Savaşın Perde Arkası
"Önemli olan görüntü değil, görünen görüntünün arkasındaki görünmeyen gerçeği görebilmektir" Paul Klee
İkinci Dünya savaşında birbirleriyle savaşan Japonya ve ABD savaşın hemen arkasından ticari bağlarla birbirlerine bağlandılar. Ancak bu bağın Japonya'nın ABD'ye bağımlı hale gelmesine neden olduğunu söyleyebiliriz. Savaş sonrasında ABD ulus devleti ile beraber hareket eden küresel sermaye, Japonya'ya hem teknoloji hem sermaye yardımı yaptı. Japonya dünyanın ileri teknoloji üreten bir sanayi ülkesi konumuna geçti ve ürettiklerini esas itibariyle ABD'ye sattı. Çünkü en büyük pazar ABD idi ve ürettiği teknolojiyi ABD'ye satmak suretiyle ancak endüstrisini devam ettirebilirdi. Ancak bu arada ABD, Japonya'dan ithal ettiği ürünlerin bedelini ödeyemiyordu. Şöyle bir gerçek de vardı ki, eğer Japonya fazla üretimden kaynaklanan tasarruflarını ABD'deki küresel sermayenin finans kurumlarına yatırmazsa, hiçbir şekilde ABD'ye ihracat yapamazdı ve ihracat yapamadığı zaman da, sanayisi gelişemezdi. Bu yolla ABD hem kendi refahını artırıyor hem de küresel sermaye ile beraber Japonya'nın tasarruflarını kullanarak dünya üzerindeki parasal egemenliğini sağlıyordu. Böylece ABD küresel sermaye ile beraber hareket ederek öyle bir ekonomik model kurdu ki, Japonya'yı kendisine bağladı.
Soğuk savaş sonrasında dünyanın dengesi bir türlü rayına oturamadı. Dünyayı iyi kötü bir dengede tutan uluslararası konsensüs soğuk savaş döneminden sonra ortadan kalktı. Dünya küresel bir krize ve kaos dönemine girdi. Soğuk savaş sonrası dönemin getirdiği koşullarla birlikte ortaya çıkan özel askeri şirketler, kısa sürede lojistik destekle başlayan faaliyetlerini harekat sahasına kaydırarak uluslararası sistemin savaşan aktörleri arasında yerlerini aldılar. Küresel sermayenin yönlendirdiği ve kar amacıyla hareket eden bu yapılar, Soğuk Savaş döneminin sona ermesiyle birlikte kurdukları terör örgütleriyle birlikte küresel sermaye adına istedikleri siyasi kararın alınması için çeşitli operasyonlar düzenlemeye başladılar. Bu doğrultuda hiçbir insanı ve vicdani hassasiyeti olmayan bu güçler dini, ideolojik, etnik grupların içine yerleştirdikleri veya bu gruplar içerisinden satın aldıkları adamlar üzerinden karışıklıklar çıkararak hedeflerine ulaşmak için her türlü oyunu kurmaktadırlar.
Daha önceki yazılarıma detaylarını anlattığım ulus devletler ile küresel sermaye arasında yaşanan "küresel dünya savaşı" Musul operasyonu ile devam ediyor. Düzenli ordusu bulunan ulus devletler terör örgütleri üzerinden savaşan küresel sermaye, içinde yaşadığımız coğrafyayı adeta ateş hattına çevirdi. Uzun bir süredir terör örgütleri üzerinden enerji kaynaklarını elinde tutan küresel sermaye Musul operasyonunun ardından DAEŞ terörü sonrasında şii-sünni çatışması üzerinden bölgeyi karıştırarak bölgedeki hakimiyetini sürdürme çabası içerisinde. Türkiye'nin şii-sünni çatışmasını engelleme çabaları sebebiyle de Türkiye'yi operasyonlardan uzak tutmaya çalışıyorlar.
Türkiye'nin artık eskisi gibi olmadığını Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Biz, sahada da olacağız, masada da olacağız. Bunun dışında kalmamız mümkün değil." sözleriyle tüm dünyaya ilan ettik. Ayrıca "Terör tehdidiyle karşı karşıya kalırsak kusura bakmayın Suriye'ye gideriz" diyerek "Fırat Kalkanı Harekatı" kapsamında veya farklı isimlerle Fırat nehrinin sadece batısına değil aynı zamanda doğusuna da operasyon yapılabileceğini belirttik. Türkiye'nin bu hamlelerinden rahatsız olan güçler Türkiye'yi operasyonlardan uzak tutarak masa dışı bırakmak için içeride çeşitli saldırı hazırlıkları yapıyorlar. Fakat güvenlik güçlerimiz bu teröristlere yönelik gerçekleştirdiği operasyonlar ile kısa süre içinde pek çok canlı bomba ve bombalı araç saldırısını engelledi.
Diğer taraftan uzun bir süredir gündeme gelmeyen "Başkanlık" sistemi konusu MHP Lideri Devlet Bahçeli tarafından bir anda "Sayın Cumhurbaşkanı fiili Başkanlık yapmaktadır. Ya başkanlıktan vazgeçsin ya da yasal boyut kazansın ve sorun bitsin." sözleriyle gündeme getirilmişti. Türkiye'nin yeni dönemde güçlü bir irade ile yönetilmesi için yeni Anayasa ihtiyacının giderilmesi için çalışmalar başlatıldı. Nitekim geçen haftaki grup toplantısında da MHP Lideri Devlet Bahçeli "Şartlar oluşursa aziz milletimize sorunların çözümü için müracaat etmekten vazgeçmeyiz." sözleriyle anayasa değişikliğinin referanduma gitmesi hususunda gerekli olan 330 oy konusunda kriz çıkartmak isteyenleri adeta ters köşeye yatırmıştır. Dünyada düzen değişirken Türkiye'nin artık eskimiş sistemle devam etmesi beklenemez. Bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Devleti sıfırdan kuracağız" sözlerinin hayata geçtiğini görüyoruz.
Bu bağlamda Türkiye devlet olarak oluşturulan yeni düzende güçlü bir ülke olmak için önemli, stratejik hamleler gerçekleştirirken millet olarak bizim de devletimize destek olmamız gerekmektedir. Bilimde, sanayide, teknolojide, sanatta, sporda yüksek katma değerli üretim için çalışmalı ve üzerimize düşeni layıkıyla yapmalıyız. Artık çalışma ve üretme zamanı.