Sayın Ali Babacan ve Azgın Azınlık!..
Deva Partisi Genel Başkanı, Eski AK Partili,
bir zamanların
AK Parti İktidarı Ekonomi Yönetimi Patronu Sayın Ali Babacan şöyle demiş:
“19
yıldır yıpranmış, yönetme kapasitesini yitirmiş, günübirlik hesapların içinde
kaybolmuş bu iktidarı, önümüzdeki ilk seçimde millet olarak değiştireceğiz.
Ancak ülkemizi intikamdan, rövanştan beslenen azgın bir azınlığa bırakmamakta
da kararlıyız.”
*
“Azgın
azınlık!..”
Bu ne demek?
“Bunlar
milli bayramlarda dindarlara saldıranlardır!” yollu cümleler meselenin “ontolojisini” izaha yetmiyor.
Hangi partinin zihniyetini kast ediyorsunuz
efendim.
Ve, “Çatı Adaylığı”nız, hangi zihniyetin
desteğinin alınmasına bağlı?..
“Millet
İttifakı” çevrelerindeki “Çatı
Adaylığı” çekişmesi var bir de…
Aday adayları, birbirlerine ufak ufak çelme
takıyor!..
Sayın Ali Babacan, “Çatı Adayı, tarihinde her türlü zulüm bulunan Tek Parti zihniyetinden
biri olursa asla kazanamaz!” mı demek istiyor?
“Potansiyel” rakiplerinin “en sıkıntılı taraflarına” mı işaret ediyor?..
“28
Şubat mağdurlarından oy alabilecek tek çatı aday adayı benim!” mi demek istiyor?
Buralara geliriz kısmetse…
Aşama aşama gidelim.
İlk önce, “İktidarı Değiştirmek” meselesi:
Siyasi iktidarı, yani Ak Parti iktidarını,
aslında Ak Parti’yi de değil, Sayın Recep
Tayyip Erdoğan’ı ilk seçimde indireceklerini iddia etmiş Sayın Babacan.
Edebilir.
Siyaset iddia işidir.
Siyasi iktidar ile Cumhuriyet İttifakı’ndan
MHP’nin “baraj ayarlamalarını”
seçimin kaybedileceğini anlamış olmalarına yormak da muhalefetin hakkıdır.
Partiniz yüzde kaçlık parti olursa olsun, iddianızı
ortaya koyabilirsiniz…
Sayın Babacan, AK Parti’nin,
“FETÖ” operasyonlarına muhatap olduğu günlerden
önce yaptığı bütün güzel işleri “kendi
hanesine” yazıyor, bütün “yanlışları”da, (sanki kendileri o zamanlar iktidarın en önemli ve yetkili isimlerinden
biri değilmiş gibi) Sayın Erdoğan’a yüklüyor.
Bu hesabın doğru bir hesap olmadığı yönündeki
değerlendirmemi defalarca dile getirdim.
Ne yani, Sayın Babacan’ın işin başında olduğu
dönemde her şey güzeldi de, kendileri gidince mi bozuldu?
Bu hesabın doğru bir hesap olmadığını defalarca
söyledik ve yazdık, bilirsiniz kadim okuyucularım.
Ve şunu da bilirsiniz ki,
O “eski” günlerde, hata ve eksiklik olarak gördüklerimize
dikkat çektiğimizde, siyasi iktidarı ikaz ettiğimizde yanımızda pek de kimseyi
bulamıyorduk.
Sayın Babacan’ın da içinde bulunduğu
yapılar, her ikazımıza tepki gösteriyor,
“Şimdi eleştirmenin zamanı değil, CHP’ye
malzeme mi veriyorsun!” filan yollu bildik karşı çıkışlarla bizi itham
ediyorlardı.
O günlerde de, her yapılanı alkışlayanlarla her
yapılana karşı çıkanlar vardı.
