Dolar (USD)
35.21
Euro (EUR)
36.71
Gram Altın
2958.26
BIST 100
9626.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Ocak 2021

Sanal sohbete alıştık

Siyasi kutuplaşmanın zihinlerden sokaklara döküldüğü yılları yaşı kemâle ermiş olanlarınız bilirler. O yıllarda yani seksenli yıllardan söz ediyorum. Sokaklar, caddeler, parklar, mahalleler grupların terör elemanları tarafından işgal edilmişti. Sağcılık solculuktan öte ülkesinin bağımsızlığı için savaşanlarla komünizm gelmesin diye çırpınıp mücadele edenler vardı. Muhafazakârlık kavramının temsilcileri sağcı, sosyal demokrat görüntü ile emekçilerin haklarını sloganlaştıranlar solcu diye tanımlanıyordu. Komşular bölünmüşlüğü yaşarken, aynı evde farklı düşünceyi savunanlar arasında bile kavga eksik olmuyordu.

Şöyle olsaydı böyle olurdu, öyle deselerdi şöyle olacaktı gibi geçmiş günlerde yaşanılanları gündeme getirerek kimseye hatırlatma yapmak istemiyorum. Yazımızı okuyanlar arasında da öküz altında buzağı arayacakları peşinen uyarmak görevimi yerine getirmek istiyorum. Anarşinin zirveye ulaştığı yıllardan bahsetmemizin tek nedeni o yıllarda yükseköğrenimini Gazi Eğitim Enstitüsü çatısı altında yapan kardeşlerimizin sosyal medya vasıtasıyla ayda bir buluşmalarıdır.

Dostluklarını o yılların yokluğunda iliklerine kadar yaşayan kader arkadaşlarının yıllar sonra buluşması melun bulaşıcı hastalığın olmadığı günlerde olmuştur. Farklı sebeplerle zaman zaman bir araya gelip eski günleri yâd eden kadim dostlar iftarları da es geçmeden geçmişleri için okudukları hatimlerle manevî anlamda kaynaşmaları sevindiricidir.

Malumunuz son bir yıldır ziyaretler, görüşmeler ve toplantılarda yüz yüze gelmeksizin internet imkânlarıyla yapılmaktadır. Mezunu olduğum Gazi Eğitimli arkadaşlarımızla her ya görüşüp, sohbet ederken hatırı sayılır yazar ve sanatçılarımızla tanışıp onların görüş ve düşünceleri ile müstefit olmaya gayret ediyoruz. Geçtiğimiz günlerde hukuk adamı ve aynı zamanda yazar Nusret Çiçek, yazar D. Mehmet Doğan’ı misafir eylemiştik. Geçtiğimiz hafta içinde ise şair, yazar Mustafa Özçelik’le buluştuk. Grubun kurulmasında emekleri olduğunu bildiğim Kadir Ekinci başta olmak üzere öğrencilik yıllarımdan aşina olduğum çehrelerle sanal dünyada özlem gidermeye alıştık gibi. Teknolojik gelişmelerde geri kalmadığımızı çocukların ve torunların yardımı ile hissettirmeden yolumuza devam ediyoruz.

Yunus Emre ve Mehmet Akif’le ilgili çalışmaları olan Mustafa Özçelik, onları sadece şair sıfatlarının içine hapsetmenin hata olduğunu, insanımıza “Bildiğiniz şairleri sıralayın” sorulsa verecekleri cevapla bunu teyit edebileceğimizi ifade etti. Her iki ismin şiirlerinde ve söylemlerinde Kur’an ve hadislerin farklı söyleniş biçimleri ile karşılaştığımızı belirten Özçelik tasavvufî ve dinî ifadeleri insanımıza tebliğde şairlikte öte misyonları olduğunun altını çizdi. Şairliğin meslek olarak görülmemesi gerektiğini, edebiyat teorisyenlerinin Yunus Emre’yi tasavvuf şairi, Âkif’i de toplum için sanat yapan şair olarak belirlemesinin modern zamanların işi olduğunu belirttiği konuşmasında Âkif’i sadece İstiklâl Marşı’na hapsettiğimizden onun şairlik sıfatına sığmayan aksiyon ve düşünce adamlığından söz edilmediğini vurguladı.

Yurtiçi ve yurtdışında düzenlenen kültürel etkinliklerde birlikte olduğum Mustafa Özçelik’in yolculuklarda bizim gibi gevezelik etmediğini bildiğimden “Kültürel anlamda beslendiğiniz şahıs veya yer neresidir?” sualime tefekkür adamı olduğunu tavır ve hareketleri ile belli edercesine Yunus Emre ve Mehmet Âkif’ e Necip Fazıl ve Sezai Karakoç’u da eklediğinde uzun yıllar Polatlı belediye reisliği yapan Yakup Çelik’in Eskişehir bağlantısından dolayı Atasoy Müftüoğlu’nun da beslendiği yer olabileceği hatırlatması ile sohbet devam etti.

Genç neslin bizi biz yapan unsurlardan bihaber yaşadıklarını hepimiz az çok biliyoruz bilmesine de üzerimize düşenleri yerine getirebiliyor muyuz? Yıllarımızı eğitimle geçirmiş olan Gazi Eğitimli muallimlerden söz ediyorum. Şimdilerde kimisi ‘ununu elemiş, eleğini duvara asmış’ kimi torun bakıyor, kimi bağ ve bahçe ile uğraşırken bir kısmımız da gündelik hayatın telaşesi içinde ‘neydi o günler’ i içten söylemeyle tatmin oluyoruz. Şikâyetçi olduğumuz konularda üzerimize düşeni yapıyor muyuz acaba? Kültürel anlamda öğrendiklerimizi bizden sonrakilere aktarmak için ne gibi çabamız oldu? Tenkit ettiğimiz düzenin düzelmesi için yapılan gayretleri takdir edebildik mi? Yoksa sırf bizim gibi düşünmüyorlar diye günlük siyasi gelişmelere bakıp uzun vadede yapılacakları ihmal mi ettik?

Soruları çoğaltabilirsiniz. Soruları çoğalırken sorunların çoğalmaması için lütfen üzerimize düşenlerin şuuruyla hareket edelim. Halı altımızdan kayarsa hep birlikte düşeceğimizi hatırımızdan çıkartmayalım.

Ne Yunus Emre’nin ve ne de Mehmet Âkif’in derdi asla şairlik değildi, Safahat’ta Kur’an’a göre İslâm anlayışının hazırlığı var diyen Mustafa Özçelik’in sohbetinde şarj olduğumu belirtmek isterim.