Dolar (USD)
34.75
Euro (EUR)
36.55
Gram Altın
2949.05
BIST 100
9880.41
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Sanatta Kibir ya da Beğenilmenin Dayanılmaz Hazzı

İblis Aleyhi’lla’ne, Yüce Rabb (cc)’in emrine kibrinden dolayı itaat edemedi. İki Ömer’den biri olan ve bilgisiyle, kudretiyle ve şöhretiyle etrafında belirgin bir ağırlığı olan “Ebu Cehil” yani “cehaletin babası” tek bir şeyden dolayı bu lakabı almış ve ebediyete giden yolda mekân olarak eksi sonsuzda yerini almıştı: Kibir.

İslam sanatının her bir şubesinin temelinde kibrin aksine tevazu ve ahlaki bir duruş vardır. Müslüman bir sanatçının eserlerinde meydan okuma göremezsiniz. Fani olduğunu bilir. Böyle eserlerde Yüce Yaratıcı’nın sıfatlarının yansıması vardır, Ebedi sonsuzluğun işaretlerini görürsünüz. Aslolan bu fani dünyada misafir olunduğunun ve ebedi âlemde cennet denilen huzur âlemine yönelik özlemlerin dile getirilmesidir.

“Allah insanı en güzel tabiatta yaratmış” (Tin 95/4), “Ona kendi ruhundan üflemiştir”(Hicr 15/29). “Nefsini temiz tutan kurtuluşa ermiş, onu kirletense hüsrana ermiştir” (Şems 91/9-10). “İnsan nefsi kendisine kötülük ve edepsizlikler telkin eden şeytanın baskısı altındadır” (Bakara 2/169).

İhsan kelimesinde mündemiç olan İslam sanatındaki temel esas, aslında her şeyi güzel yapmak ve her daim güzel davranmak şeklinde de özetlenebilir. Bilgi ve hikmet gizlidir icra edilen veya inşa edilen her sanat eserinde ve her eser aslında müessirine götüren bir yoldur, menzildir. Sanatçı ise bu yolun aynı zamanda bir yolcusudur. Yani sanat sadece teknik bir beceri unsuru değildir, İslam’da. Bir felsefedir, düşüncedir, semboldür, değerdir ve bu anlamda aslında tüm yollar Allah’a çıkmaktadır.

İslam sanatının durduğu yer aslında, Hz. İbrahim devrinde; “Ne bu tapınıp durduğunuz heykeller?” (Enbiya 21/52) ayeti ile; Hz. Süleyman’n yaptırdığı çeşitli kale, havuz ve heykellere karşı, “O’na (Süleyman’a) kalelerden, timsallerden, büyük havuzlar gibi çanaklar ve sabit kazanlardan dilediğini yaparlardı.” (Sebe 34/13) ayetleri arasındaki işte bu hassas dengede durmaktadır.

İslam Hat Sanatı’ndan etkilenmiş olan Kandinsky yapmış olduğu kompozisyonlarda içsel ve sezgiye dayalı soyut bir sanat anlayışına doğru yolculuk ederken, bir başka sanatçı olan Klee de yine benzer bir yaklaşımla sanatın görünenden ziyade görünmeyeni, soyut olanı vermesi gerektiğini yapmış olduğu çalışmalarda sembolik olarak göstermektedir. Aslında aradıkları “şey” neydi?