Dolar (USD)
35.21
Euro (EUR)
36.73
Gram Altın
2965.26
BIST 100
9664.32
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Nisan 2021

Satılık Demokrasinin Rönesansı

Yakın tarihimiz, ABD (Batı) emperyalizminin kullandıktan sonra, bir kenara attığı hatta çok ucuza sattığı halklarla doludur. İkinci dünya savaşı sonrası kurulan zulüm düzeni (BM 5 daimi üye) çöktüğü için yeni arayışlar başladı. Batı demokrasilerinin demografiler için değil, kapitalizmi ayakta tutan sermayedarlar için olduğunu anlamışsınızdır. Dün Osmanlıya karşı ayaklandırdıkları Ermenileri sattıkları gibi, bugün de Ukraynalıları, Kırımlıları, Uygurları satış listesine koydular.

ABD’nin mantığına göre terörizm ve aşırılık rastgele saldırılar değildir. Siyasi şiddet içerirler. Batı’nın Müslümanlar tarafından yapılan şiddet olaylarını terörizm, Hristiyan ve Yahudiler tarafından yapılanları ise adi suç olarak göstermesinin geri planında da bu mantık bulunuyor. Para batıda, kapitalizmin muhafızlarının görevi insanları göçe zorlamak pahasına parayı (sermayeyi) korumak olduğuna göre yaptıkları mezalim meşru olarak gösteriliyor. Paranın sahiplerinin korunması için 2020 yılına kadar 270 milyon insan göçmen durumuna düşürüldü. Önümüzdeki yıllarda ise 100 milyon insan daha göçmen durumuna düşürüleceği hesaplanıyor.

Dünyanın etme bulma dünyası olduğu gerçeği Amerikan toplumunda siyasi şiddetin (terörizm) normalleşmesi sonucunu doğurdu. 6 Ocak Kongre baskınının faillerinden Proud Boys’un hükümet muhbiri olduğu deşifre edildi. Tıpkı DEAŞ’ın yeni lideri Emir Muhammed Said Abdurrahman El-Mevla’nın eski bir ABD muhbiri olduğu gerçeği gibi. FETÖ terör örgütünün CİA’ya çalışması ile sözüm ona siyasi partilerin ABD STK’larının ürettiği senaryoları topluma dayatmaları arasında, amirallerin Türk milletine yayınladıkları darbe bildirisi arasında fark olmadığı gibi.

ABD’nin 2040 projeksiyonunda (Global Trends 2040) bireyler ve toplum, devletler ve uluslararası sistem arasında ilişkileri Demokratik Rönesans çerçevesinde yeniden yapılandırılması bulunuyor. Buldozer gibi ezmeyi düşündükleri bireyleri ve toplumları, zayıflatmayı, bölmeyi yıkmayı planladıkları devletleri Uluslararası Sisteme entegre edebilmek için her türlü mezalimi yapmayı göze aldıklarını itiraf ediyorlar. Bireylere ve toplumlara yaşatacakları trajedileri meşru göstermek için, paylaşılan trajedinin teşvik ettiği küresel işbirliği ile çözüleceğini vurguluyorlar. Kölelik sistemini sürdürebilmek için gelecekte para medeniyetinin nasıl yapılanacağı konusunda yeni modeller üzerinde anlaşmaya varmak için mücadele ediliyor.

İşin Türkçesi, ABD ile Çin arasında sürdürülen mücadelenin mahiyeti insana ve topluma huzur getirecek bir anlayış yerine, hedef bireyleri, toplumları, yok ederek, sürgün ederek yeni bir jeopolitik atmosfer oluşturmak üzerine oturtulmuş bulunuyor. Bu jeopolitik sistemin daha fazla rekabetçi olmasını öngörüyorlar. ABD’nin hedefindeki Çin üretimi durdursa ABD ekonomisi çöker. Onun için direk Çin hedef alınmıyor. Çin’in bir yol bir kuşak projesindeki ülkeler hedefe oturtularak uluslararası sisteme (Dünya beşten küçüktür) zeval gelmesinin önüne geçilmek isteniyor. Çin, ABD ve Batı liderliğindeki Uluslararası Sistem, bilgi, medya, ticaret ve teknolojik inovasyonla üstünlüğünü kabul ettirmek istiyor. Yeni kurguda, ABD, Çin, AB, Rusya ve birkaç bölgesel güce hayat hakkı tanınıyor. Bu güçlerden biri Hindistan. Pakistan, İran, Suudi Arabistan, Türkiye gibi ülkeler bu cendereden kendilerini kurtarabilirlerse halklarını bu vahşi sömürü tuzağına düşürmeyecekler. Aksi takdirde kendi kendine yetmeyecek bu ülkelerin ya bir süper güce dayanması veya ortada kalarak trajediyi iliklerine kadar yaşaması hesaplanıyor. Afrika, Güney Amerika, Orta Asya’nın ise cendereden kurtulma şansı bulunmuyor.

