Sapık kapitalistlerin savaşı
Batı-Doğu ama daha spesifik olarak
ABD-Çin rekabetinde dengelerin Doğu/Çin lehine seyretmesi Amerika’yı çıldırma
noktasına getirdi. Bu çılgınlık önce kendini Ukrayna’da şimdi de Filistin
topraklarında gösteriyor. Son 10 yılda hepimizin İsrail-Filistin anlaşmazlığı
olarak gördüğümüz meselenin önemli gerekçesi ABD’nin Çin ile olan ekonomik
rekabetidir.
Şimdi “Çin ne alaka?” diyenler olabilir, ancak fotoğrafı büyüterek
incelediğimizde alakanın tam da bu noktada olmasını gerektirdiğini görürüz.
21. Yüzyıla birkaç yıl kala ABD ve
Avrupa’nın (Batı Bloku) dünya ticaretindeki ekonomik gücü ile Asya ülkelerinin
(Doğu Bloku) ekonomik gücü arasındaki rekabetin Çin-Doğu lehine döndüğü
görülünce ABD bu gidişata dur demek zorunda kaldı. 20. Yüzyıla ait bütün
verilerin 21. Yüzyılda hükümsüz kalacağına inanan ABD ikiz kuleleri vurdurtarak
Çin’in önünü kesmek için Afganistan’ı işgal etti. Bu işgal ABD’ye çok pahalıya
mal oldu ama Çin’in menfaatleri de bu işgal ile birlikte kısa vadede zedelendi.
Sonunda ABD Afganistan’da pes etti ve bölgeyi terk etmek zorunda kaldı.
Ukrayna ile Rusya savaşı büyük
devletler için pencerelerin açılması demekti. Çin kendi enerjisinin %60’ını
körfez ülkelerinden karşılıyordu. Karşılıyordu, dedim çünkü artık körfez
enerjisine mahkûm değil Çin. Yaşanan Ukrayna savaşından ders çıkaran Çin geleceğini
garanti altına almak için enerji ihtiyacı için Rusya ile büyük anlaşmalara
imzalar attı. ABD’nin gerilimi ve dolayısıyla savaşı daha güneye çekeceğini
göremeyen bir Çin düşünülmez. Çin’in dünyaya “Savaş Sanatı” üzerinden savaş stratejisine nasıl bir katkıda
bulunduğunu bilenler ne demek istediğimi daha iyi anlamışlardır.
ABD Çin’e, “Körfezden, Akdeniz’den, Afrika’dan uzak dur” diyor çünkü Afrika
artık Çin’e bakıyor. Akdeniz'de bir yandan Suriye ile stratejik ortak olan Çin,
öbür yandan Yunan limanlarını kiralıyor. KUŞAK-YOL
projesi ile Avrupa ile Pekin’i birbirine bağlıyor. Bu durum ABD için kabul
edilemezdi, etmedi.
Etmedi ama olan bölgemize oluyor. Vekâlet
savaşı için nasıl olsa yeterince aptal güruhlarımız var. Buna bir de asırlık
Filistinlilerin dramını eklerseniz bölgede gerginlik ve çatışmaların kesilmesi
mümkün görünmüyor. Nitekim 7 Ekim Kassam Baskını yeni ve daha önce görülmemiş
bir çatışmanın başlangıcı oldu. İsrail 21 gündür insanlığı yerin dibine batıran
vahşetlere imza atıyor, dünya seyrediyor. Karşımızda Filistinlilere ne kadar çok zayiat, o kadar çok destek parolalı ABD
ve avanesinin yardımları ile katliamlara imza atan bir İsrail var ve hiçbir
devlet bu vahşeti durdurmayı düşünmüyor.
Bununla da yetinmiyorlar ve savaşı
genişletmek istiyorlar: Lübnan, Suriye, Irak hatta İran ve Türkiye'ye de
yayılsın isteyen dostlarımız(!) var. İşler o kadar ince eleniyor ki;
Çin’in, “İran’a yapılacak bir saldırıda İran’ın yanında yer alacağız”
dediği günün hemen ertesinde Asya Pasifik’te ABD ile Çin uçakları karşı karşıya
geldi. Aynı gün ABD’de Temsilciler Meclisi Başkanlığına seçilen Mike Johnson’ın
seçilmesinden dolayı kürsüden söylediği sözler gündem oldu. Johnson, “Beni bu göreve Tanrı getirdi. Ben de
görevimi buna göre yapacağım…” dedi. Bitmedi;
Aynı gün İsrail Başbakanı Netanyahu, “Yeşaya kehanetini gerçekleştireceğiz…”
diyerek asıl niyetini açıklamış oldu. Bitmedi;
Üç gün önce Yahudi Hahamlar, “Tanrı bize çocukları öldürün diyor”
dedi.
N’oluyoruz yahu? Sapıklarla,
sapkınların dünyası mı burası???
“Beni bu göreve Tanrı getirdi. Ben de görevimi buna göre yapacağım…”
“Yeşaya kehanetini gerçekleştireceğiz…”
“Tanrı bize çocukları öldürün diyor…”
Bu sözleri Filistinli bir grup
söyleseydi bütün dünya ayağa kalkar ve koro halinde, “Karanlık kafalar, ortaçağ karanlığı, İslamist, cihadist, vesaireist” diyerek
İslam’a hakaretler yağdırma fırsatını kaçırmayacaklardı.
Üstelik “Yeşaya Kehaneti” dedikleri zırva Anadolu topraklarını Yahudi krallığına
katmak olduğunu bilen bizdeki “sebzegillerden”
de çıt çıkmıyor.