Sayın Kılıçdaroğlu niçin bu kadar agresifleşti?
Son vakitlerde kurumlara, şirketlere baskınlar yapıyor…
Kamuya
açık kâğıtları öne sürerek, vakıflar, dernekler, şirketler üzerinden Sayın
Cumhurbaşkanı’na yükleniyor.
Sayın
Cumhurbaşkanı ve Ailesi’nin 300 kişilik bir “ekip” olarak yurt dışına kaçacağını öne sürüyor!Adres olarak da "Hukuk Devleti" övgüsüyle
selâm çaktığı ABD'yi gösteriyor!
Bürokratları,“Erdoğan’a karşı çıkmazsanız başınıza
geleceklerden biz mes’ul değiliz! Yurt dışına kaçacakları götürecek o 300
kişilik uçakta yeriniz olmaz, elimize düşersiniz!”diyerek tehdit ediyor.
Muhalefetin
iktidarı denetlemesi güzel bir şeydir de…
Bu
yaptıkları, böyle değil.
Gerilimi
gittikçe tırmandırıyor.
Provokasyonlara
müsait zemin oluşturuyor.
Seçim
güvenliğini bugünden tartışmaya açıyor.
“Kontrollü darbe” söylemine yaklaşan
ifadeler kullanıyor!
Seçime
hazırlanan ve “tansiyonu düşürmeye”
ihtiyacı olan bir Genel Başkan olarak, bu kadar “irrasyonel” tavırlar içine girmesinin sebepleri neler olabilir?
Niçin bu kadar hırçınlaştı ve
agresifleşti?
“Helalleşme”çağrısında
bulunan bir Lider’in çok daha “sâkin”
olması beklenmez mi?
Yazımızın
ilerleyen bölümlerinde, bu konudaki kanaatimizi ifade ederiz kısmetse.
*
Türkiye
ilginç bir memleket.
Siyasi
tecrübesi olmayan bir “Eski Bürokrat”, memleketin en köklü ve en güçlü (Evet,
öyle. CHP her dönem iktidardadır bu memlekette! Kültürel İktidar hep CHP’dedir!)
partisinin başına bir “kaset”vesilesiyle
geçebiliyor!..
“Deniz Baykal kasedi”ninpatladığı
günlerde, Ak Partililere, “Orada kaset
çıktı diye bu kadarsevinmeyin! Operasyona dikkat edin! Yeni CHP’nin yolları
döşeniyor. CHP içindeki ulusalcılar tasfiye edilecek. Bunu da iyi bir şey
olarak görmeyin!” demiştik ama…
Sakalımızın
olmadığı günlerde bizi kim dinleyecekti ki?
*
“Yeni CHP”
dedik ya…
CHP
içindeki Ulusalcılar da…
Ak
Parti içindeki AK Partililer de, bizi arayıp dert yanıyor…
Bugünkü
konumuz“Sayın Kılıçdaroğlu” olduğuna
göre, diğerini bir kenara ayıralım.
CHP’deki ulusalcılar
meselesi…
Bendeniz
onların içinden geldim, oradaki hassasiyetleri çok iyi bilirim.
“İslam”a
bakışımız çok farklıdır.
Memleket
meselelerine bakışta ise “ortak
noktalarımız” çoktur.
Onlar,
Kıbrıs Harekâtı sırasında, Türkiye’nin, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin zafere
ulaşmasını canı gönülden dilemiş insanlardır.
Kıbrıs Zaferi’ni
Milli Görüşçü Milli Selamet Partililerle, o zamanki CHP’nin ulusalcıları
birlikte kutlamışlardı.
Ulusalcı
CHP’liler Milli Takımızın yabancılara gol attığında benim gibi sevinen
insanlardır.
Beni
o CHP’lilerden kopartan, İslâm’ı “duvar
süsü” olarak görmeleri olmuştur.
Kâinatın
her zerresine hâkim olan Dinimizi, “camiye”
hapsetmek istemeleri…
Ve,
İslam’ın toplumdaki her görüntüsüne “irtica”
yaftasını vurmaları.
Bu
da oranın “ontolojik” gerçeği, ne
yaparsın.
Konuyu
daha fazla dağıtmadan, “Kılıçdaroğlu
meselesine” getirelim.
Etrafımızın
iyice karıştırılacağı ve sınırlarımızın ateş çemberine alınacağı bir süreçte,
“Ulusalcı CHP” gibi yapının varlığı “sakıncalı”görülmüş
olmalı ki…
Yeni
CHP’nin yolu açıldı!
