Sayın Cumhurbaşkanı ikaz ediyor!..
Teşkilât yöneticilerine, milletvekillerine, belediye başkanlarına
“durumun ne kadar ciddi olduğunu”
anlatmaya çalışıyor Sayın Erdoğan.
Ben de, buradan ve başka mecralardan bu “çabalara” dikkat çekiyorum…
Malûm, iletişim hatlarım birçok konuda
benim gibi düşünenlere de, düşüncelerimin çoğuna karşı olanlara da açıktır.
Herhangi bir oluşumla dünyevi menfaat
ilişkim, beklentim olmadığı için de tespitlerimi rahatlıkla yazabiliyorum.
Mesela…
Bazıları, Twitter’daki Direkt Mesaj (DM)
kutusunu bile “sokaktaki vatandaşa” kapatır.
Benim mesaj kutum ise herkese açıktır.
Gerek bu kanal, gerekse başka iletişim
kanalları sayesinde “sokaktaki vatandaşın”
düşüncelerini direkt olarak alabiliyorum.
“Endişelerinden” dolayı isimlerini, soyadlarını herkese
açık ortamlarda vermek istemeyen bazı takipçilerimle de uzun uzun konuşuyor,
dertlerini dinliyorum.
Bana sitem edenlerle, hatta hakaret
edenlerle görüşmeye, onların düşüncelerini almaya, ruh hallerini anlamaya
çalışıyorum.
Düşünün lütfen…
Kızıp hakaret ettiğiniz kişi size
ulaşıyor ve “Ben Serdar Arseven, buyurun, ne söyleyecekseniz söyleyin!”
diyor!..
Zorlu ama güzel uğraşı!
Bu sayede pekçok tanışıklığım oluyor.
Beni yanlış anlayanlara kendimi anlatma
imkânını buluyorum!.
Her hafta semt pazarına giden, alış
verişi mümkün olduğunca “hesaplıya”
getirmeye ve bütçesini denkleştirmeye çalışan bir “sokaktaki vatandaş” olmam da sokağın sesini net bir şekilde
duyabilmemi sağlıyor.
Büyük bir bölümü “siyaseti yakından tâkip etmekle” geçen bunca yıllık gazetecilik
hayatım boyunca, büyük bir bölümü kabaca “muhafazakâr”
olarak nitelendirilebilecek siyasi oluşumlar için çalışan birçok tanıdık
edindim.
CHP için çalışan tanıdıklarım da var ama,
“çizgimiz”den dolayı daha çok “muhafazakâr partilerin” mensupları ile
mesajlaşıyor, haberleşiyoruz.
Bu partilere destek verenlerin kahir
ekseriyeti, “köy kökenli”dir, malûm.
Büyük bir bölümü “ezilmiş insanların” çocuklarıdır.
Vaktinde, sürekli olarak azar işiten, “zenci muamelesine” tabi tutulan, hayatları
yasaklarla, geçim sıkıntılarıyla geçen bu insanlar için siyaset, bir “çıkış” yolu olmuştur.
Kabaca muhafazakâr” olarak nitelendirebileceğimiz partiler, “ezilmiş vatandaşlar”ın destekleriyle
yükselebilmişlerdir.
“Ezilmiş
vatandaşlar da” bu
partileri “hacet kapıları” olarak
görmüştür.
İşte…
Sayın Cumhurbaşkanı da, Genişletişmiş İl
Başkanları Toplantısı’ndaki konuşmasında bu duruma şu cümlelerle dikkat
çekmiştir:
“Siyaset
kapısı, hacet kapısıdır. Derdi, sıkıntısı, talebi ve teklifi olan herkesin ilk çalacağı
kapının AK Parti teşkilâtları olmasından daha tabii bir şey yoktur.”
Sayın Cumhurbaşkanı, konuşmasının
devamında ise, daha önce de çeşitli vesilelerle dile getirdiği “Yapamayan bıraksın gitsin!” çağrısına
yer vermiştir:
“Biz,
her zaman teşkilâtlarımıza kibri, büyüklenmeyi, ayrımcılığı, hizipçiliği ve
nobranlığı sokmamış olmakla övünen bir partiyiz.
