Dolar (USD)
34.61
Euro (EUR)
36.31
Gram Altın
2917.67
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
08 Ekim 2020

'Sayın Erdoğan ve Küskünler Partisi'

Geçtiğimiz günlerde, Ak Parti’nin dikkatle takip ettiği anketlerden çıkan sonuçlara göz atma imkânı bulduk.

Ak Parti açısından en kötü çıkan ankette “Yüzde 36” görülüyor, “kararsızlar” dağıtıldığında ise yüzde 42 civarında bir sonuca ulaşılıyor.

Zamanın aşındırıcı etkisine ve içeriden, dışarıdan bunca yıpratmaya rağmen AK Parti’nin yüzde 40’ın hayli üzerinde bir “desteğe” sahip olması, okuyucularımızın bir kısmı için “şaşırtıcı” olabilir.

Beni şaşırtan bir tarafı yok bu durumun.

“Peki, bugün sandık önünüze gelse mevcutlardan hangisine oy verirdiniz?” sorusuna “Mecburen AK Parti” karşılığını veren ve arkasından da “Sırf Reis’in hatırına!” kaydını ekleyen nice vatan evlâdı biliyorum.

AK Parti ile bağı zayıflamış, çeşitli sebeplerden dolayı hayal kırıklığına uğramış nice vatandaşımız, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı farklı bir yere koyuyor ve bundan dolayı da “Her şeye rağmen Ak Parti” diyor.

Malûm, her yapının en güçlü tarafı aynı zamanda en zayıf tarafıdır.

Rakibinizi en güçlü olduğu yerden vurabilirseniz işi bitirirsiniz.

AK Parti’nin en güçlü, belki de tek güçlü olduğu yer, Sayın Erdoğan’ın birçok rakibini “emekliye ayırmasını” sağlayan ve kendisini “Dünyanın en fazla hedef alınan ve en fazla destek gören Lideri” noktasına taşıyan karizması.

Bunca saldırıya, bunca oyuna, baskıya, tezgâha, sırttan hançerlenmeye ve tekrar edelim, ‘zamanın aşındırıcı etkisine” rağmen “dimdik” ayakta kalabilmesini hayretle karşılayan nice “hasmı” var.

Türkiye’yi “kolay lokma” haline getirmek isteyen “güçler”, “Her yapının en güçlü tarafı aynı zamanda en zayıf tarafıdır!” gerçeğinden hareketle, Sayın Erdoğan’ın en güçlü olduğu yere yükleniyorlar.

Orası, elbette halk desteği.

Sayın Erdoğan, iktidara yürürken milyonlarca vatan evlâdı ile göz, gönül temasını kesmemeye büyük özen gösterdi.

Tabii siyasi tabanını yanında tutarak yeni destek alanlarına açıldı, yaşam tarzları çok farklı vatandaşların da desteğini almayı başardı.

Kendisi, “birçok mağduriyet yaşamış” milyonların ümidi olarak öne çıktı.

Mağduriyetleri, hem bir “Aile Babası” hem de bir “Siyaset Adamı” olarak bizzat yaşamıştı ve milyonlara “Damdan düşenin halini ancak damdan düşen anlar!” yaklaşımıyla hitap etti.

Yıllar yılı “Jakoben Elit”in baskısı altında inim inim inleyen milyonlar da bir büyük ümit olarak Sayın Erdoğan’a sarıldı.

Sayın Erdoğan da, memleketin içinden geçtiği zorlu süreçlerde, vatandaşla temasını hiç azaltmadı, her konunun bizzat takipçisi olmaya çalıştı…

O kadar ki, “Allah Allah, koskoca Başbakan, (Sonra Koskoca Cumhurbaşkanı) bu meseleyi mi takip ediyor, yazık Vallahi, bir Lider hangi birine yetişsin!” sözünü nice kereler işittik yakın çevresinden.

Sayın Erdoğan’ın 15 Temmuz Gecesi, milletimizi meydanlara, caddelere, sokaklara çağırırken dile getirdiği “Halkın gücünün üstünde bir güç ben tanımadım bugüne kadar hayatımda, bundan sonra da zaten böyle bir şey tanımamız söz konusu değil” cümlesi çok önemliydi.

Kendisi zorlu 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan, 17/25 Aralık süreçlerinden geçerek buralara gelmişti ve bütün zorlukları aşmasına arkasındaki halk desteğinin büyüklüğü, sağlamlığı vesile olmuştu.

Sayın Erdoğan, yol boyunca bazı hatalar yapsa da “Samimiyetine” itimat eden milyonların desteğini kaybetmedi.

“Niyet hayr, akıbet hayr!” diyen milyonlar, kendisine hep “Yola Devam” mesajını verdi.

**************

ALGI OPERASYONLARI YAMAN!

İşte Sayın Erdoğan’ın en güçlü tarafı ve onu alaşağı etmek isteyenlerin yüklendikleri de burası:

Halktan, özellikle de dar gelirli kesimlerden kopmuş, lüks ve sefahat içinde yaşayan bir “Siyasetçi” algısını oturtabildikleri takdirde, işi bitireceklerini düşünüyorlar.

“Altın klozet” yalanının hangi amaca “hizmet” ettiği malûm değil mi?..

Ankara’daki ve yurdun dört bir yanındaki çeşitli kademelerden nice AK Partili’nin (Çok daha yaygın ifadesiyle AKP’linin) gösteriş merakı, kibirli halleri “Bunlar halktan koptu!” algısının yerleşmesine çok yardımcı oluyor.