Biz, “Gelen
ağam, giden paşam!” takımından olmadığımız için, bugünkü gibi o gün de, iki
tarafa da meyletmedik.
Söylemek istediğimizi söyleyebildiğimiz kadar
söyledik.
O günlerde, AB ile ilişkilerden, meşhur “mayınların
temizlenmesi” mevzuuna kadar birçok konuda “keskin” ikazlarımız olmuştu.
Eğitim, kültür ve aile hususlarındaki
ikazlarımızı o günlerde de gündeme taşımaya çalışıyorduk.
“Zemin
kayıyor!” deyip duruyor, “Kültürel İktidar” zaafına dikkat
çekiyorduk!
Ve o günlerde de “Azgın Azınlığa” en fazla tepki gösterenler arasında yer alıyorduk!
Kimse de, “Serdar
Bey haklısınız, dost olan, vaktinde uyarandır!” demiyordu.
Bir yandan “Azgın Azınlık”, diğer yandan da
“gelen ağam, giden paşam” takımı kızıyordu bize.
Sayın Ali Babacan’ın da o günlerde, “Şu, şu konularda yanlışlar yapılıyor!”
dediğine dair bir kulis “dedikodusu”
olsun yok, gözümden kaçmadıysa.
Sayın Ali Babacan ile, TOBB’un organize ettiği hayli
uzun süreli bir “ABD seyahatinde”
bol bol sohbet etme imkânını bulmuştuk.
Ayrıca, oralardaki temasları da yakından tâkip
etmiştik.
O günlerde, Sayın Ali Babacan’a, daha önceki
gün “azgın azınlık” olarak
nitelendirdiği çevrelerin Sayın Erdoğan’a ve Ak Parti iktidarına yönelik
tepkilerinden bahsettiğimizde, birçok habere başlık olan şu cümleyi
kullanmıştı:
“Uluslararası
piyasa oyuncuları siyasi ve ekonomik istikrarı yakalayan Türkiye’den
rahatsızlık duyuyorlar!”
Tarih:
23 Ekim 2013.
Zamanın
Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan, ABD’den, Sayın Erdoğan’ın “Faiz lobisi” göndermesine denk gelen
mesajlar veriyordu.
Hani,
bugün, Sayın Ali Babacan’ın “azgın
azınlık” olarak nitelendirdiği
toplulukların da alaya aldıkları, “Türkiye
gittikçe büyüyor, güçleniyor… Dış güçler ve içerideki uzantıları da, bu durumun
önüne geçmek için ellerinden geleni yapıyor!” söylemi var ya…
O
günlerde…
Yani,
şunun şurası 2013’te aşağı yukarı aynı şeyleri söylüyordu, Sayın Ali Babacan…
Mesela,
mesajını şu ifadelerle veriyordu:
“Yatırımcılar
üzerinde, piyasa oyuncuları üzerinde dezenformasyon çalışmaları oldu, İstanbul
ve Londra kaynaklı. Faizlerin yükselmesinden toplu şekilde istifade eden
kesimler oldu!”
O
günlerde 17/25 Aralık operasyonlarının patlak vermesine az bir zaman kalmıştı.
Sayın Erdoğan aynı Sayın Erdoğan’dı,
kabine de aynı kabine!..
O
günlerde Başbakan Yardımcısı olarak, Türkiye’nin “dış kaynaklı finans
operasyonlarına”, özellikle de “İstanbul” ve “Londra” kaynaklı finans
operasyonlarına, daha doğrusu “faiz
lobisi” operasyonlarına maruz kaldığını açıkça ifade ediyordu Sayın Ali
Babacan.
Buradaki
“İstanbul ve Londra” vurgularının ne
anlama geldiğini konuları yakından takip edenler bilir!..
Hem de
çok iyi bilir!..