Kaset
olayının özü,özeti budur.
Ulusalcı
CHP’liler de durumdan rahatsızdır.
Bize
dert yanan Ulusalcı CHP’liler,
içeride olup bitenleri asla tasvip etmediklerini ancak seslerinin çıkmadığını,
çıkamadığını söylüyorlar.
Kemal
Kılıçdaroğlu’ndan, Canan Kaftancıoğlu’ndan bir dolu şikâyetleri var.
Sadece
onlardan değil, Ali Babacan, Ahmet
Davutoğlu gibi eski Ak Partililerle kurulan ilişkilere de çok bozuluyorlar.
“AKP eskilerine muhtaç mıyız,
Atatürkçülük bize yetmiyor mu?” yollu lâflar
işitiyorum.
Ve
HDP tabii…
“Sırtını Örgüt’e dayadıklarını ilân
edenlere muhtaç mıyız?”diyorlar.
Üzülüyorum.
************
ALTILI MASADAKİ BÜYÜK SIKINTILAR
Altılı
masa denilen oluşumdan, o oluşumun içindeki partilerin tabanlarının hoşnut
olmadıkları bilinmez bir gerçek değil.
Ali
Babacan’a en yakın isimlerden gazeteci Fehmi Koru, “Nagehan Alçı ile Akif Beki’nin otobüse almasından dolayı Ekrem
İmamoğlu’na yöneltilen tepkileri” ele aldığı yazılarında, CHP zihniyetinin
kendilerini asla ve kat’a benimsemeyeceği yönündeki kanaatini açığa vuran
ifadeler kullanmıştı…
Üstelik,
bu gidişle seçimi kaybedebileceklerinibelirtmişti!
Deva,
Gelecek ve Saadet Partisi tavanları ve tabanları, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
sandık yoluyla devrilmesi için CHP ile işbirliği yapılmasına pek ses çıkartmıyorlarsa
da…
Yeni
ve Eski CHP’nin kendilerine hangi gözlerlebaktıklarını çok iyi biliyorlar.
“Düşmanım düşmanı dostumdur!” diye
diye yürüyor bu işler.
CHP’lilerin
“Ergenekon davası yeniden açılmalı”
yollu cümleler kuranAli Babacan’a ve
Suriye Dış Politikası’ndan sorumlu tuttukları Ahmet Davutoğlu’na nasıl baktıklarını tahmin etmek güç değil.
Sayın
Davutoğlu bir keresinde “Ömrüm CHP
zihniyetiyle mücadeleyle geçti!” demişti, nasıl unutulur!..
Ha
unutmadan;
Memleketin
önde gelen Atatürkçülerinden,Eski Baro
Başkanı Ümit Kocasakal, geçtiğimiz günlerde Ali Babacan ve “bağlantıları” hakkında öyle lâflar
etmişti ki…
Tam
mânâsıyla CHP’nin Ulusalcı Tabanı’nın hissiyatına tercümanlık!
*
Altılı
masadaki Sayın Meral Akşener’in bu
ortamda apayrı bir yeri var galiba.
Kendisi
“Başbakan olmak istediğini”
söylüyor.
“Cumhurbaşkanlığı adaylığından
feragat etmiş bir genel başkan olarak” Ortak Cumhurbaşkanı
Adayı’nın belirlenmesinde neredeyse
karar verici durumda olması gerektiğini ima ediyor.
Açıkça
söylemiyorama “Sayın Kemal Kılıçdaroğlu aday olursa Cumhurbaşkanlığı Seçimi'ni
almamız zorlaşabilir!" demeye getiriyor...
Kemal
Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olmasını, CHP’liler de, İyi Partililer de,
diğerleri de istemiyor!..
Bir
tek AK Partililer istiyor!..
*
Bu
durumda…
Kemal
Kılıçdaroğlu’nun, kendisini “tabii çatı
adayı” olarak öne çıkartmaya ve çatı adaylığının önündeki engelleri ortadan
kaldırmaya ihtiyacı var.
Bunun
için de…
“İktidar ile en fazla çatışan
Lider” görüntüsünü kimselere kaptırmaması lâzım.
Sayın
Kılıçdaroğlu,
Çatı
Adaylığı şansını arttırmak için el yükseltiyor!..
Yükseltiyor
da…
“Etrafındaki birileri”
adaylık şansını azaltmak için kendisini yanlış yollara sürüklüyor olmasın!
Birileri…
Aslında,
“başkası için” çalışıyor olmasın!
*
Politika
bu.
Etrafa
dikkat etmek gerek!