Dolar (USD)
32.37
Euro (EUR)
34.95
Gram Altın
2324.19
BIST 100
9099.12
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

18 Şubat 2017

Savaş istenmemeli ama hazırlıklı da olunmalı

Savaş halinde, savaştığı kimselere karşı iyi muamelede bulunmak, düşmanlarına yumuşak davranmak; kadın, çocuk ve yaşlılara merhamet ve şefkat göstermek, yenilene karşı affı ve insafı elden bırakmamak her milletin yapacağı, her komutanın kabul edeceği davranışlar değildir. Çünkü savaşta, kan kanı coşturur; düşmanlık, kin ve nefret duyguları kamçılanır. Harp neticesinde de zafer sevinci fatihleri sarhoş ederek intikam hırsının en katısına bulaştırır.

İnsanoğlunun bu ilkel harp geleneğine ve savaş ahlakına ilk olarak İslamiyet ciddi manada kayıtlama ve sınırlamalar getirmiş; beşeri mücadeleyi gaddar ve vahşi suretten çıkarıp insanileştirmiş, insan haysiyetine yakışır bir seviyeye yükseltmiştir.

İslam'ın savaş olayına getirdiği temel kaideleri ve insani prensipleri şöyle tespit edebiliriz:

1- İslam'dan önce insanlığın hayat ilkesi mücadele idi. Galip ve kuvvetli olan, zayıf ve mağlup olanı ezer, her türlü zulme maruz bırakabilirdi.

İslamiyet hayat ilkesi olarak yardımlaşma esasını getirmiş, mücadele düsturunu reddetmiştir.

İslam'a göre, insanlığın çeşitli ırklara, milletlere, kavim ve kabilelere ayrılması birbirleriyle mücadele etmeleri için değil, birbirleriyle daha iyi tanışıp kaynaşmaları, yardımlaşmaları içindir.

2- İslamiyet hangi ırka mensup olursa olsun, hangi renkte bulunursa bulunsun, insanoğlunun aynı ana-babadan gelmiş, u00c2dem ile Havva'dan türemiş kardeşler olduklarını kabul etmiş, hepsinin de Rabbinin tek olduğu esasını getirmiştir.

Görüldüğü gibi İslam; ırk ve renk farkı gözetmeden bütün insanlığı kuşatmakta ve ırklardan hiçbirine doğuştan bir imtiyaz ve üstünlük tanımamaktadır. Böylece insanlar arasındaki mücadele ve savaş ortadan kalkacak, bütün insanlık barış içinde dostça yaşayacaklardır.

Bu iki prensip İslam'ın insanlar arasında gerçekleştirmeyi istediği en ideal nokta ve en son hedeftir. Ancak insan tabiatı ve alemin gidişatı böyle bir birlik ve kardeşliği sağlamaya fırsat vermez, savaş ve mücadeleler sürüp giderse ki realite böyledir, İslam'ın bu hale getirdiği prensip ve kaideleri de vardır.

3- Bütün insanlık için mümkün olmasa bile, Mü'minler arasında barışın mutlaka kurulması gerekir. Mü'minler için savaş ve mücadelenin hiçbir şekilde yasal görülmesi söz konusu olamaz.

"Mü'minler ancak kardeştirler. O halde iki kardeşinizin arasını (bulup) barıştırın." (el-Hucurat, 10)

"Ey iman edenler! Hep birden barış ve esenliğe girin." (el-Bakara, 208) ayetleri bu prensibi ifade etmektedir.

4- Savaşta ve düşmanlıkta ısrar eden milletlere karşı Müslümanlar mağlup düşmemek, İslam'ın izzet ve itibarını çiğnetmemek için kuvvetli ve hazırlıklı olmak durumundadırlar. Kur'an-ı Kerim'de bu hususta:

"Ey iman edenler! Onlara (düşmanlarınıza) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayınız." (el-Enfal, 60) buyrulmaktadır.

5- Düşman milletler düşmanlıktan vazgeçip barışa yanaşırlarsa, Müslümanlar barış için ellerinden geldiğince çaba göstermek zorundadır.

"Eğer (düşmanlar) barışa yanaşırlarsa, sen de yanaş ve Allah'a güvenip dayan." (el-Enfal, 61)

6- Düşman milletler barışa yanaşmaz, savaşı devam ettirmek isterlerse Müslümanlar da savaşa devam ederler. Çünkü kuvveti ancak kuvvet durdurur.

"Size harb açanlarla Allah yolunda siz de harp açın, dövüşün." (el-Bakara, 190)

7- İslam'ın savaş prensiplerinin başında Müslümanlarla savaşan ve İslam'a düşmanlık yapanlar dışında kimseye dokunulmaması gelir.

Bu husus Kur'an'da:

"Kimler sizin üzerinize saldırırsa, siz de tıpkı onlar üstünüze saldırdıkları gibi onlara saldırın." (el-Bakara, 194) buyrulmaktadır.

Bu ayette sadece savaşa katılanlara, saldırıya geçenlere mukabelede bulunmaya izin verilmekte ve bu mukabelenin de düşmanın yaptığı tecavüz ölçüsünde olması gerektiği hatırlatılmaktadır. Diğer bir ayette bu hususa daha da açıklık getirilmektedir:

"Size harp açanlarla Allah yolunda savaşın. Aşırı gitmeyin. Şüphesiz ki Allah aşırı gidenleri sevmez." (el-Bakara, 190)

Savaşta aşırı gitmek, düşmanın savaşmayan fertlerine, masum bireylerine tecavüzde bulunmak manasına geldiği gibi, düşmanın yaptığı tecavüze fazlasıyla karşılık vermek, ölçüyü aşmak manasına da gelir.

İslamiyet kadınları, çocukları, yaşlıları, gayr-i muharip, yani, savaşa katılmayan sivil kesim kabul etmiş; bunların öldürülmelerini, zulüm ve işkenceye uğratılmalarını kesinlikle yasaklamıştır.

Savaşın en kızgın anında bile insancıl duyguların yitirilmesine müsaade etmemiştir. Hazret-i Ebu Bekir'in Üsame bin Zeyd komutasındaki İslam ordusuna yaptığı şu tavsiyeler buna güzel bir örnektir:

"Düşman askerinin kulak, burun ve diğer uzuvlarını kesmeyin.

Küçük çocukları, yaşlı ihtiyarları ve kadınları öldürmeyin.

Meyve ağaçlarını kesmeyin ve yakmayın.

Askerin gıda ihtiyacı dışında koyun, sığır ve deve kesmeyin ve öldürmeyin.

Yolda karşınıza çıkan kilise ve mabetlere dokunmayın."

8- Düşmanla barış yapılınca Müslümanlara düşen, anlaşma şartlarını saygı ile kabul etmek, karşı taraf bozmadan anlaşmayı ihlal etmemektir.

9- İslam, savaş esirlerine ve kölelere karşı da son derece insancıl ve medeni bir muamele yapılmasını emretmektedir.

 
ABONE OL
Deniz feneri detay
Deniz feneri detay
Kızılay 160x600
TDV ramazan