Satılık Demokrasinin Rönesansı
Yakın tarihimiz, ABD (Batı) emperyalizminin kullandıktan
sonra, bir kenara attığı hatta çok ucuza sattığı halklarla doludur. İkinci
dünya savaşı sonrası kurulan zulüm düzeni (BM 5 daimi üye) çöktüğü için yeni
arayışlar başladı. Batı demokrasilerinin demografiler için değil, kapitalizmi
ayakta tutan sermayedarlar için olduğunu anlamışsınızdır. Dün Osmanlıya karşı
ayaklandırdıkları Ermenileri sattıkları gibi, bugün de Ukraynalıları,
Kırımlıları, Uygurları satış listesine koydular.
ABD’nin mantığına göre terörizm ve aşırılık rastgele
saldırılar değildir. Siyasi şiddet içerirler. Batı’nın Müslümanlar tarafından
yapılan şiddet olaylarını terörizm, Hristiyan ve Yahudiler tarafından
yapılanları ise adi suç olarak göstermesinin geri planında da bu mantık
bulunuyor. Para batıda, kapitalizmin muhafızlarının görevi insanları göçe
zorlamak pahasına parayı (sermayeyi) korumak olduğuna göre yaptıkları mezalim meşru
olarak gösteriliyor. Paranın sahiplerinin korunması için 2020 yılına kadar 270
milyon insan göçmen durumuna düşürüldü. Önümüzdeki yıllarda ise 100 milyon
insan daha göçmen durumuna düşürüleceği hesaplanıyor.
Dünyanın etme bulma dünyası olduğu gerçeği Amerikan
toplumunda siyasi şiddetin (terörizm) normalleşmesi sonucunu doğurdu. 6 Ocak
Kongre baskınının faillerinden Proud Boys’un hükümet muhbiri olduğu deşifre
edildi. Tıpkı DEAŞ’ın yeni lideri Emir Muhammed Said Abdurrahman El-Mevla’nın
eski bir ABD muhbiri olduğu gerçeği gibi. FETÖ terör örgütünün CİA’ya çalışması
ile sözüm ona siyasi partilerin ABD STK’larının ürettiği senaryoları topluma
dayatmaları arasında, amirallerin Türk milletine yayınladıkları darbe bildirisi
arasında fark olmadığı gibi.
ABD’nin 2040 projeksiyonunda (Global Trends 2040) bireyler
ve toplum, devletler ve uluslararası sistem arasında ilişkileri Demokratik
Rönesans çerçevesinde yeniden yapılandırılması bulunuyor. Buldozer gibi ezmeyi
düşündükleri bireyleri ve toplumları, zayıflatmayı, bölmeyi yıkmayı
planladıkları devletleri Uluslararası Sisteme entegre edebilmek için her türlü
mezalimi yapmayı göze aldıklarını itiraf ediyorlar. Bireylere ve toplumlara
yaşatacakları trajedileri meşru göstermek için, paylaşılan trajedinin teşvik
ettiği küresel işbirliği ile çözüleceğini vurguluyorlar. Kölelik sistemini
sürdürebilmek için gelecekte para medeniyetinin nasıl yapılanacağı konusunda
yeni modeller üzerinde anlaşmaya varmak için mücadele ediliyor.
İşin Türkçesi, ABD ile Çin arasında sürdürülen mücadelenin
mahiyeti insana ve topluma huzur getirecek bir anlayış yerine, hedef bireyleri,
toplumları, yok ederek, sürgün ederek yeni bir jeopolitik atmosfer oluşturmak
üzerine oturtulmuş bulunuyor. Bu jeopolitik sistemin daha fazla rekabetçi
olmasını öngörüyorlar. ABD’nin hedefindeki Çin üretimi durdursa ABD ekonomisi
çöker. Onun için direk Çin hedef alınmıyor. Çin’in bir yol bir kuşak
projesindeki ülkeler hedefe oturtularak uluslararası sisteme (Dünya beşten
küçüktür) zeval gelmesinin önüne geçilmek isteniyor. Çin, ABD ve Batı
liderliğindeki Uluslararası Sistem, bilgi, medya, ticaret ve teknolojik
inovasyonla üstünlüğünü kabul ettirmek istiyor. Yeni kurguda, ABD, Çin, AB,
Rusya ve birkaç bölgesel güce hayat hakkı tanınıyor. Bu güçlerden biri
Hindistan. Pakistan, İran, Suudi Arabistan, Türkiye gibi ülkeler bu cendereden
kendilerini kurtarabilirlerse halklarını bu vahşi sömürü tuzağına
düşürmeyecekler. Aksi takdirde kendi kendine yetmeyecek bu ülkelerin ya bir
süper güce dayanması veya ortada kalarak trajediyi iliklerine kadar yaşaması
hesaplanıyor. Afrika, Güney Amerika,
Orta Asya’nın ise cendereden kurtulma şansı bulunmuyor.