Sayın Erdoğan’ın, dünyanın altının üstüne geldiği, bölgemizin her noktasının “yandığı” böyle bir süreçte, bir vakitler olduğu gibi “ayrıntılarla” ilgilenebilmesi mümkün değil.

Onun mesajlarını illerine, ilçelerine taşıyacak nice “Ömer”e ihtiyaç duyduğunu söylüyor ama “Turist Ömer”ler her dönemde ve her yerde!..

Geçtiğimiz aylarda ziyaret ettiğim “küçük” bir İl’deki “Başkan”ın öyle bir karşılanışına şahitlik ettim ki, sanırsınız Cumhurbaşkanı!..

Bunlar çokça dile getirilen durumlar.

Sayın Erdoğan müthiş hitabeti, kitlelerle kurduğu “göz göze gönül gönüle” iletişim sayesinde, “negatif etkileri” büyük ölçüde ortadan kaldırabiliyordu.

Bugün dünyayı kasıp kavuran bir “Pandemi Tezgâhı” var ve bu ortamda Sayın Erdoğan’ın kitleleri etkileme imkânı da kısıtlanıyor haliyle.

Öyle bu işler; karşımda “maske, mesafe” düzeniyle oturan kardeşlerim olduğunda ne konuşacağımı, sözü nasıl toparlayacağımı bilemiyorum.

Maskeli yüzlerle bakanların konuşmalarımın neresini, nasıl karşıladıklarını tam olarak anlayabilmem ve sözlerime ona göre “ayar” vermem pek mümkün olmuyor.

İnsanlara değil de, maskelere hitap etmiş gibi oluyorum.

Maskelerin ardından beni izleyenler de, eminim ki benim söylediklerime konsantre olamıyorlardır.

Bir de, birisi konuşurken dinleyenlerin elleri sürekli olarak cep telefonuna gidiyor, bu da benim konsantrasyonumu olumsuz yönde etkiliyor.

Bu dönem “Siyasiler”, özellikle de “Halkın gücünün üstünde bir güç ben tanımadım bugüne kadar” diyen “Liderler” açısından en zor dönem.

Buna bir de “Sayın Erdoğan’a destek verenlerin oldukça etkisiz kaldıkları” sosyal medya ortamını da eklediğinizde, iş büsbütün güçleşiyor.

İnsanların söyledikleriyle söylemedikleri birbirine harmanlanarak “algı” oluşturuluyor, evin içindeki bir musluk üzerinden bile koskoca bir “algı operasyonu” yürütülüyor, vatandaşın önüne bir resim konuluyor.

“Sosyal medya okur ve yazarlığı” alanında çok zayıf olan “kararsızlar” da bu “operasyonlardan” bir ölçüde etkileniyor.

Hani bu yazının başında “En az yüzde 36, kararsızlar da dağıtıldığında yüzde 42 civarı” demiştik ya, Ak Parti’nin hali hazırdaki oy oranı için.

“Bütün bunlara rağmen nasıl oluyor da, bu kadar fazla oy oranına sahip olabiliyor hâlâ” sorusunun cevabını da vermiştik orada.

Şöyle toparlayalım:

“Sayın Erdoğan’a duyulan muhabbet o kadar güçlü ki, bu etki, AK Parti’yi de ayakta tutuyor.”

ÖNÜMÜZDEKİ SÜREÇ, “HERKES İÇİN” ÇOK ZORLU BİR SÜREÇ!

Bir de tabii…

Rakiplerin durumu var…

“Böyle bir ortamda iktidardaki parti CHP olsaydı ya da ortaklarıyla birlikte CHP, durumunuz nice olurdu?” diye sorduğunuzda, ağırlıklı olarak “Allah muhafaza” karşılığını alıyorsunuz.

“AK Parti’ye oy vermem” diyenlerin önemli bir bölümü de, “Peki, hangi partiye oy verirsiniz?” sorusuna, “İşte orasını bilemiyorum!” karşılığını veriyorlar.

Önümüzdeki süreçte Sayın Erdoğan’ın ve AK Parti’nin işinin hiç de kolay olmayacağı ortada.

Bununla birlikte, “muhalefetteki” her genel başkanın da çok çetin bir süreçten geçeceğini, özellikle “Benzemezler ittifakı”nın birlikteliği sürdürmekte hayli zorlanacağını da görmemek mümkün değil.

CHP ve diğer “İttifak” partileri içindeki tartışmalar, partilerin “ontolojileri”yle ilgili.

CHP’de HDP ile “kanka” olunmasını sindiremeyen nice “ulusalcı” var, HDP’de de “CHP gibi kökü, kökeni belli bir parti ile yol yürünemeyeceğini” söyleyenlerin oranı çok fazla.

İttifakın “diğer” partileri için de benzeri zorluklardan bahsedebiliriz.

*

Yazıyı bitirirken, Sayın Erdoğan’ı bitirmenin yolu olarak “Halkla, bilhassa da mağdurlarla bağlarını zayıflatmayı görenlere” bir kez daha işaret etmiş olayım.

Son zamanlarda bütün “tarikatları FETÖ parantezine almak” gibi bir “tezgâh” var ya…

Bu da, aynı çerçevede…

Sayın Erdoğan’a günün birinde “Yapa-yalnızım” dedirtmeyi hedefliyorlar.

15 Temmuz’da caddeleri, meydanları, sokakları dolduranlara şöyle bir bakın.

Orada bir “Büyük Resim” göreceksiniz.

O “Büyük Resmin” içini boşaltma meselesi!..

“Benzemezler İttifakı’na Küskünler Partisi’ni de katabilirlerse işi bitirmiş olacaklar.”

Mesele, “küskün” sayısını daha fazla arttırmama meselesi!