Sayın
Ali Babacan o günlerdeki sözlerine “Hükümette
olma sorumluluğumuz bunu gerektiriyordu. Ülke ekonomisini düşünmek zorundaydık,
birçok şeyi görüyorduk ama kol kırılır yen içinde kalır diyerek tahammül
ediyorduk!” yollu ifadelerle izah getirmeye çalışabilir!
Sayın
Erdoğan ve yakın çevresini (dışarıya malzeme vermeden) sonuna kadar ikaz
ettiklerini ve o günlerde henüz bu sona gelinmediği kanaatinde olduklarını
söyleyebilir.
Birileri
de, bu sözlere, “Ne o, yoksa 17/25
Aralık benzeri bir operasyonu mu bekliyordunuz?” diye karşı çıkabilir.
Bu
lâfların hepsi boştur, zira hiçbirinin ispatı yoktur!
Politika
böyle bir şeydir.
Dün
gerçekten de dündür ve bugün de bugün…
Birisi
çıksa ve “Bizim tutarsızlıklarımızdan
bahsederken mangalda kül bırakmıyorsun, ama ya siyasi iktidarın dündür bugün
bugündürleri…” diye itiraz ederse…
Buna
da pek bir şey diyemeyiz.
“Oyundan maksat ütmektir!”
diyorlar ya…
Bizim
dünya o dünya değil.
Dünya
iki kulplu kazan, demişler.
Tut
bir ucundan sen de kazan!..
Bu
dünya böyle bir dünya.
“Kazı kazan”
dünyası…
Bakın,
o kadar yazdık, nelere nelere gittik de, şu “azgın azınlık” noktasına bir türlü
şöyle ağız tadıyla gelemedik.
Sayın
Ali Babacan, “Ülkemizi intikamdan, rövanştan beslenen azgın azınlığa
bırakmamakta da kararlıyız.” demiş ya…
Buradaki “azgın
azınlık”, hangi azgın azınlıktır?
Sayın Ali Babacan,
Bu memleketin evlâtlarına kan kusturan darbe
teşvikçisi partiyi, o zihniyeti azgın azınlık içine alıyor mu, almıyor mu?..
Geçtiğimiz günlerde, bir parti genel başkanına,
şiddet ve hakaretten fersah fersah uzak bir şekilde tepkisini gösterdi diye bir
kadını linç eden, hatta “Bunun
çocuklarını elinden alın!” kampanyası başlatan güruh, bu azgın azınlıktan
mıdır?
Sayın Ali Babacan, “çatı adayı” olmak istiyorsa, bu çatıyı kimler kuracaktır?
27 Mayıs, 28 Şubat, 27 Nisan darbecileri mi?
Sermayeyi renkler ayıran, “Laikliği bizim anladığımız gibi anlamıyorsan yaptığın ticareti başına
geçiririz!” diyenler mi?
Üniversitelerde ikna odaları kuranlar mı?
Sayın Ali Babacan, öyle “azgın azınlık” diyerek çekilmesin lütfen bir kenara…
Net adresler versin, politik hesapları
öncelemeden.
*
Sayın Ali Babacan’ın “Azgın Azınlık” muhabbeti
hoşumuza gitti.
Devamını getirecek mi bakalım!
Ha bir de…
Geçtiğimiz günlerde bir Genel Başkan, Ekrem
İmamoğlu’nu Rahmetli Fatih Sultan Mehmet Han’a benzetmişti, “Çatı Adaylığı” için yaman ve kurnazca
bir hamle!..
Şimdi de…
Sayın Ali Babacan, “Azgın Azınlık” diyerek 28
Şubat mağdurlarına “şirin” bir mesaj
göndermeye çalıştı.
Çalıştı da…
“Hem onla, hem bunla, reel politik, real
politik”, nasıl olacak bakalım bu işler?
Şu “Çatı
İşleri” gittikçe güzelleşiyor mu, ne!..
Gelişmeleri, “maddi çıkar endişelerinden” uzak bir ruh haliyle izlemek çok hoş
oluyor!..