Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.78
Gram Altın
2973.73
BIST 100
9719.47
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
24 Ekim 2020

Sanatı sorgularken

Yüceltilen her şey sorgulanmayı da göze almış olmalı, eleştiriden korkmamalı. Buna sanat da dahil… Çünkü abartı ve yüceltme nasıl herhangi bir değeri yerinden oynatmış ve ondan azami yarar üretilmesini engellemişse, sorgulama ve eleştiri de onu yeniden asıl yerine, değerine davet eder.

Tatlı tatlı eğlendirir ve keyiflendirirken bizi başka türlü bir kaosa mı götürüyor olduğu noktasında sanatla yüzleşmek istiyoruz.

Bize değiş diyen ve ona uyup peşine düştüğümüzde bizi kendimizden eden, sanki hiç kimliğimiz yokmuşçasına bizi karartan “kimi” sanata, dönüp; “sen değiş!” diyebiliriz. Biz üretiyorsak dönüp kendimize veya her kim üretiyorsa ona “asıl siz değişmelisiniz” de diyebiliriz. Bizi kendimizden etmesinden kastım ise sadece insanlığımızdan etmeye kalkışmasıdır. Milli kimliğin üstünde bir üretim zaten insanlığın ortak var oluşunu yüceleyen bir üretimdir ve dolayısıyla milli de dahil hiçbir asil kimliği zedelemeyecek kıymettedir. Fakat sanat gibi sadece güzel olana teşne bir yapıdan hiç olmamışlıklar, çiğlikler, nereye koysan olmuyor’lar, yozlaşmışlıklar akıyorsa, sanata bunun nedenini sormak, oradan da sanatı üretene, sanatçı kimliğiyle meydanı işgal edene doğru sorular yöneltmek zorundayız.

Mesela; sen istemiyorsan tüketicisi olmayıverirsin olur biter anlayışı sözümüzü kesecektir. Fakat istemeden de bir tüketim dayatması olduğundan şikayet edeceğiz. Burada şikayet etme hakkımız olsa da bu hakkın peşine düşmekten daha çok şikayet konumunda kalmamız bizi üzecektir.

En çok ta her üretilenin bir pazarı vardır ve zaten en çok ta herhangi bir yüce amaçla değil, tamamıyla ticari amaçla üretilmiş olduğu, adı sanat da olsa gerçekte bunun herhangi ticari bir mal olduğu, o halde kazanmanın neresinin kötü olduğu yaygın anlayış ve itirazı önümüze geçecektir. Kazanmanın sadece para kazanmak olduğunu düşünenlerce… Masumiyetin kaybedilme törenini sessizce izlemeniz, herkes eğlenmeye dalmışken çıkıntılık yapmamanız önerilecektir. Özellikle sanatı üreten konuma geçmemişsek, daha berisi(maalesef ötesi değil) üretileni eleştirebilecek bir bilgi ve bilinç geliştirmemişsek bu itiraz, emek vermediğimiz halde önemsediğimiz bu konuda muhatabımızı “haklı” konuma yükselecektir.

İşte o zaman… “Bizi bu denli etkisi altına alan, insanlık ailesinin masumiyetini hatırlamasına değil, unutmasına, kaybetmesine yarayan sanat bu hale gelinceye kadar biz neredeydik?” sorusu içimizi oymakta daha bir hak kazanacaktır.

Sahi biz neredeydik?

(Bizin tam olarak kimler olduğunda keskin bir fikrim yok. Çoğu zaman o bizin içinde, bu yanılgılarla hareket eden biri olmasam da şefkatimden biz diyor olabilirim. Çoğu zaman dinin muhafızları tarafından dışlanan olsam da… Aslında sahi siz neredeydiniz sorusu daha haklı. Artık kişisel manada kendi hakkıma girmemeliyim. Yazının bundan sonrasında biz demeyeceğim. Çünkü asla bu şekilde bir yaşam geliştirmedim.)

Sanat konusunda geçmişten günümüze kesintisiz bir var oluş, gün içinde yeni sanat projeleri ve evrensel çeşitlemeler hakkında bir fikriniz var mıydı? Ülkemize ve dünyaya ilkelerimizden kanatlanan ve her yerde ve kültürde illa şenlikle, alkışla karşılanacak kıymette evrensel eserler üretimiyle mi meşguldünüz? Yoksa sanatın İslam sanatları olarak bir kenara ayrılanlarının dışında, kimi belli başlıklar dışında “çok günah” olduğunu mu tartışıyordunuz, devasa fetva ciltleri arasında. Saptırıcı olduğunu… Neslimizi nasıl koruyacağımızı…

Fakat o kadar sıkıcıydınız ki; nesil dediğimiz, çoluk-çocuk-genciniz çoktan üretilmiş filmlerin önündeydiler kola ve patlamış mısırlarıyla. Çünkü sizin gençleriniz sizin yanınızda hayal kuramazdılar. Günahtı, saptırıcıydı; sanatçı olamazdılar. Şeytan işiydi tiyatro, hele sinema… Radyo da zamanında gavur icadıydı ama onu ne çok sevmiş, ne çok oyalanmıştınız onunla. Sonraları nereye dönseniz ekran. Alnınız ekran. Yüzünüz ekran.

Deli gibi yasakladığınız her şeye önce siz bulandınız. Hem de seviyesizce!...

Çocuklarınızın ellerine birer enstrüman vermeye ne zaman başladınız? Bir fotoğraf makinasına, kameraya ne zaman dokundu kimi çocuklar ve gençler?

Sorgulama derken, dönüp kendimize de gerekli soruları sormak durumundayız. Belki bu konuları iyiden iyiye rayına oturturken bir yandan da sanatın durduğu sabitelerin ne menem bir şey olduğunu bize bir anlatmasını rica ederiz. Sonucu ne olursa olsun illa değişim delisi değil, hakikaten değişmesi gereken olumsuzlukları neye, kime, kimlerin menfaatine bizden istiyor olabileceği hakkında bilgilendirme yapmasını rica ederiz. Sanat bütün bunlara kendisi cevap veremez. O halde sanatı üreten, üretimini destekleyen, planlayıp programlayıp toplumlara, piyasaya veya daha ötesi öbek öbek, kesim kısım toplulukların ruhlarına, kitlelerin benlik, senlik, o’luklarına sunulması sürecinde bir şekilde rol alanlara bu soruları sormak lazımdır. Kavgayla değil, iyi niyetle, belki kurtulmaya çalıştığımız cehaletin affını talep ederek, ilkeli ve güzel üsluplarla…