Sarıkamış ve Çanakkale destan mı?
Sarıkamış ve Çanakkale’nin destan, efsane, kült haline getirilmesini, adeta Türk Tarihinin “yıldızının parladığı anlar” sayılmasını, tarih anlayışımızda bir defekt olarak görüyorum.
Elbette her iki savaştaki şehitlerimizi
ve hatıralarını aziz buluyorum. Lakin, şehitlerimize ciğerinizin yanması
başkadır, bu savaşları objektif değerlendirmek
başkadır.
Tarihe objektif bakabilmeliyiz.
Tasarlanmış abartmalarla
tarihin çarpıtılmasını, tarihi olayların,
ideolojilerin aracı haline getirilmesini doğru bulmuyorum.
Asırlarca 3 kıtaya hükmetmiş,
tarihin en muhteşem devletlerinden birini kurmuş, sayısız zaferlere imza atmış bir
milletin, pohpohlamalara ihtiyacı olmaz.
Sözlerim acıtıcı olabilir, ancak
gerçekler bazen can yakar.
Biz bu iki savaşa hesaplayarak,
planlayarak, hedefleyerek katılmadık, maalesef ki sürüklendik.
Sürüklenişin fitili 1909
darbesi ile ateşlendi.
CHP, 1909 darbesi ile iktidara el koydu.
O zaman CHP’yi bir triumvira yönetiyordu: Enver, Talat, Cemal.
CHP, 1909’da
darbeyle iktidarı gasp etti.
Ancak ülkeyi yönetemediler.
İlk elden, Balkan Savaşını çıkararak Avrupa’daki tüm
topraklarımızı kaybettirdiler. 500 yıllık vatan topraklarını 5 ayda telef ettiler.
Edirne bile elden gitti.
İkinci olarak, ekonomiyi batırdılar.
Üçüncü olarak, ülkeyi, I. Dünya Savaşı’na sürüklediler.
I. Dünya Savaşı Türkiye’nin savaşı değildi, emperyalistler arası “Dünyayı paylaşım savaşı” idi.
Fransa, İngiltere, Rusya bir tarafta, Almanya,
Avusturya, Macaristan diğer taraftaydı.
Almanya, Rusya ile tutuştuğu
savaşta zorlanıyordu.
Almanların
Rusya’ya ikinci bir cephe açılmasına ihtiyaçları
vardı. Alman kurmay aklı bunu gerektiriyordu.
Ekonomiyi batıran CHP hükümetinin de borç almaya ihtiyacı
vardı.
Anlaşma sağlandı.
Almanlar bize 5 milyon altın borç verecekler, bunun
karşılığında biz de savaşa girecek, Rusya’ya
2. cephe açacak, Almanlara nefes aldıracaktık.
CHP Hükümeti
seferberlik ve savaş kararını Meclis
kararı olmadan, Meclise sorma gereği bile duymadan, Meclis tatildeyken aldı.
Savaşa girdiğimizden Padişah’ın bile sonradan haberi oldu.
Türkiye’nin Rusya’ya cephe açmasıyla,
artık Hanslar yerine Hasanlar ölecekti.
Bilinen hikaye; Goeben ve Breslau, iki Alman gemisi Karadeniz’ e sokuldu, isimleri Yavuz ve
Midilli olarak değiştirilip gemilere Türk bayrağı çekildi. Rus limanları
bombalandı, böylece Türkiye savaşa dahil oldu. Ne var ki, karşımızda sadece Rusya
değil, artık İngiltere ve Fransa da vardı.
İngiltere ve Fransa Çanakkale’yi geçip Rusya’ya ulaşmak, Rusya’ya erzak tedariki sağlamak ve askeri ikmal yolu açmak istiyorlardı.
Almanlara verdiğimiz söz
gereği buna izin veremezdik.
Çanakkale’de İngiliz ve
Fransızlarla kafa kafaya geldik.
Çanakkale’de Türk Ordularının Başkomutanı bir Yahudi, Alman
uyruklu Liman Von Sanders’ti.
Başkomutan yardımcısı
Enver’di.
Çanakkale’de
300 bin şehit vererek İngiliz ve Fransızların Ruslara yardım ulaştırmasını
engelledik.
Milli Mücadele’de 9 bin şehit verdiğimiz göz önünde bulundurulursa yaptığımız
fedakarlığın derecesi daha iyi anlaşılır.