Genel
başkanından mahalle sorumlusuna kadar AK Parti'yi temsil eden hiç kimsenin
davamızın bu vasfına zarar vermeye hakkı yoktur. İşimiz çok olabilir,
mesuliyetimiz ağır olabilir, vaktimiz sınırlı olabilir ve kişisel
sıkıntılarımız olabilir, her ne olursa olsun önceliğimizi vatandaşlarımızın
gönlünü kazanmaya vereceğiz. Bunu başaramıyorsak o görev yerlerini boşuna işgal
etmeyeceğiz!”
*
Evet…
Okudunuz…
Sayın Cumhurbaşkanı, bir kez daha “Vatandaşın dertleriyle ilgilenmeye vakit
bulamayan o makamları meşgul etmesin!” dedi.
Saymaktan yoruldum, bunları kaçıncı kez
söyledi.
Söyledi de…
Bugüne kadar “Evet, yapamıyorum, öyleyse bırakmalıyım!” diyen ve gereğini yapan kaç
teşkilât yöneticisi gördük?..
*
Hatırlarsınız;
Yakın zaman önce, Ak Partili belediye
başkanlarından “her türlü şaibeden uzak
durmalarını”, “imar plânlarından
bindikleri araca, ihalelerden özel hayatlarına kadar her konuda kendilerine
dikkat etmelerini”, “lüks, şatafat,
israf, kibir görüntüsü vermemelerini” istemişti Sayın Cumhurbaşkanı…
Kaç belediye başkanı, bu uyarıların
tesiriyle hal ve hareketlerini, ilişkilerini gözden geçirmiştir…
Bilemem!..
*
Geçtiğimiz günlerde, Ak Parti Genel
Başkanvekili Sayın Numan Kurtulmuş’un
katıldığı canlı yayına denk gelmiştim.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın Ak Partili
belediye başkanlarına uyarılarına dair bir soruya cevap veren Sayın Kurtulmuş,
“bir takım şikâyetlerin ulaştığına” vurgu
yapmıştı.
Külliye’ye ulaşan çok sayıda şikâyet
olmasa, Sayın Cumhurbaşkanı sık sık “uyarma”
ihtiyacını hisseder mi?
Ak Parti tabanından genellikle “Allah kolaylık versin, Sayın
Cumhurbaşkanımızın işi çok çok zor!” muhtevalı cümleler işitiyorum.
Dediğim gibi…
Sayın Cumhurbaşkanı, Ak Parti’nin “temsil pozisyonunda” olan mensuplarını
sık sık uyarma ihtiyacını hissediyor.
Biz de bu uyarılara imkân buldukça
dikkat çekiyoruz.
Niçin dikkat çekiyoruz?
Yazının başlarında ifade ettik ya, “sokaktaki vatandaş” olarak “sokağın sesine” kulak tıkamıyoruz.
İletişim hatlarımız herkese açık.
“Yetkililere
ulaşmakta güçlük çeken”
Ak Parti seçmeni bizi arıyor…
Yaşadıklarını anlatıyor, düşünce ve
şikâyetlerini dile getiriyor, bunlara yazılarımızla, konuşmalarımızda, sosyal
medya paylaşımlarımızda yer vermemizi istiyor.
*
Hemen hepsinin söylediği de şu:
“Sayın Cumhurbaşkanı ve partideki az sayıdaki
isim çok büyük gayret gösteriyor ama diğerleri maalesef işin ciddiyetinin
farkında değilmiş gibi davranıyor!”
*
Malûm, Sayın Cumhurbaşkanı, Ak Partili milletvekilleriyle gruplar halinde görüşüyor.
Vekillerin değerlendirmelerini alan
Sayın Cumhurbaşkanı, onlara durumun ciddiyetini anlatmaya çalışıyor!
Ben de, vatandaşlarımızın, illerindeki
milletvekillerinin kaçını ne kadar tanıdıklarını, milletvekilleriyle
aralarındaki iletişim bağının ne kadar güçlü, ne kadar zayıf olduğunu
“rahatlıkla” öğrenebilen bir gazeteci
olarak izlemedeyim!
Milletvekillerinin sosyal medyada ne
kadar etkin olduklarını, ne tür paylaşımlar yaptıklarını, hangi anlarda topa
girdiklerini girmediklerini de yakından tâkip etmeye çalışıyorum…
*
Bakalım…
Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu seferki uyarılarının
tesiri ne kadar olacak?
*
Alandaki yansımalarını izleyip görmek
gerek!..