Şarlatanlar, Kolpacılar!
Emevi dönemi melikleri, dini ve
din adamlarını siyasi emellerine alet ederek nüfuz ve iktidarlarını sağlama
alıyorlardı. Bu işte öyle ileri gidiyorlardı ki dönemin ulemasına “bir saat
meliksiz kalmaktansa 60 sene zalim bir hükümdara katlanmak evladır” şeklinde
fetvalar ürettiriyorlar, böylece zalimane idarelerinin devamını sağlıyorlardı.
Dini siyasete alet eden bir başka
grup ise Sıffin Savaşı’nda mızraklarının ucuna Kur’an sayfalarını asarak savaşı
Muaviye’nin kazanması için Hz. Ali’yi köşeye sıkıştırmaya çalışıyorlar, Kutlu
Peygamber’in damadı, Muaviye’ye boyun eğmezse kendi askerleri tarafından
katledilmekle tehdit ediliyordu.
İslam tarihinin ilerleyen
dönemlerinde ise benzer hadiseler yaşanıyor, dünyalık menfaat, iktidar, şan,
şöhret, toprak ve saltanat için Müslüman devletler savaşlarda karşı karşıya
geliyorlar, Yıldırım Bayezid-Timur çatışması örneğinde olduğu gibi iki Müslüman
komutan ve askerleri birbirlerini kırıp katletmekten imtina etmiyorlardı.
Osmanlı’nın kanayan yarası kardeş
katli ve şehzadelerin infazı meselesi ise bambaşka bir faciadır. Siyasi iktidar
kavgalarının ulema fetvasıyla tatlıya bağlandığı bu uygulamalarda henüz
beşikteki masumlar boğularak öldürülüyorlar, ileride iktidara ortak olması
muhtemel kardeşler katlediliyorlardı. Bu masumlar öldürülürken kanları
akıtılmıyor, boğulmak suretiyle hayatlarına son veriliyordu.
Beşik ulemasına gelince, babadan
oğula geçen bu sistemde ise bugün bazı üniversitelerde benzerlerine
rastladığımız şekilde ilmi yetkinliği olmayan evlat, eş, dost, akraba, ulema
sınıfına dahil ediliyor, Devlet-i Aliyye’den maaş alır hale getiriliyorlardı.
Yine Osmanlı’nın son
dönemlerinden itibaren kimi tarikat ve tasavvuf erbabının yozlaşması, kişisel
çıkarları için bağlı bulundukları tarikatları kullanmaları, buralarda saf
insanları şeytani emellerine alet ederek kendilerine otorite, güç ve maddi
kuvvet sağlamaları karanlıkta kalmış gerçekler değildir.
Tarihi bir övgü ya da sövgü
malzemesi olarak görmeyenler için, yani tarihi bir ibretler levhası olarak
görüp gereken dersi çıkarmak isteyenler için özellikle dinin siyasete ve
ticarete alet edilmesine ilişkin sayısız örnek karşımızda durmakla ve bu
hadiselerden ibret alınması beklenmektedir.
Milletlerin tarihinde sapkın, şaşkın,
iktidar, para ve şöhret hırsı ile zulme bulaşmış devlet adamları, ilim
adamları, tarikat erbabı ve ulema elbette vardır. Bu şarlatanların varlığı
yüzyıllarca dünyaya meydan okumuş bir medeniyeti bir çırpıda çöpe atmamızı
gerektirmeyeceği gibi, kötü örneklerin iyi örnekler yanında baskın unsur haline
gelmesini de gerektirmez. Yani su-i misal emsal teşkil etmez. Ancak sürekli iyi
örnekler üzerinden kabarıp kubararak tarihi bir şan, şöhret ve övgü malzemesi
haline getirmemiz de icap etmez.
Aynı tarihteki örnekleri gibi
bugün de aramızda çeşitli tarikatların ve cemaatlerin, resmi, gayr-ı resmi
kurumların çatısı altında, çeşitli kisvelerin altında gizlenerek din adına
tüccarlık yapan çok sayıda şarlatan ve kolpacı yok mu? Elbette var. Her başına
sarık dolayan adamı mübarek, her sakallıyı ermiş zannedersek bu şarlatanların
sayısının daha da artacağı ve kişisel menfaatleri için özellikle dini değerleri
sömürmeye devam edecekleri muhakkak.
Son günlerde patlak veren “çocuk
tacizcisi şeyh” vakası da bunlardan birisi. Bir gazetenin haberine göre bağlı
bulunduğu tarikat kolunun her kapısından kovulmasına ve kabul görmemesine
rağmen etrafına sahte icazet belgesiyle bir sürü insanı toplayıp çok sayıda
arazi ve binanın sahibi zengin bir şeyh olarak son icraatini de sergiliyor ve
hapsi boyluyor. Tabii ki bu ve bunun gibiler bütün bir Uşşaki camiasını
zehirleyemezler ve bir caminanın tamamının karalanmasını gerektirmezler. Bu
konuda da hassas olmak lazımdır. Birkaç kendini bilmez kolpacı yüzünden tarikat
ve cemaatlerin tamamını tu kaka etmek doğru değil.
Müslümanların içinden nefsine,
şeytana uyarak istemeden de olsa çeşitli yanlışlara saplananlar, çeşitli
vesilelerle bir takım büyük-küçük günahları işleyerek kendisini, ailesini ve
içinde bulunduğu camiayı zor duruma sokan insanlar muhakkak çıkacaktır. Hepimiz
insanız ve günaha mütemayiliz. Bilerek veya bilmeyerek çeşitli günahları
işlememiz imkan dahilindedir. Ancak kolpacılık, şarlatanlık, menfaat avcılığı
ve dini siyasete, ticarete alet etmek planlı ve bilinçli yapılan bir eylemdir.
Taammüden dine ve dindara zarar veren bu eylem sahipleri cemaatlerin ve
tarikatların içinde barındırılmamalıdır. Sapığın, arsızın, yolsuzun, kolpacının
sendeni-bendeni olmaz, kim olursa olsun gözünün yaşına bakılmamalıdır.