Sayın Ali Babacan’ın Performansı Hakkında…
Doğrusunu isterseniz beklediğimden farklı bir Ali Babacan görmedim.
Tarz, yöntem, usûl bakımından, birçok bakımdan Sayın Erdoğan’dan çok farklı.
Sayın Erdoğan, her konuşmasında manşetlik malzeme verir, bu eskiden de böyleydi.
Refah Partisi İstanbul İl Başkanı olduğu dönemde, Sayın Ülkü Kumral ile birlikte röportaj için gider ve birçok “flaş başlık” ile geri dönerdik.
Sayın Ali Babacan ise, yeni bir siyasi yapıyı inşa etmekte olduğu ve bu süreçte canlı yayın yoluyla ilk defa kamuoyuyla buluştuğu “fırsat” niteliğindeki bir vasatta dâhi “dört eğilimin dördüne de hitap edeyim” derken, hiçbir eğilime tam mânâsıyla mesaj veremedi.
Sayın Babacan, Merhum Özal’ın ellerini birleştirerek ortaya koyduğu “dört eğilim” modelini örnek alıyor gibi ama bu öyle bir dönem mi?..
12 Eylül sonrası ortam ile şimdiki ortam arasındaki farklara dikkat etmek gerekmez mi?..
Fatih Altaylı, yeni siyasi hareketin önemli noktalarında oldukları söylenen Eski Ak Partili isimlerden bazılarındaki “bagajların yüklü olduğunu” söyleyince…
Bu arkadaşlarla hangi çerçevede çalışılacağının şu an için belirlenmediğini, aslında bunun kimse için yapılmadığını belirtme ihtiyacını hissetti Sayın Ali Babacan.
Üzerine, yeni yapının ağırlıklı olarak “eski” AK Partililerden oluşması gibi bir durumun da söz konusu olmayacağını, toplumun bütün kesimlerini temsil eden bir yapıyı kurmaya gayret ettiklerini de vurguladı.
Merhum Özal, üç aşağı beş yukarı aynı vurgularla çıktığı siyaset yolculuğunda, “dört eğilim”i bir araya getirmeyi denemiş ancak nihayetinde “bütün eğilimler” tarafından terk edildiği bir noktaya gelmişti.
Mümkün olan en geniş alana hitap etmek bir siyasetçi için elbette tercih edilir bir durumdur.
Bununla birlikte, fazla kuşatıcı olmak isterken “hiçbir yere mesaj verememek” gibi bir durum da söz konusu olabilir ki…
Dün görüştüğüm farklı siyasi eğilimlerden tanıdıklarım, kendilerini doğrudan ilgilendiren mesajları almadıklarını ifade ettiler.
***************
“Karizma” Meselesi
Sayın Babacan’ın “her şeye karar veren genel başkan olmayacağına” dair göndermelerinin hangi adrese gittiği malûm ama bunu yapmak isterken, “karizmatik lideri olmayan yeni oluşum” algısını büsbütün pekiştiriyor da olabilir.
İnsanımız “gemiye kaptanlık” edecek şahısta “karizma” aramaya devam edecektir.
Siyasette başarı “rüzgâr işi”dir, şartların önünüze bir takım fırsatları çıkartması yetmez, bu rüzgârı estirecek bir “Lider” ve “Ekip” de çok önemlidir.
***************
Ekonomiye bağlı ama…
Sayın Ali Babacan’ı izleyenlerin nabız atışlarında herhangi bir farklılığın meydana geldiğini hiç sanmıyorum.
Tepkilerden, “Memleket ekonomisi kötüye giderse, ekonomiyi bilen ve dış dünyayla ilişkileri iyi olan bir siyaset adamı olarak ‘kurtarıcı’ rolünü üstlenebilir mi?” diye bakıldığı anlaşılıyor.
Siyasetteki başarı şansının büyük ölçüde “muhtemel ekonomik kriz”e bağlı olması da çok iyi bir durum olmasa gerek.
Tam burada “2000-2001 ekonomik krizleri olmasaydı, Sayın Erdoğan siyasette bu kadar başarılı olabilir miydi?” diye bir itiraz yükseltilebilirse de…
Sayın Erdoğan’ın ülke yönetimine yürüdüğü çok uzun yıllar öncesinden dile getirilen bir gerçeklikti. Başarısının zemininde; cadde cadde, sokak sokak, dükkân dükkân, ev ev siyaset yapmış olması vardı.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndaki müthiş icraatları, onu “tabii lider” olarak öne çıkarttı.
