Savaşın öncü şokları
Her biri ayrı başlık altında değerlendirilmesi gereken çok ciddi hadiseler yaşadık. Süleymani suikastından Corona virüsüne, Amerika/İngiliz derin kavgasından Kudüs zorbalığına kadar, küresel fay hatlarında ciddi bir stres mevcut. Kırılma nerede ve ne zaman olur, bilinmez ama tüm dünyayı etkileyecek bir sarsıntıya doğru hızla yol alıyoruz. Aslında tüm bunlara, “YAKLAŞAN 3. DÜNYA SAVAŞININ ÖNCÜ ŞOKLARI” demekte hiçbir beis bulunmuyor. Yoksa “Perşembenin gelişi Çarşambadan, hatta Salıdan belli” olduğu kesinlikle inkâr edilemez.
Mesela Küreselcilerle, Amerika çatışmasını bilmeyenimiz yoktur. En azından bizi takip edenlerin, buna aşina olduğu muhakkak. YPG/PYD, DEAŞ, Haşti Şabi, İran, Irak, Suriye vb. unsurlar, hep bu mücadelede öne çıkan hususlar oldu. O yüzden Kasım Süleymani suikastını de, aynı zaviyeden incelemekte şüphesiz ki yarar var. Zira İran’ın Küresel Çin ile yaptığı büyük anlaşmalardan sonra, Süleymani’nin öldürülmesi kronolojik sıralamaya tam manasıyla oturuyor. Tıpkı geçenlerde Amerika’nın İran Masası yöneticisi olan Michael D'Andrea’nın, Afganistan’da uçağı vurularak karşılık verildiği gibi. Siz bakmayın Taliban’ın söz konusu saldırı üstlenmesini… Çünkü Taliban'ın bu suikastı yapacak, gücü de ve aklı da tartışılır vaziyette.
Anlayacağınız önümüzdeki tablo; Amerika ve Küresel elitlerin, yeni dünya düzeni hâkimiyeti uğruna, hiç alışık olmadığımız fütursuzluklara soyunacağını resmediyor. Kim bilir belki Irak, belki Libya, belki de hiç tahmin etmediğimiz bir yer ve yöntemde, benzer şeyleri yakında hep birlikte görebiliriz. “Hocam amma abartın! Amerika ve Küreselci Çin daha yeni ticaret anlaşması yaptı” dediğinizi duyar gibiyim… Öyleyse bu anlaşma sırasında, Çin’de biranda peyda olan virüse ne dersiniz? Çinlilerin asırlardır nasıl beslendiği (börtü/böcek) ortadayken, virüsün şimdi horlaması sizce de manidar değil mi? Yada şöyle soralım; BİRİLERİNİN İDDİA ETTİĞİ GİBİ; “Çin, Biyogüvenlik Laboratuvarında madem böyle bir virüs üretmişse”, niçin anti virüsünü de yapmaz ki? Hem de Çin’in dünyadan izole edilmesi ve ciddi ekonomik kayıp yaşamasına yol açmışken… Kaldı ki Çin ve özellikle Avrupa ekonomisinde, ciddi resesyon tehlikesinin doğması, en fazla kimlerin işine yarayacağı da aşikar.
***
Yüzyılın gaspı
3. Dünya Savaşının bir diğer fay hattı da, Kudüs’e doğru uzandığı malumunuz. Bu açıdan hem Trump hem de Netanyahu’nun seçim yatırımı olan “Yüzyılın Gaspı Anlaşması, aynı zamanda saplantılı bir inancın” da en açık yansımasından ibarettir. Hazin olan da; içlerine İran korkusu salınan Körfez Ülkelerinden, bu zorbalığa dişe dokunur yüksek ses çıkmaması… Bırakın onu, bari alkış tutmasalar iyiydi. Kısacası günümüze dek petrol verip iktidar satın alanların, şimdi ise Kudüs’ü vererek yalancı bir ikbal hesabı içerisine girdiğine tanıklık ediyoruz. Hristiyan dünyanın halini sorarsanız; yöneticilerinin, büsbütün masonik örgütlerin etkisinde olduklarının bariz ispatı konumunda.
O sebeple “Savaşı İslam’ın kalbine taşıyacağız” diyenlerin, çıkardıkları iç savaşı Irak’tan, Afganistan’dan, Libya ve Suriye’den; Kudüs’e, Mekke ve Medine’ye taşımayacağını kimse garanti edemez… Zaten bundan ötürü “KUDÜS, KIRMIZI ÇİZGİMİZDİR” Sn. Erdoğan’ın ifadesiyle… Fakat böyle bir durumda egemenlerin adeta oyuncağı olmuş malum yönetimlerin, Mekke’yi ve Medine’yi koruyacağı tam bir muamma… Neden mi? Lütfen gerçekçi olalım… “İsrail’e kardeş Amerika’ya abi diyen, İsrail ile savaşmanın caiz olmadığını açıklayan, Kudüs’ü peşkeş çeken, toprakları emperyalistlerce işgal edilmişken Türkiye’ye saldıran, Amerika, İsrail, İngiltere, Çin, Rusya ve Fransa dururken, Türkiye’yi tehlike gören ” bir zihniyetten daha ne beklenebilir ki…
Hülasa geldiğimiz aşamada, bizlerin dik ve sağduyulu duruşu oldukça elzemdir. İçimizde kargaşa çıkartıcı eylemlere inat, birlik ve beraberliğimizi mukaddesat bağlamında tanzim etmemiz de, küresel depremlere karşı büyük bir mukavemet kazandıracaktır. Coğrafi düzlemde ise siyasilerden ziyade, bölgemizdeki GERÇEK İSLAM ÂLİMLERİNE hayati bir görev düştüğü ortada… Zira Âlimlerin, Müslümanların İslam kimliği altında dayanışmasını sağlaması, 1931’DE İSLAM BİRLİĞİ GENEL KONGRESİNDEKİ gibi münkere “el ile verilecek bir tepkinin” temelini oluşturacaktır. Böylece bölgemize biçilen mezhep çatışmaları, terör ve bölücü tehditlerin, emperyalist bir istilaya evirilmesine geçit verilmeyeceği kesin. Tabi bu hiç kolay değil. Ama imkânsızda sayılmaz… Hele üstümüzdeki ölü toprağını bir silkeleyelim de… Allah Kerim…