Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
11 Temmuz 2016

Savunmasız stratejisiz ittifak: NATO

Yirminci yüz yıl, insanlık tarihinde birçok açılardan ilklerin yaşandığı bir dönemdir. Elli yıl içinde iki dünya savaşının yaşanması, bu dönemde yaşanan en önemli olayların başında gelmektedir. İnsanlık, modern dönemde daha iyi bir dünya ve bir yeryüzü cennetinin oluşmasını beklerken, iki büyük savaş, dünyanın cehenneme çevrilmesine neden olmuştur. Bugün bile dünyamızda yaşanan bir çok olayın üzerinde iki dünya savaşının etkilerinin devam ettiğini söylemek mümkündür.

Yirminci yüzyılda otoriter ve totaliter ideolojiler, Batı medeniyetinin kalbi olan Avrupa'ya egemen oldular. Nazizm Almanya'da, faşizm İtalya'da, Portekiz'de ve İspanya'da iktidara geldi.

1917 Yılında Lenin liderliğinde gerçekleşen Ekim Devrimi sonucunda Rus Çarlığı sona erdirilmiş Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği isimli yeni bir emperyalist imparatorluk kurulmuştu. İkinci Dünya Savaşından sonra Amerika ve Avrupa için yeni tehdit Komünizm ve SSCB idi. Sovyetler Birliği, Doğu Avrupa'nın tamamını kontrol ediyordu. Batı, kendisinin sürekli olarak Sovyet Bloku tarafından tehdit edildiğini düşünüyordu. Sovyet Blokuna karşı Amerika ve müttefikleri, Kuzey Atlantik Paktı (NATO) denilen bir askeri ve savunma bloku kurdular. Türkiye, NATO'nun kurucu üyesi konumundadır ve Soğuk Savaş yılları boyunca NATO'nun Sovyetlere karşı en önemli kanat ülkesi durumundaydı.

Sovyetler Birliği'nin 1978 yılında Afganistan'ı işgal etmesi, sonun başlangıcı oldu. Afgan halkları, Afgan Cihadı denilen büyük bir direnişle Sovyet işgaline karşı koydular. Sovyetler, yıllar süren direniş karşısında ağır kayıplar verdiler ve Afganistan'dan çekilmek durumunda kaldılar. Sovyet Komünist Partisi'nin son genel sekreteri Gorbaçov, Glasnost ve Prestroika adı verilen reform ve açılım politikalarıyla Sovyetler Birliği'nde ve Varşova Paktı'na üye ülkelerde birçok yeniliği gerçekleştirmeye çalıştı. Bütün girişimlere rağmen Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı'nın dağılması engellenemedi.

Doksanlı yıllar, Soğuk Savaş'ın bittiği yıllar olarak bilinmektedir. Soğuk savaşın bitmesi ve Sovyetlerin dağılması, NATO içinde varoluşsal bir krizin doğmasına neden oldu. NATO, Sovyet tehdidine karşı kurulan bir askeri ve savunma ittifakıydı. Sovyet tehdidi ortadan kalktığına ve Soğuk Savaş bittiğine göre, Soğuk Savaş sonrası dünyada NATO'nun var oluş amacı, misyonu ve işlevi ne olacaktı? Sovyet blokunun dağılmasından günümüze kadar NATO için, bu soruların cevabı verilmiş değildir. Doksanlı yıllardan beri NATO içinde bir varoluş krizi yaşanmaktadır. NATO'nun kendisini yenileyememesi, dünyanın NATO'ya artık ihtiyacı var mı sorusunun sorulmasına neden olmaktadır.

