Sarıkamış Faciası
Sarıkamış Harekâtı,1914-15 kışında, 22 Aralık 1914’te başladı, 17 Ocak 1915’te sona erdi. 25 gün sürdü. Resmi kayıtlara göre 109 bin 274 gencimiz kaybedildi.
O zaman ülke nüfusunun 30 milyon, şimdiki Türkiye sınırları
içindeki nüfusumuzun 12 milyon olduğu, tarihimizin en ağır depremlerinden 1999
Gölcük depreminde, nüfusumuz 61 milyon iken 18 bin 373 kayıp verdiğimiz göz
önünde bulundurulursa, kaybın ağırlığı anlaşılacaktır.
1908 yılında meşru Devlet Başkanı Abdülhamid’i devirip yönetime el koyan “Jön Türk” cuntası, devleti yönetemeyip ülkeyi krize sürükledi.
Paraya ihtiyaç vardı.
Almanlar,
5 milyon altın borç vermeyi kabul
ettiler.
Ama şartları vardı.
Almanya yanında I. Dünya
Savaşına katılacaktık!
Savaşa cunta liderlerinden Enver Paşa’nın emrivakisi, oldu-bittisi
ile girildi.
Enver Paşa, inkâr ettiyse de sonradan savaşı başlatan gemilere,
Goeben ile Breslau’ya, Rus limanlarını
bombalama emrini bizzat Enver’in
verdiğinin belgesi, Genel Kurmay
ATASE arşivlerinde bulundu.
I.Dünya Savaşı’na girerken Meclis
onayı alınmadı.
Padişah’a
haber verilmedi.
Hem Meclis, hem Padişah devre
dışı bırakıldı.
Savaşa girildiğinden Sultan Reşat sonradan haberdar edildi.
Sarıkamış’ta Ruslara cephe açılarak, Almanlarla çarpışan Rus
kuvvetleri Sarıkamış’a kaydırılacak, Almanlar,
Rus cephelerinde rahatlatılacaktı. Hesap buydu. Hasanlar, Hanslara feda edilecekti.
Alman hayranı Enver, cephe komutanlığına atadığı hocası Hasan İzzet Paşa’nın, “kışın o bölgede savaş yapılamayacağı”
uyarılarını dinlemedi. Hatta hocasına “Hocam
olmasan seni idam ettirirdim!” dedi.
Cepheye sürülen askerler;
"Düşman ülkesi viran olacak,
Türkiye büyüyüp Turan olacak!
Seferberlik vardır yazdı ilanlar
Koşunuz orduya gürbüz aslanlar
Türkoğlu değildir evde kalanlar"
gibi
şoven şiirler, marşlarla güya motive ediliyorlardı. Savaşa giden yollara “Turana gider” yazmışlardı.
Sarıkamış’ın son günü Enver
Paşa’nın önüne kayıpların listeleri getirildiğinde, umursamaz bir tavırla “Nasıl olsa ölmeyecekler miydi?” dedi.
Güç
zehirlenmesi yaşıyordu.
Çanakkale cephesini ziyaret eden Veliaht Yusuf İzzettin, “ülkenin evlatlarını mahvettiniz”
diyerek eldivenlerini Enver’in yüzüne fırlatmıştı. Buna sinirlenen Enver,
veliahdın karısı ile iş birliği yaparak Yusuf İzzetin’i köşkünde öldürtmüştü.
Enver
gaddar biriydi.
Sarıkamış’ta kayıpların çoğunluğu donma, bir kısmı tifo, diğerleri
de tifüs ve açlık nedeniyleydi.
Çarpışarak şehit olanlar çok azdı.
Yemenden getirilen askerler, Yemen’de giydikleri yazlık kıyafetlerle cepheye sürüldüler.
Savaş öyle kötü yönetildi ki, 2 kolordumuz birbiriyle savaşarak,
savaşın daha ilk saatlerinde 3 bin kayıp verdik.
Asker
diz boyu karlı ormanlar içindeydi.
Kesintisiz kar fırtınası sürüyordu.
Hemen öleceklerini hissediyor, aralıksız arı vızıltısı gibi mırıldanarak Kur’an okuyor, donarak susuyorlardı.
Soğuktan askerlerin dokuları dökülüyordu.
Çıldırıp,
karları kemirenler vardı.
Kimileri uçurumlardan yuvarlanıyor, kimileri tüfekleri dizlerinin arasında çömelerek donup kalıyorlardı.
Kar, üzerlerini kefen gibi örtüyordu.
Savaş sonrası o yörelerin köpekleri, insan eti yemekten adeta yamyamlaşmışlardı,
karınları yerlerde sürünüyordu.
Soğuktan toprak kazılıp defin yapılamıyor, şehit cenazeleri üst
üste yığılıyor, yığınlar yüz metrelerce uzanıyordu.
Bazı köy evlerine, şehit
cenazeleri odun yığınları gibi istif edilmişti.
Dağlar, araziler hiç
savaşmadan donan şehitlerle dolmuştu,
uzaktan karla kaplı maki ormanları hissi
veriyorlardı.
Savaş sonunda Enver Paşa, İstanbul’a döndüğünde “Sarıkamış Faciası” için sansür emri
verdi. Sansür, 2000’li yıllara kadar, nerdeyse
90 yıl sürdü.
Nedendir bilinmez, bir nevi sansür,
karartma, çarpıtma halen ısrarla sürdürülüyor.
Anma
günlerinde
her yıl Sarıkamış’a yönlendirilen insanlara, yas tutacakları yerde adeta şölen
yaptırılıyor.
Sarıkamış faciası hakkında savaşın hemen ertesinde, bir İstanbul
gazetesinde, birkaç gün yayın yapıldıysa da gazete ebedi olarak susturuldu.
Enver Paşa ve cuntanın ileri gelen 13 kişisi, yargılanmamak için 1
Kasım 1918 Cumartesi gecesi saat 23.00’te bir
Alman istimbotu ile İstanbul’dan kaçtılar.
Sarıkamış
bir destan değildi, bir faciaydı, bir nevi katliamdı.
Cuntaların, darbelerin ülkeye maliyetini anlamak için, Sarıkamış’ın
üzerini örten karların, buzların erimesi, kof
kahramanlıklardan, yersiz, temelsiz
böbürlenmelerden vazgeçilmesi, gerçeklerle
yüzleşilmesi, ayakların yere basması gerekiyor.