Sayın Soylu’nun İstifası… Ve O ''İki Saat''
Sayın Süleyman Soylu, istifasını açıklayınca ülke gündemi bir anda değişti.
O andan, Sayın Cumhurbaşkanı’nın istifayı kabul etmediğinin açıklandığı ana kadar geçen yaklaşık iki saatlik süre dikkatle incelenmeli…
Salt “sosyal medya” analizinin yapılması bile nice gerçeği serecektir gözler önüne.
AK Parti 7 Haziran Genel Seçimi’ni niçin kaybetti, Yerel’de niçin hedeflerinin çok altında kaldı, İstanbul ve Ankara nasıl gitti, bütün bunların cevaplarını büyük ölçüde barındıran iki saat!..
*
Öncelikle, korkunç bir “şer ittifakı” gördük bu süreçte.
Sayın Soylu’ya “terör örgütleriyle amansız mücadelesinden” dolayı öfke duyan çevreler, sokağa çıkma yasağı dinlemeyip caddelere taşacak hale geldiler sevinçten.
Bunların “politika” ve “sanat” dünyasındaki “ önde gelenlerinden” bir anda “sevinç” naraları yükseldi.
Alelacele “kutlama” mesajları yayınladılar; “Devamı da gelecek!” makamında…
Bu çevrelerdeki “kin ve nefret” duygusunun akılları ne denli başlarından aldığını gördük.
Sayın Soylu gittiğinde, diğerlerinin de gideceğini ve sıranın kısa süre sonra Sayın Erdoğan’a geleceğini zannederek kendilerinden geçtiler…
Sonra…
İki saat sonra…
Sayın Cumhurbaşkanı’nın istifa kararını kabul etmediği açıklanınca bu çevrelerin derin bir sessizliğe gömüldüklerine şahitlik ettik.
Bir süreliğine, “yurt dışından sufle gelinceye kadar” sustular!..
Sonra…
Tıpkı
“kontrollü darbe” mevzuunda olduğu gibi “tiyatro” söylemine sarıldılar…
Güya, Sayın Erdoğan ile Sayın Soylu “danışıklı dövüş” muhteviyatlı bir “tiyatro eseri” icra etmişler!..
Şaşkınlığın böylesi!..
Sayın Soylu’yu istifasından dolayı sözümona taktir edenler arasında, her seçimde hezimete uğradıkları halde “çakılı kadro” yerlerinde duranlar da vardı, komik!.
BİRİLERİNDE İKİ SAATLİK “DERİN” SESSİZLİK!
Buraları geçelim; o ittifakın ne kadar “şedit” olduğu çok iyi biliniyordu zaten.
Başka sahneler daha mühim.
Mesela…
Sayın Soylu’nun istifa kararı gündeme bomba gibi düştüğünde…
Birçok Ak Parti önde geleninin hesaplarına baktım.
Genel tavır;
Sessizlik!.
“Bekle gör” tavrı.
Oysa, beklenecek ne var ki..
Milyonlarca vatan evlâdı, bu istifanın “yerinde” bir hareket olmadığını, Sayın Soylu’nun istifasına çok üzüldüklerini ve Sayın Cumhurbaşkanı’nından “istifayı kabul etmemesini” beklediklerini haykırmış anında.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın bir çağrısıyla sokaklara dökülen, bir çağrısıyla da evlere çekilen milyonlarca vatan evlâdı hissiyatını, beklentisini ortaya koymuş…
“Tartışmasız” Liderleri Sayın Erdoğan ve terörle mücadelenin “simge ismi” Sayın Süleyman Soylu…
Milyonlarca vatan evladı;
hele böylesine kritik bir süreçte, böylesine “olumsuz” bir durumun kabullenilemeyeceğini en yüksek perdeden haykırmış…
Sayın Soylu’nun çok “fevri”, “duygusal” bir çıkışta bulunduğunu, istifa kararına çok üzüldüklerini, Sayın Cumhurbaşkanı’ndan da “büyüklük” gösterip istifayı kabul etmemesini istemiş…
AK Parti önde gelenlerinin çoğu, milyonların bu tavrına derhal destek verseydi ne olurdu?..
Bunu çok azı yaptı, gördüğüm bu.
“Bekle gör” politikası, politikanın ana esaslarındandır.
Bundan dolayı da ruhum politikaya hiç ısınamamıştır.