11 Eylül 2001 Tarihinde dünyanın hiç ummadığı bir olay gerçekleşti. 11 Eylül'de Amerika'nın kalbinde İkiz Kulelere yapılan saldırı, dünyada her şeyin değişmesine neden oldu. Amerika, terörizme karşı küresel mücadele adı altında yeni bir hegemonik planı devreye soktu. Amerika, NATO'yu kendi amaçları için sürekli olarak bir araç olarak kullandı. İslami terör ve radikalizm adı altında yeni bir düşman yaratıldı. El-Kaide ve Taliban gibi yapılar ileri sürülerek Afganistan, Saddam rejimini yıkarak Ortadoğu'ya demokrasi ve özgürlük getirmek iddiasıyla da Irak işgal edildi. Irak ve Afganistan işgallerinde NATO etkili bir araç olarak kullanıldı. İşgaller, NATO şemsiyesi altında gerçekleşti. Irak ve Afganistan'ın işgal edilmesi ve dini terörün küresel sisteme tehdit olarak belirlenmesi, NATO'nun günümüzde niçin var olması gerektiği ve günümüz şartlarına uygun olarak NATO'nun nasıl yeni bir işleve sahip olacağına dair sorular için tatmin edici cevaplar bulunmasını sağlamamaktadır. Soğuk Savaş'ın bitmesinden beri NATO içinde yaşanan varoluşsal kriz, sürmektedir.

Bu hafta, Varşova'da bir NATO zirvesi gerçekleşmektedir. Birçok kişi, Varşova Zirvesi'nin Soğuk Savaşın bitiminden bu yana yapılan en önemli zirve olduğunu iddia etmektedir. NATO, şimdiye kadar Lizbon, Şikago ve Wales'tede büyük zirveler gerçekleştirdi. Ancak şimdiye kadar gerçekleşen zirvelerin hiçbiri NATO'nun yıllardır yaşadığı krizi çözmeye yetmedi. Zirvelerin NATO sorununu ve krizini çözmeyi gerçekleştirmediği görülmektedir.

Soğuk savaşın bitmesinden sonra Rusya ve Batı arasında ilişkilerin olumlu ve yapıcı bir şekilde gelişeceği şeklinde bir iyimser beklenti oluşmuştu. Ancak Rusya'nın izlediği politikalar, Rusya'nın tehdit olmaya devam ettiğini göstermektedir. Yeltsin'den sonra işbaşına gelen Putin'in uyguladığı politikalar, Rusya'nın dünya barışı için büyük bir tehdit olmasına neden olmaktadır. Dünya, Rusya'ı otoriter ve mafyatik bir yönetim örneği olarak değerlendirmektedir.

Rusya, Gürcistan'a askeri olarak müdahale ettiğinde, Kırım'ı ilhak ettiğinde ve Doğu Ukrayna'daki iç çatışmaya müdahil olduğunda, NATO bunlara karşı etkili bir karşılıkta bulunamadı. Arap isyanları, Suriye savaşı ve DAİŞ'in ortaya çıkışı gibi olgular karşısında NATO, etkisiz kalırken Rusya sürekli olarak etki alanını, askeri gücünü ve ekonomik ilişkilerini çeşitlendirmekte ve güçlendirmektedir. NATO, Rusya tehdidine karşı Soğuk savaş dönemi tedbirleri almaya devam etmektedir. Güvenliği sağlamak için tehdide yakın bölgeye asker yerleştirmek bir Soğuk Savaş refleksidir. Varşova zirvesinde Batık ülkelerine ve Polonya'ya asker yerleştirilmesi, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerine AWACS uçaklarının keşif yapmalarının sağlanması gibi kararlara varıldı.

Günümüz dünyası, artık bir Soğuk Savaş dünyası değildir. Ortaya çıkan tehditlere askeri olarak cevap vermek, tehdidi ortadan kaldırmamakta, bilakis tehdidi güçlendirebilmektedir. Ekonomik, kültürel, ideolojik, sosyal, dini, tarihsel ve diplomatik boyutları olan yeni stratejik savunma doktrinine ihtiyaç vardır. Ancak NATO, şu anda yeni bir stratejik savunma konsepti belirleyecek potansiyelden ve yetenekten uzak bir görüntü vermektedir. Stratejisiz ve savunmasız bir savunma ittifakı gibi aciz ve hantal görüntü veren NATO'nun niçin var olduğu sorusu, önümüzdeki yıllarda yoğun olarak tartışılmaya devam edecektir.