Dolar (USD)
35.21
Euro (EUR)
36.77
Gram Altın
2964.74
BIST 100
9644.04
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Eylül 2020

Sanatçı deyince

Sanatçı kelimesinde var oluşunu en güzel araçla, sanatla gerçekleştirmiş ve toplumuna güpgüzel varoluş yol ve yöntemlerini sunan, donanım ve kazanımını insanlığa açan bir profil akla geliyor. Kabalıktan, şiddetten, tercihlere saygısızlıktan ve akla gelebilecek olumsuz, gayri insani bütün tutumlardan kendini arıtabilmiş, kendi iç kavgasını sıkı yapabildiği için kendisiyle ve insanlıkla barışık bir insan hayal ediyoruz.

Sanatçı deyince daha neler hayal ediyoruz…

Fakat son örnekler gösteriyor ki; insanlık ilk eğitim gibi tabii bir mektebe kayıtlı olmadan ne Hacettepe, ne Güzel Sanatlar diploması, ne Cihangir alaylısı olmak hiç bir şey ifade etmiyor.

Ne güzel bir şarkı icra etmiş olmak, ne bir filmde rol almış olmak ta…

Önemli bir ayrıntı olarak şu da karşımıza çıkıyor benzer olaylarda. Olayın konusu doğrudan dinle alakasız olduğu halde, o kritik noktada din ile, Allah ile de kavga ediliyor. Son Halil Sezai örneğinde olduğu gibi… Öfkelendiği insana “Ezan mı okuyorsun?” diyerek bir daha, bir daha şiddet uygulaması bana böyle bir yapının içerde başka türlü bir kavgadan çıkamadığını da gösteriyor.

Tam bu esnada merak ettiğim şey şu: Bu yerleşik bir kin ve nefretse bir sanatçı kimliği evrensel insani değerlere yaklaşık bir ürün eser üretecekken bu kinin eşliğinde ne kadar insani, ne kadar evrensel olabiliyor? İçinde taşıdığı kin sanatına nasıl bir etki bırakıyor? Böyle bir kin kimi sanatçıların besleyip büyüttüğü bir varlık mıdır? Evrende, evde, hayatta kolayca beslenebiliyor mu? Yoksa bazı özel şartlar mı gerekiyor?

Ne yazık ki bu ülkede kimi sanatçıların ön yargıları Allah'la, anlamla zıtlaşmadan sanatçı olunamaz inadına saplanmış durumda. Tamam imanları olmayabilir, isyanları olabilir. Fakat

İsyanları olduğu gibi bir isyan ahlakları da olması gerekir. Sanatçı dediğimiz insan isyanını da sanatla ifade edebilen insandır.

Halbuki Halil Sezai o kelimeyi “isyaaaan” şeklinde başka türlü uzatması ile tanınmıştı. Fakat o aşk acısından perişan olmuş bir bünyenin isyanıydı hatırladığım kadarıyla. Herhangi bir tercihe isyan etme bilgi ve bilinciyle, reddin entelektüel boyutuyla alakalı bir şey değildi. Ki yaşlı bir insanı öleceğine inandıracak kadar hırpaladığı, söylendiğine göre şehadet getirirken bir de “ezan mı okuyorsun!” diye hırpalamaya devam ettiği bildiriliyor. Onun üzerinden adeta ezanı dövdüğü... Ezana yumruk attığı…

Bizse sanatçı kelimesine neler yükleriz. Sanatçıyı genel olarak nasıl biliriz? Mesela yumruk yumruk yiyen, öldürülen o olsaydı ve bize sorsalardı “Nasıl bilirdiniz?” diye. Halktan pek çok kişi şunları derdi: Muhalif biriydi. Duyarlıydı. A evet her duyarlı insan gibi solcuydu. Hem nasıl aydındı. Tam demokrattı. Ama nasıl halkçıydı.

Fakat şimdi ne diyeceğiz? Bazen sadece bir olay bütün her şeyi kısaca, uzatmadan anlatır. Toplum olarak bize yaşatılan son olay da öyle bir özelliğe sahip.

Bu ve bunun gibi sergilediğiniz olaydan ve kişilikten, kimlikten sonra ne diyeceğiz bir sanatçının önünden ve arkasından? Çünkü artık böyle böyle olumsuz örneklerle sizler bir anlamda “ölüyorsunuz.”

Tam da özellikle salgın sürecinde, yaşlısına sahip çıkan bir toplum olarak onur duyarken yaptığınız işlere bakar mısınız? Bizi kendimizden utandırıyorsunuz!

Bir sanatçının kaba şiddetle, yaşlıya el kaldırmakla, bir dini cümle duyar duymaz din dövmekle ne gibi bir işi olur? Belki de yaşlımız Çav Bella deseydi can tehlikesini atlatmış olurdu. O şiddetle kalkan eller birdenbire saygıyla iner miydi?

Bütün bunlarla insani açıdan zaten ilgilenmekle beraber, sanatçı olduğu bilinen, yani ruhunu bir şekilde, sanatın bir, iki dalı yaprağıyla incelttiği düşünülen bir insanın yapmış olması açısından da ilgileniyorum. Başka örneklerin yanı sıra bu yaşanan son olayla şaşkınlığımız olumsuz yönde artıyor. Düşünsenize işin içinde haneye tecavüzden tutun da, yaralama, silahla kasten öldürmeye teşebbüs var. Bunların hiçbiri olmamış olsa bile odun gibi, doğaçlama bir aletle (yaşlı) bir insanın, hem de kaçmaya çalışırken üstüne üstüne yürümek ve ona “ölüyorum galiba” duygusunu yaşatmak ta ne demek?!