gelmişti. Benim en uzun gecem başlıyordu. Emin Hocamla da vedalaştık. Uçağa koşa koşa bindim. Etrafımda uçak önünde fotoğraf çeken turistler, ilk defa bu şehre gelenler ya da ilk defa uçağa binenlerin fotoğraf çekmelerine aldırış etmeden.
Uçağın havalanmasıyla başladı mı şeb-i yeldamız bilmiyorum. Ama ben, yolculuğu gece moduna koyanların haricinde kalıyordum. Onlar uyumaya çalışıyordu, ben uyumamaya. Sahi bu şeb-i yeldayı bizim büyükler şeb-i çelle ya da şeb-i çile demiyor muydu. Kırk gün sürecek çetin bir soğuğun karşısında alacak tedbirleri anlatmak için kırk soğuk geceye direnmek ne zordu. Ben de yeni bir coğrafyaya direnecektim.
Uçakta pilotun konuşması bile bana çetin bir yolculuğa çıktığımın habercisiydi. İran sınırına doğru özellikle tahrana vardığımzda hava boşluğu ya da türbilansın olacağını söylüyordu.Tahran İmam Humeyni havaalanına varmıştım. Büyük şahsiyetlerin isimlerinin büyük alanlara verilmesi de benim için bir şeb-i yeldadır. Onun öğretilerini hiç unutmam, kalbime nakşetmiştim. "Devrim, onu korumakla devrim olmaz" .... Bir bakit sonra telefonum çaldıydı. Beni almaya gelen Cem Sevindik Hocamız ve Mahmut beyler bekliyorlarmış. Menzilimize vardığımızda Türkiye saatiyle saat, sabahın beşiydi. Namazımızı eda ettikten sonra uyumak elzem olmuştu.
İkinci gün, yorgun bir gündü benim için. Sanki ben değil zaman yorulmuştu. Asıl Şeb-i Yelda bu gün yaşanacaktı.Tahran Yunus Emre Merkezini tanımaya çalışıyordum. Müdürümüz Şamil Öçal hocamız Türkiye'deydi. Ne yapayım, nerden başlayayım. Öğretmenler odasında tanışma faslında bu gün şeb-i yelda programının olacağı söylendi.Benim de olaya ev sahipliği yapmam gerektiğini söylediler. Bir konuşma metni gerekir miydi. Satırda değil sadırda beslediğimiz cümleler bana yeterdi.
Bu şeb-i yelda programı bir nevi Türkçe öğrenmekte olan öğrencilerin bana bir sürpriziydi. Aslında birgün önce yaşadığım şeb-i yelda bana yetiyordu. Göz yaşlarıyla kutladığım bu şeb-i yeldayı şimdi de İran'ın milli çalgısı eşliğinde Hafız'dan okunacak şiirlere bırakıyordu. Ve diğer öğrencilerin şarkıları buna eşlik edecekti. Gece, karpuz ve narın olmazsa olmazı arasında imiş. Acem diyarı şiirleri kadar yaşamlarıyla da ehl-i keyfmişler meğer. Yapılan ikramlar beni birazcık gurbet sevdasından ayrılık hazanından azad ediyordu.
Hafızdan okunan gazelin bir mısraını hatırımda tuttuydum. "Hükkam-ı zülmet şeb-i yelda est." Şiirler bitince bana da konuşma sırası gelmişti. Kısaca şunları söylemiştim. "Osmanlıda Şeb-i Yelda ( 21 Aralık ) bilinir ve özellikle Divan Edebiyatında anılırdı. Yılın en uzun gecesi olarak geçen Şeb-i Yelda, Divan Edebiyatında "sevgiliden ayrı geçen uzun gece" manasında kullanılmıştır.
Gecenin muhabbet ve sevgiyle geçirilmesini diliyorum. Yeni çıkan şiir kitabımdan sizlere "Karlar Ülkesinden Gelen Mektuba Cevap" isimli şiirimi okumak istiyorum.İbrahim şehrinden Ural dağlarına ve Şirazeye selam ediyorum.... Şeb-i Yelda'nın günümüz Türkiyesinde geleneğe hakim olan şehirlerde bunun "Şeb-i Çile" olarak olarak kutlandığı Osmanlı döneminde de bunun edebiyata yansımasını şu örneklerle açıklamak istiyorum :
Bosnalı Sabit'in
"Şeb-i Yeldayı müneccimle müvvakkit ne bilir Mübtela-yı gama sor kim geceler kaç saat
Yahya Kemal Beyatlı'dan
Şeb-i yeldada uzar fecre kadar kıssa-i aşk Ta ki mecnun bitirir nutkunu, Leyla söyler.
Sözlerini şöyle bitirdim. " Kendi dünyamızın değerlerini unutmuşuz. Merhamet, şefkat, sevgi, edep ve dolayısıyla edebiyat ve bütün bunların hülasası olan medeniyeti, gerçekten unuttuğumuzdan, bu değerlerimizi yaşamadığımızdan ötürü bugün sıkıntı çekiyoruz. Halbuki bütün günlerimiz daha doğrusu Şeb-i Yelda gibi olsa ne güzel olur. Ki biz Türkiyede bu geceye çileyi de ekleterek Şeb-i Çile demiyor muyuz, Şeb-i Yelda'yı meyve yiyerek kutlayalım. Ama şiir okuyarak da kutlayalım, dedi.İnşallah en kötü günümüz böyle olur." demiştim. Bir şeb-i yeldada Tahran'a varmak çok zordu. Dua buyurun.