Sanatın Ahlâkiliği Mes'elesi
Sanat yapısı itibariyle tarih boyunca her devirde ve her cemiyette var olan iktisadi, içtimai, felsefi ve ilmi tekâmül muvacehesinde kendisi de “temsil” açısından değişken bir durum almıştır. Tabiatıyla sanatın da ait olduğu devir ve cemiyet açısından temsil gücünün ne olduğu ya da olması gerektiği/gerekmediği günümüze değin tartışılagelmiş bir mevzudur. Ama şu da bir hakikattir ki, insanın ve/veya cemiyetin olduğu her yerde bir sanat anlayışı vardır ve bu anlayış da o insanın ve/veya cemiyetin dünya idraki ile mütenasip bir durum arzeder. Bunu insanlığın dünyadaki tarihi seyrini tedkik ettiğimizde sarahatle müşahede ederiz ki; gündelik hayata, o hayatın şekillenmesine, yeme-içme alışkanlıklarına, giyim-kuşama ve yaşanılan mekânların mimarisine dair her türlü tasarrufun arkasında bu düşünce yapısı vardır.
Sanat, birçok bilim sahasındaki benzeri örneklerinde görüldüğü üzre, Fransız Aydınlanması sonrasında özellikle Pozitivizm akımının gadrine uğrayan bir bilim dalıdır. Osmanlı coğrafyasına da doğal olarak dönemsel düşünce akımları çerçevesinde yansıyan ve Osmanlı sonrasında kurulan yeni kurumsal yapıyla birlikte bu topraklara iyice yerleşen bir düşünce sisteminden diğer bilim dallarıyla benzer bir kaderi paylaştı. Toplumsal değerlerin yerleşik algısını bir anda ortadan kaldıran “jakoben” bir anlayışın uzantısı olan bu batıcı yeni akım, bu topraklarda da, diğer coğrafyalarda olduğu gibi yıkıcı etkiler bıraktı. Yerleşik tüm maddi-manevi birikimlerin adeta ters yüz edildiği, “sıfırlandığı” tuhaf zaman dilimleridir, bu zamanlar. Bir toplumun nasıl değiştirildiğinin ve dönüştürüldüğünün gözlemlendiği ve bu dönüşümün asırladır savaşılan ülkelerin oluşturduğu “Batı Dünyası”na doğru olması ise, taaccübe şayan “traji-komik bir durumdur.
“Batı” ve “Doğu”. İki ayrı dünya: “Gece” ve “Gündüz”. “Doğu”nun en önemli “Uç Beyliği”nin, Devlet-i Muazzama’sının, “Doğu”’nun keskin ve yiğit kılıcının elinden alındığı ve bu farklı iki dünya arasındaki dünyaya bakış felsefesinin yansıması olan tüm cephelerdeki savaşın Batı’nın lehine sonuçlandığı vahim bir sonuç. Bugün dünyada yaşanan her türlü trajik olayın arkasında var olan tek sebep, bu işte.. Doğu temsil gücünü ve en büyük mümessilini kaybetti ve dünya Batı’nın bataklığında çırpınmaya mahkûm edildi.
İşte sanat da bundan en büyük darbeyi alan ilginç bir alandır. Batı’nın elindeki en büyük silahlardan birisidir sanat. “Sanat” “Medya" ile birlikte profesyonelce kullanılarak toplumlar istenen yöne çok rahat bir şekilde sevkedildi. Bu ikili birlikteliğe çok ilginç bir “partner” de bulundu: Kadının başrolde olduğu cinsellik unsuru. Yerleşik tüm değerleri alt-üst edilen Müslüman toplumlar bu yolla ne idüğü belirsiz topluluklar haline getirildi. İşte asıl film burada başladı.