İki saatlik süreç, politikayla aramdaki mesafeyi iyice açmıştır
Hele hele…
İki saat boyunca topa girmeme “sosyal izolasyon” tedbirini uygulayan birilerinin, Sayın Cumhurbaşkanı’nın istifayı reddettiğinin açıklanmasının ardından, “Tam da düşündüğüm ve tahmin ettiğim gibi oldu, Valla da Billa da çok iyi oldu!” moduna girmeleri…
Hiç bana göre haller değil!..
İki günlük dünyada, niçin böyle ince hesaplar yapmalı!..
Geçelim…
Bir başka “sahne” de gazeteci takımı var…
Çakılı kadro gazetecilerden “amansız iktidar düşmanı” olanlar, hemen “ele başlarının” yolundan giderek, “Soylu yetmez, diğerleri de istifa etsin, hatta hükümet toptan istifa etsin!” noktasına getirdiler işi.
Sonra da…
Malûm “tiyatro” muhabbetine!
Diğer yanda, “Reis için can feda” modunda takılanlar vardı, onlar da anında, “Sayın Soylu, istifasını açıklamadan evvel Sayın Cumhurbaşkanı ile görüştü” yollu “kulislere” dayandırılan “lâflarla” pozisyon almaya çalıştılar…
“Milyonlarca vatandaş Sayın Cumhurbaşkanı’nın istifayı kabul etmemesini istiyor.” demekten de “çıkarları gereği” imtina ettiler.
*
Sayın Soylu ile “hukukumuz” fazla değildir, bir vakitler, kendileri AK Parti’de değilken röportaj yapmıştık.
Sonra bazı ortamlarda karşılaştık, selamlaştık, ayak üstü sohbet ettik.
AK Partili yıllarında da, Genel Merkez’de birkaç kez ziyaretimiz oldu, bazı programlarını da meslek gereği takip ettik…
Yani…
Kendisi hakkında pozitif veya negatif yönde yorumda bulunmamı telkin eden bir “kişisel” sebep yok.
Terörle mücadelesindeki etkinliği, terör odaklarını fena halde rahatsız edişi, mesajlarını verirken lâfı eğip bükmeyişi, vatandaşın en çok ihtiyaç duyduğu anlarda olay mahallinde bulunuşu, devlet-millet kaynaşmasına katkıları, çalışkanlığı, gayreti…
Bunlar dışarıdan şahitlik ettiğimiz halleri…
Milyonlarca vatandaş da bunları göz önünde bulundurarak sahip çıkıyor Sayın Soylu’ ya…
İki saat boyunca, bir yandan Sayın Erdoğan’a diğer yandan da Sayın Soylu’ya duyulan “sevgi ve saygı” yoğunluğuna şahitlik ettik.
O iki saatin sonunda, “Kaç Bakan’ın istifası bu kadar üzüntü meydana getirirdi ve kaç bakanın istifasının kabul edilmemesi bu kadar büyük sevinç gösterisiyle karşılanırdı?” sorusu yer etti aklımda.
Sayın Erdoğan’a ve Sayın Soylu’ya gösterilen ilginin büyüklüğü, şu anda “siyaset yapmakta” olan pekçok isim için yol gösterici olmalı…
Bir siyasetçi neleri yaparsa seviliyor ve neleri yapmazsa sevilmiyor?..
Kimler tarafından niçin seviliyor ve niçin sevilmiyor?..
Efendim;
O iki saatlik süreç; “maskeli balo” ortamındaki maskelerden epeycesinin düştüğü bir “zaman dilimi”ni ifade etmekte…
Sayın Soylu’ya, AK Parti içerisinde de sıcak bakmayanların olduğunu biliyoruz.
Bu politikanın doğasında var, aslında hayatın gerçeği bu.
Herkesin sevdiği olmak da, herkesin sevmediği olmak da iyi bir şey değil üstelik.
Önemli olan, “mesajları” sağlıklı bir şekilde alabilmek…
Efendim...
Bu yazının başlarında Sayın Soylu’nun istifa etmesiyle istifasının Sayın Cumhurbaşkanı tarafından kabul edilmemesi arasındaki süre için şöyle bir ifade kullanmıştım:
“AK Parti 7 Haziran Genel Seçimi’ni niçin kaybetti, Yerel’de niçin hedeflerinin çok altında kaldı, İstanbul ve Ankara nasıl gitti, bütün bunların cevaplarını büyük ölçüde barındıran iki saat!..”
Buraya kadar yazdıklarım, ne demek istediğimi anlatmıştır herhalde.
Ârife daha fazla târif gerekmez!..