Sayın Kurtulmuş’tan Çok Çarpıcı “İstanbul Sözleşmesi” Değerlendirmeleri!
Ak Parti Genel Başkanvekili Sayın Numan Kurtulmuş, kısa bir süre evvel MİLAT’ın Ankara Temsilcisi Neşat Gündoğdu’ya “İstanbul Sözleşmesi” hakkında açıklamalarda bulunmuştu.
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın “İstanbul Sözleşmesi”nden kaynaklanan sıkıntıların giderilmesi için tâlimat verdiği yönündeki haberlerin iyice sıklaştığı günlerde, Sayın Erdoğan’ın Vekili Sayın Numan Kurtulmuş, “AK Parti’nin bu konudaki tavrını” MİLAT Gazetesi aracılığıyla açıklamıştı.
Toplumun önemli bir kesiminin Türkiye’nin tarafı olduğu İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçilmesi yönündeki taleplerini değerlendiren AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, “Milletimizden gelen taleplere kayıtsız kalamayız” demiş…
Ve şöyle devam etmişti:
“Sözleşmeyi iyi okudum ve sözleşmenin serüvenini iyi biliyorum. Maalesef birtakım aile değerlerinin ortadan kaldırılması, ailenin yıpratılması amacıyla Türkiye’de ve dünyanın her yerinde özellikle de “cinsel tercih” ifadeleri üzerinden toplumsal temel değerleri zedelemeye dönük birtakım art niyetli çalışmaların olduğunu biliyoruz. Ama İstanbul Sözleşmesi’ni aileyi zayıflatacak çalışmaların tek sebebi gibi görmemek gerekiyor. Öte yandan ‘biz kadına yönelik şiddeti sonlandırmak için İstanbul Sözleşmesi’ne sıkı sıkıya yapışmak zorundayız’ anlayışı da son derece yanlış. Türkiye’nin bugünkü hukuk mevzuatında kadına karşı şiddeti önlemeye yönelik olarak çok sayıda hukuki düzenleme var. Gerekirse yeni yasal önlemler de alırız. Ailede kadın ve erkeği sürekli olarak husumet ve rekabet üzerinden konumlandırmak çok yanlış. Şiddetle mücadelenin tarafındayız, ama şiddetle mücadele ederken bir genelleme yaparak aile kavramını yok edemeyiz.”
CİNSEL TERCİH, CİNSEL YÖNELİM MESELESİ
Sözleşmenin içeriğinde Türkiye toplumunun hatta dünyadaki bütün toplumların ana eksenini oluşturan aile değerlerinin zedelenmesine neden olabilecek bazı sözler olduğuna vurgu yapan Kurtulmuş “Zaten geniş ölçüde toplumu rahatsız eden de budur. Örneğin, 4.madde 3.fıkrada geçen “cinsel tercih” ifadesi. Ayrıca toplumsal cinsiyet kavramı üzerinden sarf edilen cinsiyetin kurgulanabilirliğine dair bir bakış açısı ortaya sürülüyor.” Yine aynı şekilde namus, âdet, gelenek gibi toplumsal cinsiyet eşitliğini engelleyen hususlarla mücadele edilmesi gibi sözlerin yer almış olması Türkiye toplumunun büyük bir kısmını rencide ediyor, rahatsızlık veriyor. Biz siyaset yaparken toplumun ne düşündüğünü, ne hissettiğini ve milletimizin ne beklediğini yerinde tespit etmeye gayret ediyoruz. Bu kanaate karşı bigâne kalınamaz. Nasıl İstanbul Sözleşmesi bir hukuki süreç takip edilerek, icabı yerine getirilerek kabul edildiyse gerekirse yine usulüne uyarak bu sözleşmeden çıkılır” ifadeleriyle dikkat çekmişti.
HEMCİNSLERİN BİRLİKTELİĞİ MEŞRU KABUL EDİLEMEZ!
