Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Şampiyonlar arasındaki karşılaşmaların misyonu

Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor dörtlüsünden Bursaspor da ekibe katıldı. Böylece Türkiye Lig'inde beş büyüklerden söz edilmeye başlandı. Beş büyüklerin kendi aralarındaki karşılaşmalar ülkemizdeki herkesin ilgisini çeker. Maç günleri o şehirde hayat durur, esnaf sevinir, erkekler maç saatini özlemle bekler. Üç büyükler arasındaki maçlar daha da ilgi toplar, adeta trafik felç olur, herkes ekranın başına üşüşür.

Peki, öyle de, bu kadar ilgi toplayan maçların psikososyal analizini yapmak gerekir. Böyle ciddi konuların ele alınması okuyucunun belki canını sıkabilir, sevimli gelmez ona. Yazının ilgi çekmesi için başka yöntemler de vardır. Ancak, okuyucuyu ve kamuoyunu doğru bilgilendirmek, rasyonel değerlendirmeler yapmak lazımdır. Doğrusunu söylemek gerekirse okuyucuya yalan, yanlış bilgi aktaran epeyce zevat mevcut. Bu kişilerin belki de doyum aracı yalan ve eksik yazıları oluyor.

Bence bu büyük takımların maçlarının değişik açıdan ele alınması gerekir. "Misyon" ve "Vizyon" adı vereceğimiz bu değerlendirmeye ait fikirlerimi sizlerle paylaşacağım. Her düzeyde liglerimizde top koşturan takımlarımızın muhakkak ki misyonları vardır. Daha doğru misyonları olması beklenir.

Takım yöneticilerinin misyonlarının farkında olması lazımdır. Onların söylemleri ve davranışları misyonlarına uygun olmalıdır. Oyuncular ve taraftarlar yöneticilerin tutumundan etkilenirler. Sonuçlar bu misyonlara göre şekillenir.

Misyon kavramının değişik tanımlamaları vardır. Sporda özellikle futbolda misyon ile anlatılmak istenen taraftara keyif verecek oyunu sergilemektir. Ayrıca herkesin para kazanması, propaganda yapma, tanıtım ve ortak duygudaşlık meydana getirme de sayılabilir. Şehirler ve insanlar arası dostluk ve sevgi futbol ile bazı şartlarla, sağlanabilir. Yöneticilerin ve teknik ekibin gerginliği arttıran demeçlerden ve tutumlardan kaçınması bu şartlar arasında zikredilebilir.

Her takım için söz konusu olmakla beraber büyük takımların sorumluluğu daha fazladır. Hele hele sınırlarımızın dışında başarıya ulaşmış takımlarımızın omuzlarındaki yük daha fazladır. Onların güzel futbolundan zevk alan seyircilerin bu keyfini kaçırmaya yöneticilerin ve oyuncuların hiçbir zaman hakları yoktur. Takımın hakkını koruyacağını iddia ederek "haddini" aşan demeçler vermek, meydan okumak "kutsal misyon"un gereği değildir.

Aslında doğrusunu yazmak gerekirse kimi yöneticiler ve sporcular kurumsal ve kişisel kimlikleri arasında ayırım yapamıyorlar. Her zaman bu iki kimlik arasında uyumsuzluğun olması gerekmez. Kendisini aşamamış, psikolojik olgunluğa erişememiş kişiler, bireysel kimliğini birinci plana alarak, kurum adına ölçüsüz konuşmalar yapıyorlar. Sanıyorlar ki, "ben olmasam kulüp batar", "vazgeçilmezim" gibi kuruntularla takımıma iyilik yaparım.

Benim üzerinde esas durmak istediğim nokta büyük kulüpler arasındaki maçların ülke çapında "kardeşliği pekiştirebileceği" hususudur. Kavga etmeyen, küfüre başvurmayan ve güzel oynayanı alkışlayan bir taraftar kitlesini hayal ediyorum. Bu hayalin gerçekleşmesi zor değildir. Millet olarak duygusal ve unutkan olduğumuz doğrudur. Bu özelliğimiz göz önüne alındığında ufak ve anlamlı demeçler taraftarı ve sporcuları olumlu anlamda etkiler ve yönlendirir. Sonuçta gereksiz kavgaların ve gerginliklerin yerini dostluk alır.

Büyük takımların yöneticileri yukarıda saydığım sebeplerle sorumlu davranacaklardır. Bu yöneticiler "sıradan" birisi olmadıklarını bilmelidirler. Demeçlerini düşünerek ve istişare ederek vermelidirler. Ayaküstü, her zaman, her uzatılan mikrofona konuşmamaları gerekir. Verecekleri her olumlu beyanat ülke barışına katkıda bulunacaktır. Gelecek kuşaklara ve diğer takımlara böylece müspet mesaj verilmiş olacaktır.

Temenni ve umut etmek isterim ki kulüp yöneticileri ve sporcular, ilgililer sorumluluk duyguları ile hareket ederler. Vatandaşlarımız arasında ortak duygudaşlığın ortaya çıkmasında ilgililerin tutumu rol oynar. Bu ise ancak eğitim ve iyi niyetle gerçekleşir.

HASIL-KELAM: "Büyük takımların yöneticileri ve sporcuları kurumsal kişiliklerini birinci plana almalıdırlar."