İkinci dünya savaşı sonrasında kurulan sistemde güç odağı
haline getirilen Japonya ve AB’deki nüfusun hızla yaşlanması karşısında sistemi
ayakta tutmak isteyenler, nüfusu genç olan bölgeleri (İslam coğrafyası) hedef
haline getirerek, kargaşa, terör,
saldırı, siyasi rekabet, yokluk, kıtlık, gibi konularla göç yoluyla boşaltmak
istiyorlar. İslam coğrafyasının boşaltılması
planında iklim değişikliği söylemi ulusal riskleri artırmak için kullanılıyor.
Güvenlik riskleri oluşturularak, devletleri istedikleri yönde hareket etmeye
zorlamak için adil olmayan paylaşım metodlarıyla (faiz, kur) rekabeti artırarak
istikrarsız hale getirilmiş bir ortam oluşturuluyor. Bu ortamda siyasi
dalgalanmayı artırarak kargaşa ortamında bireyler ve toplumlar üzerindeki
tehditleri artırmak istiyorlar.
Salgın, İslam ülkelerinde artan nüfusun taleplerinin
karşılanmasında büyük engel oluşturuyor. Bu da siyasi kaos için bahane oluyor.
Çareyi de yine ABD ve Batı’da hiç olmayan demografinin demokrasisinde
gösteriyorlar. İnsanlar önce trajediye sürükleniyor ve bu trajedi üzerinde
mobilizasyon sağlanıyor.
Yeni şekillenmede AB liderliğindeki küresel koalisyon ve Çin
STK’ları ortak çalışıyor. Yeni sistemde devletlerden çok devlet dışı aktörlere
önem veriliyor. Rakip güçler küresel normları şekillendirmek için yarışıyorlar.
Kurallar, kurumlar, bölgesel yetkiler devlet dışı aktörlere devredilerek gözetimsiz
bırakılan birey ve toplumlar büyük güçlerin kontrolüne geçiriliyor. Toplumlar
ve toplumsal değerlerin altı oyularak (İstanbul Sözleşmesi) kişiler
yalnızlaştırılıyor. Bunun adına da ABD ve müttefiklerinin önderlik ettiği açık
demokrasilerin yeniden dirilişi adını veriyorlar.
İklim değişikliği, hastalık, mali krizler ve teknoloji silah
olarak kullanılıyor. ABD, yeni konsepte rakipleri Çin ve Rusya’yı mağlup
edeceğini hesaplıyor. Demokrasilerin rönesansı planına göre, Batı, gelişmiş
teknoloji, ekonomik büyüme ve artan gelirleriyle toplumsal gerilimlerini
azaltabilecek. Bu senaryoda Çin’i yok etmek yok. Çin’in öncü güç olacağını
öngörüyorlar, Türkiye gibi bölgesel güçlerin hakimiyetini ise bölmeyi
planlıyorlar.
Plana göre, ABD ve müttefikleri Çin ve Rusya ile
dalaşacaklar, Afrika, Güney Amerika, Asya, Pakistan, Arakan, İran, Irak,
Suriye, Libya, Ermenistan, Gürcistan, Ukrayna, hatta hatta Türkiye kaybedecek.
Her üçü de kazanacak. Onun için Karabağ’ı Türkiye çözdü, Libya’da kan akmasını
durdurdu. Suriye’de terör devletine geçit vermedi. Irak’ın bölünmesine tavır
aldı. Ukrayna ve Kırım’da haklının yanında saf tutuyor. Afganistan’da barış
için elinden geleni yapıyor. Açlık ve kıtlığa karşı bütçesini zorlayarak
toplumuyla birlikte dünya mazlumlarının yanında yer alıyor.
Türkiye’deki muhalefet ya çırıl çıplak karşımızda olan bu
adi planı görerek tavırlarını Türkiye lehine koyarlar, ya da tıpkı emekli
amireller/HDP/PKK/FETÖ gibi emperyalizmin meşru maşası olarak Türk milletine
ihanet ederler… vesselam….