Hikâyesindeki “mağduriyet” faktörü de belirgindi.
Şartlar, tabii ve karizmatik liderliği destekledi.
Sayın Ali Babacan’ın hikâyesi büyük ölçüde, “Ak Parti Kabinesi’nin önde gelen mensubu” olduğu yıllara yaslanıyor.
Sayın Ali Babacan’ın “Geçmişteki bütün iyi işler bizim katkımızla oldu ama yanlışlardan biz sorumlu değiliz.” özetiyle sunulabilecek söylemi ne kadar etkili olabilir?..
O vakitlerden bu vakitlere intikal edenlerin “yanlış” olanlarında her kabine üyesi gibi kendilerinin de sorumluluğu yok mudur?..
“Kapalı kapılar ardında şunları şunları söyledim ama dinlemedi” çerçeveli bir “savunma” malzemesinin modası çoktan geçmiş değil midir?..
****************
“Dört Eğilim” ve “Çatı Adaylığı”
Sayın Ali Babacan, “siyasete” değilse de “siyasi partilere” olan ilginin son derece azaldığı, aidiyet bağlarının zayıfladığı, ancak “Yeni Yönetim Modeli”nden dolayı “Liderlik” vurgusunun öne çıktığı bir dönemde parti kuruyor.
“Başkanlık” sistemini değiştirmek kısa ve orta vadede çok mümkün görülmediğine göre, bu şartlarda da seçime girecek.
Genel Başkan olarak veya “Çatı’nın Cumhurbaşkanı Adayı” olarak, hangi kesimlerden oy alabilir, ne kadar oy alabilir şu andan bilinemez…
Sayın Abdullah Gül ile birlikte hareket ettikleri malûm.
“Plânlanan” geçtiğimiz seçimde gerçekleşemeyen “çatı adaylığı” formülünün bu sefer hayata geçirilmesi de olabilir…
Hesaplanan her ne ise…
Ekonominin gidişâtı Sayın Berat Albayrak’ın ifade ettiği gibi olursa “farklı hesapların” şansları çok azalır, tam tersi olursa durum değişebilir.
****************
Gençliğin Beklentilerine Hitap Edebilmek Çok Önemli
Bir de şu var:
Ak Parti’nin iktidara gelmesinden bu yana kaç nesil yetişti.
Bu “yeni nesiller”in çok farklı arayışlar içinde oldukları ve “keskin siyasi üsluptan” hazzetmedikleri bilinen bir gerçek.
Bununla birlikte, gençlik heyecan ister, kendisine “heyecan verecek” bir “Lider” ister.
AK Parti’nin genç kesimde, diğer kesimlerdeki kadar güçlü olmadığını görüyoruz da, bu boşluğun Sayın Ali Babacan‘ın partisi tarafından ne kadar doldurulabileceği son derece belirsiz.
CHP ve diğer “eski” partilerin tabanlarında da “boşluk hissi” var ama bu boşluğu doldurabilmek hiç de kolay değil.
Gençlik, “Biz gelirsek uçacaksınız” çerçeveli vaatlere ne kadar sıcak bakar?..
Bu da belli değil.
Buraya kadar yazdıklarımla, Sayın Babacan’ın yeni siyasi hareketine yüksek oranda başarı şansı vermediğimi ortaya koymuş oluyorum.
Bununla birlikte, harekette “bereket” olmasını, yeni siyasi hareketlerin AK Parti’yi ve diğerlerini milletin sesine daha fazla kulak vermeye teşvik etmesini diliyorum.
*
Son olarak şunu ifade etmek isterim ki;
Eğer Ak Parti metal yorgunluğu mudur, nedir, içinde bulunduğu şu ruh halini atlatabilirse…
Sayın Erdoğan’ın sergilediği gayretin, çok değil yüzde ellisini “yönetimin ortalaması” haline getirebilirse…
Başkalarına şans kalmaz.
Diyeceksiniz ki,
“Sayın Erdoğan da kimi vakit hatalar yapmıyor mu?”
Evet yapıyor…
Lâkin, “yönetimin performansı” yükselirse o hatalar da çok azalır…
Her topa girmek mecburiyetinde bırakılanın hata yapma ihtimali de artar zira.