Ailenin tüm toplumlarda, geleneklerde ve inançlarda korunması gerektiğini söyleyen Kurtulmuş’un şu sözleri de dikkat çekiciydi: “Uzun bir süredir cinsel tercih tartışmalarının bir insan hakları meselesi gibi gündeme getirilmesinin arkasında yatan şeyler birebir aile değerlerine zarar veriyor. Hatta bazı ülkelerde yasal düzenlemeler yapılıyor. Kadının hemcinsleriyle ve erkeğin hemcinsleri ile birlikteliği mevzu bahis oluyor. Bu hiçbir dinin, geleneğin, toplumsal yapının kabul edebileceği bir şey değildir. Herkes özel hayatında dilediği şekilde bir hayat yaşayabilir. Ama bunun propagandasını yapamaz. Bu durumların esasmış, meşruymuş gibi kabul edilmesi toplumsal çürümeye neden olur. Türkiye’de yakın zamanda gördük. Diyanet İşleri Başkanı bir Cuma Hutbesinde herhangi bir din mensubu, din adamının söylemesi normal olan bir konuyu gündeme getirdi ve Lutiliğin kabul edilemez bir mesele olduğunu söyledi. Birden birileri ayağa kalktı. ‘Efendim bu insan haklarına aykırıdır.’ Kardeşim siz Diyanet İşleri Başkanı’ndan ne bekliyorsunuz? ‘Lutilik meşrudur, mubahtır mı desin?’ Herhangi bir Katolik rahip bunu söyler mi? Bir Budist rahip bunu söyler mi? Çok marjinal bir azınlık dünyanın her yerinde bu konuları gündeme getiriyor. Hatta bazıları sanki özgürlüklerin, insan haklarına sahip çıkmanın temel şartı kabul edip bunlar üzerinden birtakım siyasal baskı mekanizmaları oluşturarak toplumlarda bu eğilimlerin propagandasının yapılması ve önünün açılmasını arzu ediyorlar.”
SONUÇ OLARAK;
Vekil asil gibidir.
Sayın Numan Kurtulmuş, İstanbul Sözleşmesi’nin “arka plânı”yla ilgili düşünce ve tespitlerini ifade ederken ve Aziz Milletimiz’in bu Sözleşme’den “boşuna” rahatsız olmadığını söylerken, elbette sadece “Kişisel Görüşlerini” ifade etmemiştir.
Bu tartışmayı uzatmanın, işi “ENANİYET”e vurmanın, “Ailesini Kaybetmiş Bizans”ın oyunlarına gelmenin âlemi yoktur.
HDP/CHP’nin “İstanbul Sözleşmesi”ni hararetle savunmalarındaki “maksat” da görülmelidir.
Yapılacak olan bellidir:
Maksat “Kadına Şiddet”i önlemekse, sadece kadına değil “Çocuğa ve Erkeğe” Şiddet’i engellemekse, bu konuyla ilgili “bütüncül” bir yaklaşım ortaya koymak gerekmektedir.
“Türk Tipi Başkanlık Sistemi”nin hayata geçirilmesine öncülük eden Sayın Recep Tayyip Erdoğan, “Aile Yapımızı” ve “Ailemizin Bireylerini” korumaya matuf “BİZE HAS” bir düzenlemenin hazırlanmasına öncülük ederse çok iyi olur.
Bizler yıllar yılı “İsviçde’den Medeni Kanun, İtalya’dan Ceza Kanunu” ithal eden zihniyete tepki gösterdik.
Bugün…
“Onların” İstanbul Sözleşmesi’ne mecbur ve mahkûm muyuz yani!
Öte yandan hiçbir “Kanun” olumsuzlukları engellemeye yetmez.
Okullarımızda, İslam’ın kadına verdiği değer iyi bir şekilde anlatılmalı, Erkek ve Kadın’ın birer rakip değil, bir bütünün parçaları olduğunun altı çizilmeli…
Kadına şiddet olaylarının genellikle “alkol ve uyuşturucu kullanımı, kumar bağımlılığı, israf, eş aldatma” gibi kötülüklerden kaynaklandığı ortaya konulmalıdır.
Bu topluma “feminizmin zararları” da hakkıyla anlatılmalıdır.