Yalçın Küçük’ün “Gizli Tarih”ine göre Çanakkale’nin
gerçek kahramanları Albay Selahattin
Adil ve Cevat Paşa’lardır. İngiliz donanmasını boğaza onlar gömmüşlerdir. Küçük’e
göre her iki isim sindirilip, susturulmuş ve tarihlerden kazınmışlardır.
Çanakkale
Savaşı’nın ülkeyi işgalden kurtarmak gibi bir sonucu olmamıştır!
Çanakkale’den sadece 3 yıl sonra İngiliz ve
Fransızlar, bu kez, ellerini kollarını sallayarak İstanbul’a gelmişlerdir.
Yalın gerçek budur.
Doğrular şehitlerimizi değersizleştirmezse de, ciğerlerimizi daha da yakar.
Bu acı gerçekleri göz ardı
ederek Çanakkale’yi destanlaştırıp, efsaneleştirenler, Çanakkale’den bir kült
yaratanlar, ciğerlerimizi bir kez daha kavuruyorlar.
Almanlar, kendilerine
yapılan böylesi bir centilmenliğe zerre değer vermemişlerdir.
PKK’nın en büyük destekçisi
Almanlardır. AB’ ye girişte ayağımıza hep çelme takanlar yine Almanlardır.
Sarıkamış, yine
Almanlara Polonya’da nefes aldırmak
amacıyla girilen maceradır.
Savaş 22 Aralıkta başlayıp 17
Ocakta bitmiş, sadece 25 günde 109 bin 274 aslanımız, çoğu donarak, heba
edilmiştir. Ruslar ise 30 bin kayıp vermişlerdir.
Savaş sonrası esir
subaylarımıza Rus generaller; “Siz
tecrübeli bir milletsiniz, bu mevsimde Sarıkamış’ta savaşılamayacağını nasıl
bilmezsiniz?” demişlerdir.
Enver Paşa’nın hocası Hasan
İzzet Paşa, savaş kararını saçma
bularak harekata karşı çıkmış, Enver
Paşa, “Hocam olmasanız sizi Divan-ı
harbe verirdim” sözleriyle hocasını “asmakla”
tehdit etmiş, kumandayı kendisi üslenmiştir.
Darbeci Enver Paşa, önüne
kayıpların listesi konulduğunda, soğuk bir ifadeyle “Nasılsa ölmeyecekler miydi?” diyebilmiştir.
Sarıkamış’a 90 yıl sansür uygulanmış, 1990’lara kadar Türk Milletinin
Sarıkamış’tan haberi olmamıştır.
Sarıkamış sansürünü, Enver
başlatmış, CHP devam ettirmiştir.
Bu sansür, İttihat Terakki
Parti (İTP)’si ile CHP’nin aynı parti olmalarının en önemli kanıtlarındandır
ki, birinin ayıbını diğeri üstlenip sürdürmüştür.
Sarıkamış’ı bu ülke 90 yıl
hiç duymadı, bilmedi.
Sanki Sarıkamış hiç
yaşanmamıştı. CHP bunu hep yaptı.
90’larda sansür delindi, ne
var ki bu kez de Sarıkamış bir kutsallık
halesine büründürülerek servis edildi.
Çanakkale de, Sarıkamış da mefahir
olmamalıdır.
Her iki savaş da darbeci-maceracıların ülkeye ne denli
zarar verdiklerinin ibret levhalarıdır.
Bu darbeciler, bu iki savaşla
ülkeyi sadece yakmadılar, tarihin en büyük devletlerinden “Türk İmparatorluğu”nu yıktılar, tarihe gömdüler.
Enver, Talat, Cemal; 13 darbeci, 1 Kasım 1918 Cumartesi gecesi saat 23.00’te bir Alman Gemisi
ile İstanbul’dan ve adaletten kaçtılar.
İTP ile CHP’nin biri diğerinin
uzantısı olduğunu, CHP’nin ünlü kalemşörü, akıl hocası Doğan Avcıoğlu tafsilatlı
anlatır, devrimleri İTP’nin başlattığı ile
övünür.
Umulur ki, CHP camiası takılıp
kalmaya alıştıkları slogan ve retoriklerin ardındaki bu gerçeklerle aklıselim
bir yüzleşmeyi başarırlar.
Yine beklenir ki AK Parti, “Çanakkale ve Sarıkamış” için “hamaset yarışı”ndan vazgeçer ve
ayakları yere basar.