İkinci dünya savaşı sonrasında kurulan sistemde güç odağı haline getirilen Japonya ve AB’deki nüfusun hızla yaşlanması karşısında sistemi ayakta tutmak isteyenler, nüfusu genç olan bölgeleri (İslam coğrafyası) hedef haline getirerek, kargaşa, terör, saldırı, siyasi rekabet, yokluk, kıtlık, gibi konularla göç yoluyla boşaltmak istiyorlar. İslam coğrafyasının boşaltılması planında iklim değişikliği söylemi ulusal riskleri artırmak için kullanılıyor. Güvenlik riskleri oluşturularak, devletleri istedikleri yönde hareket etmeye zorlamak için adil olmayan paylaşım metodlarıyla (faiz, kur) rekabeti artırarak istikrarsız hale getirilmiş bir ortam oluşturuluyor. Bu ortamda siyasi dalgalanmayı artırarak kargaşa ortamında bireyler ve toplumlar üzerindeki tehditleri artırmak istiyorlar.

Salgın, İslam ülkelerinde artan nüfusun taleplerinin karşılanmasında büyük engel oluşturuyor. Bu da siyasi kaos için bahane oluyor. Çareyi de yine ABD ve Batı’da hiç olmayan demografinin demokrasisinde gösteriyorlar. İnsanlar önce trajediye sürükleniyor ve bu trajedi üzerinde mobilizasyon sağlanıyor.

Yeni şekillenmede AB liderliğindeki küresel koalisyon ve Çin STK’ları ortak çalışıyor. Yeni sistemde devletlerden çok devlet dışı aktörlere önem veriliyor. Rakip güçler küresel normları şekillendirmek için yarışıyorlar. Kurallar, kurumlar, bölgesel yetkiler devlet dışı aktörlere devredilerek gözetimsiz bırakılan birey ve toplumlar büyük güçlerin kontrolüne geçiriliyor. Toplumlar ve toplumsal değerlerin altı oyularak (İstanbul Sözleşmesi) kişiler yalnızlaştırılıyor. Bunun adına da ABD ve müttefiklerinin önderlik ettiği açık demokrasilerin yeniden dirilişi adını veriyorlar.

İklim değişikliği, hastalık, mali krizler ve teknoloji silah olarak kullanılıyor. ABD, yeni konsepte rakipleri Çin ve Rusya’yı mağlup edeceğini hesaplıyor. Demokrasilerin rönesansı planına göre, Batı, gelişmiş teknoloji, ekonomik büyüme ve artan gelirleriyle toplumsal gerilimlerini azaltabilecek. Bu senaryoda Çin’i yok etmek yok. Çin’in öncü güç olacağını öngörüyorlar, Türkiye gibi bölgesel güçlerin hakimiyetini ise bölmeyi planlıyorlar.

Plana göre, ABD ve müttefikleri Çin ve Rusya ile dalaşacaklar, Afrika, Güney Amerika, Asya, Pakistan, Arakan, İran, Irak, Suriye, Libya, Ermenistan, Gürcistan, Ukrayna, hatta hatta Türkiye kaybedecek. Her üçü de kazanacak. Onun için Karabağ’ı Türkiye çözdü, Libya’da kan akmasını durdurdu. Suriye’de terör devletine geçit vermedi. Irak’ın bölünmesine tavır aldı. Ukrayna ve Kırım’da haklının yanında saf tutuyor. Afganistan’da barış için elinden geleni yapıyor. Açlık ve kıtlığa karşı bütçesini zorlayarak toplumuyla birlikte dünya mazlumlarının yanında yer alıyor.

Türkiye’deki muhalefet ya çırıl çıplak karşımızda olan bu adi planı görerek tavırlarını Türkiye lehine koyarlar, ya da tıpkı emekli amireller/HDP/PKK/FETÖ gibi emperyalizmin meşru maşası olarak Türk milletine ihanet ederler… vesselam….