Sanat ve sanatçı derken…
“Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış,
Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış...”
NFK
Son haftalarda maalesef ülke gündemini yönlendiren hadiseler, ciddiyet ve sorumluluktan yoksun bir takım kişi ve çevrelerin ferdi ve fevri söylemlerinden oluşuyor. Bir şarkıcı çıkıyor toplumun bir kesimini hedef alan ayrımcı, aykırı ve kabul edilemez bir açıklama yapıyor. Peşinden hadiseler büyüyor ve hukuki süreç başlıyor. Artık bu noktada tüm bu eylem ve söylemler bir yana bırakılıp mesele bir siyasi tartışma meselesine eviriliyor. “Nasıl olur da böyle yapılırmış, düşünce özgürlüğüne halel getirilmiş, hukuk işgüzarlık yapmış.” vesaire…
Toplumun bir kesimi, kendileri ile ilgili en ufak bir eylemi ve söylemi kendi yaşam biçimlerine ve tercihlerine müdahale ve hakaret addedip gereğinin hemen yapılmasını arzularken ve gereği de anında yine o beğenmedikleri hukuk mercileri tarafından yapılırken gayet memnunlar. Ancak kendilerinden birisi karşı tarafın siyasi ve itikadi tercihlerine hakaretler yağdırırken bunun fikir ve ifade özgürlüğüne yapılmış bir müdahale olarak görme ve değerlendirme hakkına sahip olabiliyor.
Tabi bu arada küçük hesaplar peşinde olan yancılar da mal bulmuş mağribi gibi hoşgörüden dem vurarak hedef alınan kitleye farklı bir cepheden -dahası arkadan- saldırıya geçiyor. Adına “düşmanımın düşmanı dostumdur” denilen fırsatçı ve kalleş bir ideolojiden kaynaklanan bu hastalıklı ruh halleri de ayrı bir trajedi ve çürüme göstergesi…
Kavramların rayından çıktığı, kelimelerin kıyımdan geçirildiği bir fikir dünyasında her şeyin birbirine girdiği bir hercümerci yaşıyoruz. İşte bu eksen ve anlam kayması yaşayan kavramlardan birisi de sanat ve sanatçı kavramı…
Taşlar yerine oturmayınca meydanı boş bulanın ve gür çıkanın sesi, içi boşaltılan kavramların yeni kural ve kaideleri olabiliyor. Böylece sahneye fırlayan, eline her kalemi, fırçayı, çekici, enstrümanı alan herkes sanatçı; onların yaptığı yaptığı, söylediği ve eylediği her şey de sanat oluverdi. Hatta kendini teşhir etmek bile sanattan sayılır oldu. Hatta şöhret olmakla sanatçı olmak yanı kefede tartıldı. Oysa ticari kaygılarla üretilen bir şey ancak bir ticaret metaı olduğu gibi onu üretene de sanatçı değil zanaatçı denirdi.
Mesela sanatçı nedir sorusuna kısa adı MESAM olan Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği’nin resmi sitesinde şöyle bir tarif yapılmış.
“Sanatçı, gerçekleri estetik öğelerle birleştirerek insanların zihnine kazıyan ve aydınlık çağların başlamasına destek olan kişidir.”
Hatta bir de sanatçı olamayacakları da şöyle tarif etmiş.
“Sanatçı
olabilecek insanın, görsel ya da işitsel olarak estetik öğeler üretebilmesi
gerekmektedir. Üretemeyen insan sanatçı olamaz.”
Necip Fazıl “Sanat, bir milletin iç mayalaşmasını ifade eder.”diyor. İdeolocya Örgüsü isimli eserinde Üstad sanatı şöyle tarif eder.
“Sanat
ki, bizim gözümüzde en çevik ve en gizli usulle Allah’ı aramanın müessesesidir;
namütenahi mücerrede, yâni aslî gayesine yaklaştıkça İslam’da değer bulur. Bu
bakımdan, bütün İslam sanatlarından, mücerredin şiiri tüter. Taş, halı, gergef
ve kâğıt üzerine aksettirilmiş bütün İslami ruh plastikası, mümkün olduğu kadar
kaba ve bayağı müşahhastan uzaklaşmanın ifadesidir.”(s.135)
Seyyid Ahmet Arvasîde Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz isimli eserinde şu tariflerde bulunmuş:
“Sanat, sadece duygudan ibaret değildir.
Onda, fikrin, tefekkürün ve aklın bütün çilesi vardır. Fakat unutmamak gerekir
ki, sanat, ilimden çok ibadete benzemektedir. Bu durumu özellikle İslam
sanatkârlarında gözlemek mümkündür. İslam
sanatkârı, tam bir mutasavvıf gibi eser verirken, seyr-i afaki, seyr-i
enfüsi ve seyr-i mutlak merhalelerinden geçerek gittikçe yücelen bir güzel
idealinin peşine takılır.” (s.188)
Fikir dünyamızın önde gelen
isimlerinden Nurettin Topçu’ya göre sanatkâr;“tabiat ve kâinat varlıklarının evrensel ahengine ve derin sırrına
ulaşmak isteyen, bu ahenk ve sırda kendi varlığının mutlak tasdikini, bir
kelime ile kurtuluşunu arayan insandır.” (N. Topçu, İradenin Davası-Devlet ve
Demokrasi, s.108)
Halil İpek de sanatçı sorumlulukları hakkında şunları yazmış.
“Sanatçı toplumu iyi tanımalı, toplumun sorunlarını dile getirmelidir. Toplumdan kopmamalı, kendisinin toplumdan çıktığını, halkın teveccühüyle orada olduğunu aklından çıkarmamalıdır. Belirli bir azınlığa değil toplumun tamamına eser üretmelidir. Eserlerinde toplumun acılarını, mutluluklarını anlatmalıdır. Sanatçı adaletli olmalıdır. Bir haksızlık gördüğünde susmamalıdır. ”
Demek ki öyle her önüne gelen sanatçı, her yapılan da sanat eseri olmuyormuş.
Bunlar üzerinden mevzi alarak İmam Hatiplilere ve muhafazakâr insanlara saldırmak da basitliğin en aşağı derecesi… Ancak bizden gibi görünenlerin attıkları gül-le-lerigönülleri daha çok yaralamakta…
Son söz.
“Allah’ın bizi, bize benzeyen gizli düşmanlarımıza karşı her dem uyanık eyle!