Savaş gerginliği seçim stratejisi mi?
Yaklaşan seçimin getirdiği baskıyla ekonomide yaşanan sorunların iktidar
tarafından Suriye ve Ege denizinde yükseltilen
gerginlikle örtmeye çalışıldığı iddiaları iyiden iyiye ağızlarda dolaşır oldu.
Suriye’de ABD ve Rusya ile yapılan
anlaşmalarda iki tarafın da sözünü tutmadığı ve Türkiye’nin çekincelerine cevap
vermediği ortada olan bir gerçek.
Ukrayna işgalinin getirdiği odaklanmanın Rusya’yı yorması,
Türkiye’nin Suriye’de denklem değiştirici bir fırsat yakalamasına
imkân verdi.
Buna rağmen Tel Rıfat ve Münbiç’te hava
koridorunun Ruslar ve Amerikalılar tarafından kontrol edilmesi, Türkiye’nin
olası operasyonlarının önünde en büyük engel olmaya devam ediyor.
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov'un Türkiye’nin Suriye’de
olanlara kayıtsız kalamayacağını söylemesi, Suriye’de çözümsüzlüğün nedeninin
ABD olarak işaret edilmesi anlamına geliyor.
Buna rağmen ABD eski Suriye Özel Temsilcisi ve ABD
eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey ise tam aksi yönde bir
açıklamayla Suriye’de Rusların anlaşmalara bağlı kalmadığını dile getirmesi
restleşmenin sürdürüldüğünü gösteriyor.
Dünyada güç savaşı veren ve her kulvarda birbirine
üstünlük sağlamaya çalışan iki devletin ne hikmetse Suriye’de PYD-PKK kontrolünde
otonom bir yapı kurulması için neredeyse "ortak" olacakları
bir iş birliği içinde olması tuhaf!
Görünen köy kılavuz istemiyor.
Türkiye’nin güneyde güçlenmesi ve bir etki alanı elde etmesi ne ABD’nin
ne Rusya’nın ne de bölgeye çöreklenmeye çalışan Çin’in
işine gelmiyor.
Türkiye, Balkanlardaki etkinliğini doğal seviyenin altına indirerek
AB'ye alan açması politikası bu dostların AB'ye dâhil olması sürecini
getirmedi.
Karadeniz'de sessiz kalınması, kuzeyde yaşanan çatışmayı görece Türkiye'den uzak
tutarken Türk Dünyasına ortak adım noktasında yol
verilmesi Batılıların Türkiye için biçtiği birinci misyonun
doğuda olduğunu gösteriyor.
Yunanistan ile başlayan bu gerilim silsilesi de işte bu kapsamda görülmeli.
Bir anda ABD'nin askeri üssü hâline getirilen koca ülkenin, siyasetçiler
ve medya ağzından Türkiye korkusu ile siyasetin her türlüsünü
meşrulaştırma politikasını sürdürmesine dur durak demeden devam
ediliyor.
Bunu aşacak vizyonu kendinde görmeyen Yunanlı siyasetçilerin tavrı,
Türkiye’deki toplumsal dönüşümü sağlamak yerine oy kaygılarını
önceleyerek tabanlarını domine etme stratejisi güden Türk
mevkidaşlarından çok da farklı değil.
Avrupa’nın tatil bölgesi olmasının dışında farklı bir çalışma misyonunu da
kendisine biçmek istemeyen Yunanistan’ın ekonomi zora girince rakamlarla
nasıl da pervasızca oynadığına geçmişten gelen bilgilerimizle
aşinayız.
Bir de içeriden bana gelen haberlere göre, enflasyon konusunda
Yunanistan’da rakamlarla oyun oynama havası yine çalınmaya başlamış.
Yunanistan'da şu anda yüzde 100 oranında bir gıda enflasyonu olduğu
yerel kaynaklardan sağladığım önemli bir bilgi...
Küreselleşme ile seviye atlayan kapitalist dünya düzenine koftiden adımlarla angaje olamayan Yunan hükümetlerinin,
sosyolojiyi domine edememesinin sonucu, siyasetçilerin kendilerine yakın olan
medyalar üzerinden Türkiye korkusu ile bolca
milliyetçilik satması oluyor.
Jeffrey’in Ege denizinde 6 mil olan karasularına rağmen 10 mil hava sahası talep
eden Yunanistan’ı, Türkiye’nin kontrolünde kalan 4 mildeki uçuşları
şikayet etmesi nedeniyle "genel teamüle aykırı olmadığı" açıklamasıyla
ters köşe yapması aslında Yunanların hükümet üyelerinin ortaya koyduğu
milliyetçilik kılıfının da sağlam olmadığını gösteriyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Efes 2022 tatbikatında "Şaka
yapmıyoruz!" diyerek Yunanistan’ı bir kez daha
uyarması, dikkate alınması gereken bir durumun devamını gösterirken "Neden
şimdi?" sorularının cevapsız kaldığı başka bir durum hâlâ varlık
gösteriyor?
Yunanistan'ı sıkıştırmanın anahtarının Balkanlardaatılacak
adımlara bağlı olduğunu görmezden gelmemek gerekiyor.
Suriye konusunda Erdoğan'ın, hava sahasının kontrol edilmemesi durumuna
rağmen tehdit söylemini yükselterek devam etmesi Rusya ile
ortak bir adım atılması konusunda beklenti doğuruyor.
EFES 2022 tatbikatını "37 devletin katılımcı olarak izlemesi" ise
çok daha büyük bir şeyi gösteriyor.
Sadede gelirsek...
Türkiye savaşa girer mi?
Belli değil...
Savaş, seçim sürecini gölgelemek için kullanılan bir bahane mi?
Şu ana kadar bunu gösteren bir emare yok!